DSP Genel Başkanı AKSAKAL’dan Tarihi Uyarı.
Demokratik Sol Parti Genel Başkanı ÖNDER AKSAKAL, 15 Temmuz 2016 tarihinde yaşanan ve Türk Silahlı Kuvvetleri içinde çöreklenmiş bir kısım faşist darbeci vatan haininin gerçekleştirdiği kanlı eylemlere ilişkin açıklamalarda bulundu.
AKSAKAL yaptığı yazılı açıklamada demokrasinin ve hukukun önemine dikkat çekerek, devleti yönetenleri samimi olmaya, şapkalarını önlerine koymaya, sükûnetle hareket etmeye ve yanlışlardan dönmeye çağırdı. DSP Lideri AKSAKAL açıklamasında şöyle dedi:
“Türkiye Cumhuriyeti bir büyük badire yaşıyor.
Bu badire henüz atlatılabilmiş değil. 14 yıllık AKP iktidarının ülkede yarattığı tahribat gerekçe gösterilip “demokrasi” adına “oksijen çadırındaki demokrasi” darbe yöntemiyle katledilmeye kalkışıldı.
Demokrasi, mevcut iktidar eliyle zaten ölüme mahkûm edilmişti; Anayasa yok sayılmış, kuvvetler ayrılığı prensibi kuvvetler birliği haline dönüştürülmüş, her şey bir kişinin iki dudağı arasına teslim edilmiş, kısacası yoğun bakımda makinaya bağlı yaşamaktayken darbeciler eliyle de fişi çekilmek istendi.
Bir tesellimiz var ki, halkımız dün yaşananlarla, bugün başımıza gelenleri ve bu badirenin başımıza gelmesine sebep olanları yakından tanıma fırsatı buldu.
Yıllardır söyledik, söylemeye de devam ediyoruz. Demokratik, Laik, Sosyal Hukuk Devleti niteliklerini yok etmeye çalıştığınız Türkiye Cumhuriyeti Devleti kolay kolay yıkılmaz. Çünkü bu devletin temelindeki harç, şehit kanlarıyla karılmıştır.
Bir ülkede Ordu, o ülkenin sınırlarını korur dış düşmanlara korku verir. Polis ve Jandarma iç güvenliği sağlar ve halkına güven verir. Demokrasiyi korumak ve kollamak ise halkın birinci görevidir.
Ancak; halkın tümünün parlamentoda temsil edilmesine “baraj” uygulamasıyla engel olacaksınız, ifade özgürlüğünün önüne her türlü bariyeri koyacaksınız, devletin kadrolarına “devlet düşmanlarını” yerleştirirken buna karşı çıkanları mahkemelerde-hapislerde süründüreceksiniz, sonra da kalkıp bu yarattığınız canavar saltanatınızı elinizden almaya kalkışınca “demokrasi, hukuk” diye çırpınacaksınız.
Evet, demokrasi ve hukuk herkese lâzım.
Ama görüyoruz ki, demokrasi anlayışı üçbuçuk partiyle sınırlı olduğu anlaşılan sayın Başbakan, faşist darbeye kararlılıkla karşı durmuş olan başta Halkımız olmak üzere, parlamentoda grubu bulunan partilere, Güvenlik Güçlerimize, Sivil Toplum Kuruluşlarının temsilcilerine teşekkür ederken, parlamento dışındaki siyasi partilere de teşekkür etmeyi aklından bile geçirmiyor.
Darbe kalkışmasına canını siper eden halkın duygusallığını fırsat bilip, hukukun evrensel değerlerini yok sayarak, hamasi söylemlerle esasen “kendine siyaset” yapıyor. Bu tavırlar yanlıştır, bu tavırların ne sayın Başbakana, ne partisine, ne de Türkiye’ye faydası yoktur.
İdam cezası gibi bir söylem, güçlü devlet olduğu iddiasındaki bir devletin Başbakanına, Cumhurbaşkanına yakışacak söylemler değildir. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti Devleti yüzünü batı medeniyetlerine dönmüş, çağdaşlığı ve gelişmeyi ilke edinmiş, demokratik bir hukuk devletidir. İdam cezası gibi “ilkel” bir cezalandırma yöntemi bu devletin yasalarından ayıklanmıştır. Bu cezanın Amerika’da, Çin’de var olması o devletlerin sorunudur. Başka ülkelerdeki kötü örnekler çağdaş Türkiye idealine uygun referans olamaz.
Sayın Cumhurbaşkanı’nın başdanışmanı sivil halka silahlanmaları için “ruhsat alabilme kolaylığı” sağlanacağından söz ediyor. Bu bir cinnet halidir. Sayın Cumhurbaşkanı böyle kişileri derhal çevresinden uzaklaştırmalıdır.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, 15 Temmuz Faşist Darbe girişiminde bulunanları hiçbir ayırıma gerek duymadan en ağır hükümlerle cezalandırmalıdır. Bu konuya Türk Yargısı gereğini yapacaktır. Otuzbin kişinin katili bölücü terör örgütü elebaşına bile hak ettiği en ağır ceza verilmiş ve bu ceza halkın yüreğini serinletmiştir. Kaldı ki; yerel ve uluslararası hukuk normlarına göre bir suçlu, o suçun işlendiği tarihteki karşılığı ne ise onunla cezalandırılabiliyor. Daha sonraki değişikliklerde ise suçlunun lehine olan hüküm uygulanıyor. Bu gerçekten hareketle mademki demokrasi diyoruz, mademki hukuk diyoruz, o halde duygularımızın esiri olmadan, hamasi söylemlerle halkı da galeyana getirmeden sabır ve titizlilikle bu badireden sıyrılmanın yollarını aramalıyız. Güçlü devlet olmanın gereği budur.
Devletimizi yönetenlere, parlamentoda bulunan siyasi partilere tarihi uyarımızı yapıyorum; devleti yönetme sorumluluğundaki herkes samimi olmalı, şapkasını önüne koymalı, sükûnetle hareket etmeli ve bu gibi yanlışlardan ivedilikle dönülmelidir.”