Genel Başkanımızdan Haberler

“Pişkinliğin de yüzsüzlüğün de bu kadarına pes!”

Aksakal; “Ne oldu? Türkiye’nin kendi bölgesinde ulusal çıkarlarını koruyan stratejiler kurgulaması zorunuza mı gitti?”

Demokratik Sol Parti Genel Başkanı Önder Aksakal, gerçekleştirdiği basın toplantısında yaşanan gelişmeleri, ülke ve dünya gündemini değerlendirdi.

Aksakal açıklamasında;

“Değerli basın mensupları, saygıdeğer arkadaşlarım,

Sizleri en içten duygularımla selâmlıyorum, hoş geldiniz.

Sözlerime başlarken, İslâm inancında önemli bir yeri olan üç ayların ve bugün idrak edeceğimiz mübarek Regaip Gecesinin tüm inananlara ve insanlığa hayırlar getirmesini yüce Allah’tan diliyorum.

Ayrıca önceki gün Iğdır’da meydana gelen araç kazası sonucu Uzman Çavuş Muammer Ay ve Söz. Er Ali Arslan isimli Mehmetçiklerimizin şehit oldukları haberi milletçe hepimizi derin bir hüzne boğmuştur. Allah rahmet eylesin, mekânları cennet olsun, ailelerine, yakınlarına sabır ve metanet diliyorum. Milletimizin başı sağ olsun.

Pazartesi günü toplanan Kabine sonrasında yapılan ve Sayın Cumhurbaşkanı tarafından açıklanan Kamu alacaklarının yapılandırılmasına ilişkin yasal çalışma içeriği, özellikle toplum kesimlerinin devlete olan günü geçmiş borçlarının yeniden bir takvime bağlanması, gecikme zamlarının ve faizlerinin silinmesi hususlarını içermesi netice itibariyle olumlu bir gelişme olarak değerlendirilmektedir.

Bu konuda Demokratik Sol Parti olarak duyumlarımızı geçen hafta Perşembe günü gerçekleştirdiğimiz basın toplantısında kamuoyu ile paylaşmıştık ve “Yaklaşan genel seçimler bahane edilerek yeni ve çok kapsamlı bir mali affın tekrar gündeme geleceği kulaktan kulağa yayılmaktadır. Ekonomik kriz nedeniyle vergisini ödeyemeyen vatandaşlara ve iş âlemine bir takım vergi kolaylıkları getirilmesine elbette karşı değiliz. Ancak geçmiş vergi affı uygulamaları göz önüne alındığında, vergi kaçırmayı alışkanlık haline getirmiş müzmin vergi kaçakçılarının aflardan en fazla yarar sağlayanlar olduğunu da görüyoruz. Bu nedenle mutlaka yeni bir af gündeme gelecekse, sözünü ettiğimiz olgunun dikkate alınması ve çıkarılacak afların müzmin vergi kaçakçılarını dışlayan düzenlemeler içermesi gözetilmelidir” demiştik.

Ertesi gün bu yönde bir haber medya gündemine geldi ve Pazartesi günü de Sayın Cumhurbaşkanı Kabine toplantısında bu konudaki açıklamasını yaptı.

Önerilerimizin ciddiyetle takip edildiğini ve istifade edildiğini biliyoruz. Şu hususu da ayrıca hatırlatmakta yarar görüyorum, mükellefiyetlerini süresinde ve aksatmadan yerine getirmiş olan kişi ve kurumlara da bir teşekkür katkısı sağlanırsa en azından toplumun devlete karşı hakkaniyet duyguları güç kazanmış olur.

Bunların dışında, gerek ekonomik koşulların yarattığı olumsuzluklar, gerekse siyasi partilerin finansmanı konusunda yaşanan hazine yardımının orantısız paylaşımı da ele alınmalı ve siyasi partilerin mâli kamusal yükümlülükleri hafifletilmelidir.

Bu konuda hazırlamış olduğumuz çalışmamızı sizler aracılığıyla kısaca paylaşmak isterim, zira bu önerimizi TBMM Başkanı Sayın Mustafa Şentop’a da resmi olarak dosya halinde sunacağız.

Bildiğiniz gibi daha önce de Demokrasi, Hukuk, İnsan Hakları, Ekonomi ve benzeri konulardaki öneri çalışmalarımızı siyasi parti Sayın Genel Başkanlarına iletmiştik. Ama bu kez hem seçim arifesi olması hem de açıklanan yasal çalışmanın zamanlaması itibariyle sıkışık bir takvimi olduğu için zaman kaybetmeden, doğrudan TBMM Sayın Başkanına verip Meclisteki diğer parti guruplarına da iletmelerini rica edeceğiz. Önerimizin özeti şudur;

Siyasi partiler demokrasinin temel kurumlarının başında yer almaktadır, dolayısıyla yaşatılmaları demokratik hukuk açısından da bir gerekliliktir.

Türk siyasal hayatında vatandaşlarımızın gönül verdikleri veya üyesi oldukları siyasi partileri küçük mâli katkılarıyla yaşatma ve ayakta tutma imkânı olmadığı gibi, bilinci de yeterli düzeyde değildir. Bu nedenle siyasi partiler kanunumuzda öngörülen devlet yardımları, partilerin gerekli ve yeterli faaliyetlerini yürütebilmesinin esaslı unsuru haline gelmiştir.

Buna karşın söz konusu yardımı alamayan siyasi partilerin ayakta kalmaları güçleşmekte, yeterli gelir kaynağından yoksun oldukları için de mâli kamusal yükümlülüklerini dahi yerine getiremeyip ertelemektedirler.

Bu amaçlara yönelik olarak, siyasi partilerimizin geçmiş Vergi ve Sosyal Güvenlik primi borçlarının silinmesi, parti çalışanlarına ödenen ücretlerin gelir vergisinden ve damga vergisinden istisna edilmesi, Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) kesintilerinin devletçe karşılanması yönünde yasal bazı değişiklikler yapılmasını önermekteyiz.

Mademki bir sosyal ekonomik barış süreci hedefleniyor, o halde siyasi partilerin de ve hatta Sivil Toplum Kuruluşlarının da bu çalışmanın kapsamına alınması gerektiğini düşünüyoruz.

Çünkü siyasi partiler ve Sivil Toplum Kuruluşları birer ticari şirket değil, kamu yararına faaliyet gösteren kurumsal yapılardır. Bu önerimizin de önemle dikkate alınması ve iyi değerlendirilmesi gerekir. Bunu bekliyoruz.

Değerli basın mensupları, değerli arkadaşlarım,

Ülkemizin de içinde yer aldığı bölge üzerinde hesaplar ve planlar ciddi düzeyde hayata geçirilmeye devam ediyor.

Terör örgütlerinin faaliyetlerinin, özellikle ABD destekli stratejilerin hız kesmeden sürdürüldüğüne tanık oluyoruz.

Türkiye’nin bölgedeki kararlı ve güçlü duruşunun bu stratejinin sahiplerine verdiği rahatsızlığı görüyoruz.

İngiliz The Economist dergisinin ardından şimdi de Alman Stern dergisi Türkiye Cumhurbaşkanını hedef yaparak algı yönetimine soyunmuş görünüyor.

Almanya’da yayınlanan Stern dergisi, kapağına Türkiye Cumhurbaşkanının resmini koyarak “Kundakçı Erdoğan” başlığı atmış.

Türkiye Cumhurbaşkanı için; “Batı ve Putin’le müzakere ediyor, NATO’yu hiçe sayıyor ve Suriye’de savaş açıyor, büyük uluslararası sahneye oynuyor. Ukrayna’dan Suriye’ye ipleri elinde tutuyor ve nüfuzunu kullanıyor” diyor.

Pişkinliğin de yüzsüzlüğün de bu kadarına pes!

Ne oldu? Türkiye’nin kendi bölgesinde ulusal çıkarlarını koruyan stratejiler kurgulaması zorunuza mı gitti?

Ortadoğu’yu kan gölüne çeviren, kırk yıldır bölücü terör örgütü PKK ve siyasi uzantılarına ev sahipliği yapan, onlara her türlü silah, mühimmat ve ekonomik destek veren, daha da ötesi silah eğitimi veren emperyalist katiller utanmadan Türkiye’yi savaş çıkarmakla itham ediyor.

Buradan soruyorum; Irak’ı biz mi işgal ettik? DEAŞ denilen katiller sürüsünü biz mi besledik? PKK/PYD denilen kiralık katillere tırlar dolusu silah ve mühimmatı biz mi verdik?

FETÖ denilen hain terör örgütünün elebaşları, militanları hangi ülkelerin topraklarında korunup kollanıyor?

Dünyayla alay etmeyi bırakın, aklınızı başınıza alın, yıllarca sülük gibi emeğini sömürdüğünüz Türklerin sayesinde ülkenizde rahat yaşam sürüyorsunuz.

İsveç’in, Finlandiya’nın NATO’ya alınması konusunda yaratmaya çalıştığınız baskıyı Türk milleti asla ciddiye almayacaktır.

Bir taraftan NATO desteği isteyeceksin, diğer taraftan barındırdığın ve aranan teröristleri iade etmeyeceksin, üstüne üstlük bu milletin inançlarına Kutsal Kitabını yakarak saldıranlara kol kanat gereceksin, ondan sonra da çıkıp Türkiye savaş çıkartıyor diye feryat edeceksin.

Buna kimseyi inandıramazsınız! Bu tam anlamıyla bir akıl tutulmasıdır.

Değerli basın mensupları, değerli arkadaşlarım,

ABD, İngiltere ve Almanya’nın başını çektiği emperyalist planların tüm aktörleri, Anadolu coğrafyasını ve Ortadoğu’nun tümünü egemenlikleri altına alma hayalinden bir an olsun vazgeçmiş değillerdir.

Özellikle terör koridorunun oluşmasının önündeki en büyük engelin Türkiye olduğunu bilen Amerika ve AB ülkeleri bunu aşabilmenin gayretiyle sadece terör örgütlerini değil provokatif eylemlerden bile medet umar hale gelmiştir.

Asıl sıkıntının sözde müttefikimiz olan NATO üyesi ülkeler ve en başta ABD olduğunu düşünürsek, üzerimize oynanan oyunların farkına varmak zorundayız.

İsveç ve Hollanda’da özellikle bizim Büyükelçilik binalarımızın önünde Kuran-ı Kerim yakılması şeklinde tezahür eden provokasyonun esasen Türkiye’nin NATO örgütü dışına çıkarılması planının bir parçası olduğunu düşünmemiz gerektiğine inanıyorum.

Zira kendilerini sözde insan haklarının önde gelen savunucuları olarak göstermeye çalışan AB ülkelerinin, İngiltere’nin ve elbette ABD’nin adet yerini bulsun kabilinden bu olayı kınıyormuş gibi yapmaları bu tezimizi besleyen en güçlü argümalardan biridir.

Türkiye sadece eleştirel bir tutum takınmakla, bu eylemleri lânetlemekle, ilgili ülkelerden bu konuda kapsamlı bir karşılık bekleyerek sonuç alınamayacağını da artık anlamış olmalıdır. Zira yapılan bu eylemler bizatihi o devletlerin himayesi ve koruması altında gerçekleştirilmiş, sözde düşünce özgürlüğü kapsamında değerlendirilmiştir.

Konunun özünü salt bu iki devletin NATO üyeliğinin kabulüne sığıştırmaya çalışmanın bizi tarihi bir yanılgıya düşüreceği açıktır.

İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğine başvurusu derhal reddedilmeli, bu husus zaman geçirmeden resmi olarak ortaya konulmalıdır.

Batısından, güneyinden ABD üsleriyle kuşatılmış olan Türkiye bu durum karşısında mütereddit tavır sergileyemez, sergilememelidir.

Aksi takdirde 100 yıllık geçmişini inkâr etmiş olur, vatanı uğruna canını feda etmiş yüzbinlerce evlâdının hakkına girmiş olur.

Kabul edelim ki, ABD ve küresel üst akıl Türkiye’yi, hakimiyetini ispatladığı bölgesel aktör konumundan uzaklaştırarak, asıl hedefine giden yolda önemli bir engel olarak görüyor ve bertaraf etmek istiyor. Biraz önce bahsettiğim Alman Stern dergisinde ortaya konulan görüşler bunun ispatıdır.

Bunun yüzden 2023 seçimlerinin tarihi öneminden söz ediyorlar, mutlak surette mevcut yönetimin değiştirilmesini, bunu sağlamak için de her koşulda muhalefetin desteklenmesi gerektiğini söylüyorlar.

Demokratik Sol Parti olarak biz bu filmi 2002 yılında sadece görmekle kalmamış, doğrudan doğruya yaşamıştık.

Amerika’nın Türkiye toprakları üzerinden hareketle Irak’ı işgal etme girişimine tereddütsüz şekilde karşı gelen Bülent Ecevit, işte bu gerekçeyle iktidardan uzaklaştırılmış ve neredeyse yaşamına mal olacak olaylarla karşı karşıya bırakılmıştı.

Gelinen noktada Cumhurbaşkanlığı ve TBMM seçimlerinin 14 Mayıs’ta yapılması konusunda bir irade oluşmuştur.

Bunu fırsat bilen ABD kontrolü ve koordinatörlüğü altında faaliyet yürüten terör örgütü mensupları kendi yandaşlarına çağrıda bulunuyor, istedikleri adayların gösterilmesi halinde muhalefet kanadının desteklenmesini istiyorlar.

2023 seçimlerinin önemine atfen Millet İttifakının çıkaracağı Cumhurbaşkanı adayını tarifleyen ve olası desteklerini açıkça ortaya koyan PKK terör örgütü sözcülerini de gördüğümüzde bu seçimlerin önemine bir kez daha dikkat çekmek durumundayız.

Tabii toplumsal olarak en önemli beklenti de, altılı masa içinde yer alan ve kendilerini “milliyetçilik” noktasında konumlandıran aktörlerin ortaya çıkarak, PKK sevicilerle aynı platformda olamayacaklarını deklare etmeleridir.

Bu önemli bir beklentidir. Çünkü her fırsatta dillere pelesenk edilen “söz konusu vatansa gerisi teferruattır” sözü tam olarak burada karşılığını bulacaktır.

Tam bağımsız Türkiye idealiyle başlatılmış ve 100 yıl önce Türkiye Cumhuriyeti ile taçlandırılmış ulusal kurtuluş savaşının iradesini temsil ettiği düşünülen bir kurumsal yapının, bugün tam aksine feodal zihniyetin, kapitalist sistem savunucusu, sol düşünce düşmanlarının seçim sloganlarından medet umar hale gelmiş olması da kaderin garip bir tecellisi olarak görülmelidir.

Bunun da ötesinde, bölücü ve ayrılıkçı siyasetin temsilcileri ile ideal birliği içerisinde olması, hatta o yapılarla organik ilişkiler planlayabileceklerini açıkça ortaya koyan vekâlet siyasetçilerini yol arkadaşlığına alması daha da garip bir tecelli olarak değerlendirilmelidir.

Değerli basın mensupları, değerli arkadaşlarım,

Bizim açımızdan da 14 Mayıs’ta yapılması planlanan TBMM ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri çok önemlidir. Görünen boyutuyla ABD’nin uzunca bir zamandır başaramadığı askeri darbe girişimini siyasi darbe şeklinde uygulamaya koyacağı bir süreç yaşanacağına işaret etmektedir.

15 Temmuz’da girişilen faşist kalkışmanın bir numaralı faili olan FETÖ terör örgütünün elebaşı halen Amerika’nın koruması altında faaliyetlerine devam etmekte, niyetinden ve amacından bugün dahi vazgeçmiş değildir.

PKK / PYD ve türevi terör örgütlerini zaten biliyoruz.

Bu durumda vatansever, sol bir parti olarak şunu beklemek en doğal hakkımızdır diye düşünüyorum.

Öncelikle kendilerini sol parti olarak tanımlayan ve antiemperyalist konumda gösteren siyasi yapılar bu seçim döneminde terör örgütlerinin önerilerine itibar etmeyeceklerini, esasen terör yöntemiyle bir sonuç elde edilemeyeceğini, özellikle de emperyalist ABD’nin yer aldığı siyasi tarafta olmayacaklarını açıkça ortaya koymalıdırlar.

Yaşanan her türlü sorun, dünyanın ilk kurtuluş savaşını vermiş, yedi düvele meydan okumuş bu kadim toprakların sahibi asil Türk milletinin her bir ferdinin birlikte dayanışması ile mutlaka çözüme kavuşur. Ama üniter yapısı dağıtılmış, toprak bütünlüğü bozulmuş bir Türkiye’de hangi inanç ve görüşte olursa olsun hiç kimsenin mutlu bir gelecek beklentisi karşılık bulmayacaktır.” şeklinde konuştu.

Başa dön tuşu