Program – Bölüm 2 : Demokrasi

BÖLÜM 2
DEMOKRASİ

  1. DEMOKRATİKLEŞME
  2. ÖRGÜTLENME VE SİYASAL KATILIM
  3. DEMOKRATİK SOL PARTİNİN YAPISI VE İŞLEYİŞİ
  4. SEÇİMLER
  5. ÖZGÜR İNSAN, ÖZGÜR TOPLUM
  6. DEMOKRASİYİ YAŞATABİLMEK VE YAŞAYABİLMEK
  7. ÖZGÜRLÜK VE BAĞIMSIZLIK

DEMOKRATİKLEŞME

Demokratik Sol Parti’nin öncelik taşıyan görevi ve işlevi, demokrasiye gerçeklik ve işlerlik kazandırmaktır.

Bu öncelik, partinin sosyal ve ekonomik görev ve işlevlerini ertelemek anlamına gelmez. Çünkü halkı yoksulluktan ve ezilmekten kurtaracak, yönetimde ve ekonomide halkın ağırlığını artırarak toplumdaki adaletsizlikleri ve insan kişiliğinin serbestçe gelişmesi önündeki engelleri giderecek bir düzen, ancak, demokrasinin halka katacağı güçle kurulabilir.

Demokrasiye gerçeklik ve işleklik kazandırabilmenin ve halkı demokrasiyle güçlendirebilmenin temel koşulu ise, anlatım ve örgütlenme özgürlüklerini genişletmektir.

Düşüncelerini ve duygularını, gözlem ve bilgilerini, sözle, yazıyla veya sanatla açıklayabilen, başkalarına anlatabilen, gelecek kuşaklara aktarabilen ve soru sorup tartışabilen tek yaratık insandır. İnsanın bu yeteneğiyle bilim gelişir, kültürler, uygarlıklar oluşur. İnsan bu yeteneğini kullanarak, doğaya kendi yapıtlarını katar.

İnsana özgü bir başka yetenek de, değişik düşüncelere ve inançlara, değişik çıkarlara ve amaçlara göre örgütlenebilmesidir. İnsan toplumunu, “sürü” denen toplu yaşam biçimlerinden ayıran budur.

Bu tür çoğulcu örgütlenme, tek başlarına güçsüz olanları dayanışmayla güçlendirir; tek başlarına seslerini duyuramayanların seslerini birleştirerek gürleştirir; öylece toplumda güçler dengesinin ve hakça bir düzenin yolunu açar.

Bu iki özgürlüğü, anlatım ve örgütlenme özgürlüklerini engellemek, insanı insan yapan, ona doğadaki üstün yerini kazandıran ve insan toplumunu büyüklerin küçükleri yediği “orman yasası” kapsamından kurtulma olanağına kavuşturan yetenekleri sınırlamaktır.

***

Gelişme, ekonomide olduğu kadar, sosyal yapıda ve ilişkilerde de, düşünce ve değerlerde de, beklenti ve isteklerde de değişikliğe yol açar.

Yoksul bırakılan ve ezilen toplum kesimleri, gelişmeyle birlikte, toplumda, güçlerini artıracak yeni bir denge arayışına girerler.
Güçlü kesimlerse, bir yandan gelişmenin sağladığı yeni ekonomik olanaklardan yararlanmak, fakat bir yandan da, soysal yapıda ve dengede gelişmenin kaçınılmaz bir sonucu olarak ortaya çıkan değişim eğilimlerini önlemek ve kendi ayrıcalıklı durumlarını sürdürmek isterler. O nedenle, değişimi gerçekleştirebilmenin en etkili araçları olan anlatım ve örgütlenme özgürlüklerini sınırlı tutmaya çalışırlar.

Sınırlamayı kamuoyuna veya güvenlikten sorumlu devlet kuruluşlarına haklı gösterebilmek için, bu özgürlükleri bir huzursuzluk ve çatışma etkeni gibi gösterecek tertiplere ve kışkırtmalara girişmekten bile kaçınmazlar.

Başarılı olurlarsa, ya toplumda patlamalara yol açılır; veya değişimden yarar uman, değişime en yatkın toplum kesimleri küskünleşip pasifleşirler. Gelişme, o kesimlerin dinamizminden yoksun kalarak duralar. Değişime açık toplum kesimlerinin gelişmeye hız ve süreklilik katabilmeleri, anlatım ve örgütlenme özgürlüklerinin genişliğine bağlıdır.

Bu açıdan, anlatım ve örgütlenme özgürlükleri, demokrasinin ve demokratik katılımın olduğu kadar, sürekli ve sağlıklı gelişmenin, sosyal yapıda ve dengede gelişme gereği olan değişimi gerçekleştirebilmenin ve hakça bir düzen içinde gelişme ürünlerini toplum yararına değerlendirebilmenin de temel koşullarıdır.

Gelişme sürecindeki toplumda, değişik kesimlerin çelişen çıkarları ve özlemleri, ancak, anlatım ve örgütlenme özgürlüklerinden yararlanarak bağdaştırılabilir. Uzlaşmaya ve sağlıklı bir dengeye dayanan bir toplum yapısı ancak öyle oluşabilir.

O nedenledir ki, anlatım ve örgütlenme özgürlüklerinin birlikte ve gereğince işlediği bir demokrasi, bir uzlaşma ve barış rejimidir.

DEMOKRATİK SOL PARTİ,

Demokrasiye gerçeklik ve işlerlik kazandırabilmek için;

İnsanca ve hakça bir düzeni halk katılımıyla kurabilmek için;

Gelişmeyi hızlandırabilmek, sürekli ve sağlıklı kılabilmek için;

Toplumda barış ve uzlaşma sağlayabilmek için, anlatım ve örgütlenme özgürlüklerini ve tüm demokratik hakları ve özgürlükleri genişletecektir; ve sağlam anayasal, yasal ve kurumsal güvencelere kavuşturacaktır.

ÖRGÜTLENME VE SİYASAL KATILIM

Partiler, seçimler, seçimle oluşan parlamento ve yerel yönetimler, demokrasinin gerekleri arasındadır; ama bunlar demokrasi için yeterli değildir. Bunların, bir yandan temel demokratik haklarla ve özgürlüklerle, bir yandan da örgün, sürekli ve etkin halk katılımı ve denetimi ile bütünlenmesi gerekir.

Toplumsal örgütler, partilerle ilişki kuramazlarsa, siyasette ağırlıklarını yeterince duyuramazlar; yönetim ve yasama çalışmalarını gereğince etkileyip denetleyemezler; sonuç olarak da katılımcı ve gerçek demokrasi değil, güçlülerin egemenliğinde bir seçkinler “demokrasi”si, daha doğrusu, adı “demokrasi” olsa bile, çağdaş demokrasiyle ilgisi bulunmayan bir rejim ortaya çıkar.

Siyasal partilerin örgütlenme özgürlüğünü ve toplumsal ilişkilerini sınırlamak da, onların, demokratik işlevlerini yerine getirebilmelerini engeller.

Nüfusu yüzbinleri bulan, hatta, yer yer, milyonu aşan ilçeler vardır. Bunlarda bir partinin, en çok dokuz üyeden oluşabilen bir yönetim kuruluyla, toplumun nabzını elinde tutabilmesi, kendi politikalarını ve mesajlarını halka iletebilmesi, çevre halkıyla, demokrasinin gereği olan yakın ilişkileri ve etkileşimi kurabilmesi olanaksızdır. Hele köylüye erişebilmeleri çok güçtür.

Parti örgütlenmesine bu tür sınırlamalar konması, partileri görev yapamaz duruma, demokrasiyi de göstermelik duruma getirir.

Siyasal partiler, demokratik işlevlerini yerine getirebilmek için, toplumun ve ülkenin en uç noktalarına kadar, tüm yerleşim birimlerinde örgütlenebilmeli, diledikleri ve başarabildikleri kadar çok sayıda yönetim birimleri kurabilmelidirler.

Siyasal partiler, yalnız siyasetle ilgilenerek de görevlerini yapamazlar. Sosyal ve kültürel çalışmalar, partiler için, siyasal çalışmalar kadar önem taşır.

Demokrasinin gerçeklik kazanması ve sağlıklı işleyebilmesi için;

  • Siyasal ve toplumsal örgütlenme serbest olmalıdır.
  • Halk, siyasete, örgün ve etkin biçimde katılabilmelidir.
  • Parti üyelerinin parti çalışmalarına, yönetimine ve denetimine olabildiğince geniş ölçüde katılımı sağlanmalıdır.
  • Partiler ve politikacılar, toplumla yaygın ve sürekli etkileşim kurabilmelidirler; politikalarını, dayandıkları toplum kesimleriyle ve o kesimlerin örgütleriyle birlikte oluşturabilmelidirler; alacakları kararların, hazırlayacakları yasaların geçerliliğini, böyle bir iletişim ve etkileşim sürecinde, önceden ölçebilmelidirler.
  • Bu olanağı elde edebilmek üzere, partiler, değişik amaçla toplumsal örgütlerle de, onları asıl işlevlerinden uzaklaştırmaksızın, işbirliğine girebilmeli; ayrıca, kendilerine bağlı dernekler, kulüpler, vakıflar kurabilmelidirler.

Bunlar engellenir ve yasaklanır da, türlü adlar veya kılıflarla, ya da yer altı çalışmalarıyla, siyaseti etkileme olanağı bulan gruplar karşısında, hatta bu olanağı elde edebilen dış kökenli bazı kuruluşlar karşısında, partiler eli kolu bağlı duruma düşürülürse partiler de, siyaset de, yönetim de ve giderek, toplum da yozlaşır.

Bu engeller ve yasaklar kaldırılmazsa, partiler ve politikacılar, hem sorumluluklarının gereklerini yerine getiremezler, hem de her şeyden sorumlu tutulurlar. O yüzden, halk partilerden soğur. Bu engeller ve yasaklar kaldırılmazsa, halk, politikanın, etkisiz ve ilgisiz seyircisi durumuna sürüklenir.

Meydan, bir yandan egemen güçlere, yetkilerini halktan değil varlıklarından veya baskı olanaklarından alan güçlere, bir yandan da açık veya gizli kliklere ve militan gruplara kalır.

Politika, demokrasiye ısınamayanların deyimiyle, o zaman “çirkin”leşip “çamur”laşır.

Sorumlu politikacıların ve toplumsal örgütlerin bıraktığı boşluktan yararlanan şiddet eylemcileri, mahallelere, köylere kadar sızma olanağını bulurlar.

Sonuç olarak, toplumda uyanan hayal kırıklığı, doyumsuzluk ve güvensizlik, dikta heveslilerine gerekçe sağlar, yol açar.

Toplumun bazı kesimleri, demokrasinin yokluğunda da seslerini az veya çok duyurabilir, yasama ve yürütme organlarını az veya çok etkileyebilir, haklarını bir ölçüde olsun koruyabilirler.

Fakat özellikle köylüler ve işçiler, demokrasinin varlığı ile yokluğu arasındaki, demokrasinin işlediği dönemlerle kesintiye veya kısıntıya uğradığı dönemler arasındaki farkı günlük yaşamlarında, canevlerinde duyarlar. Onlar ancak demokrasi gereğince işliyorsa ezilmekten, sömürülmekten kurtulmayı, haklarını korumayı, durumlarını iyileştirmeyi umabilirler. Köylüler ve işçiler için demokrasi, manevi doyuruculuğunun ötesinde, işlevsel değer taşır. O nedenle, demokrasinin değerini en iyi bilenler, köylülerle işçilerdir; ve köylülerle işçilerin örgün ve etkin katılımına yer verilmeyen bir demokrasi, can damarı veya kökleri kesilmiş, cansız bir demokrasidir.

Partiler köylerde örgütlenemiyor, ve köylüler o yoldan siyasete katılamıyorlarsa; derneklerin köylerde şube açması bile yasaklanıyorsa; başlı başına bir demokrasi okulu olan kooperatifçilik aşırı devlet müdahaleciliği ile demokratik niteliğini yitirmişse; sendikalar partilerle ilişki kuramıyor, siyasetle ilgilenemiyorlarsa; sendika yöneticiliği ile milletvekilliği bağdaşmıyorsa; bu koşullar altında köylüler de, işçiler de demokratik katılım sürecinin dışına itilmiş ve demokrasinin toplumdaki can damarı kesilmiş demektir.

Meslek kuruluşları, gelişen bir toplumda yaşamsal önem taşır. Bu kuruluşlar siyasal konularda görüş açıklayamıyorlarsa, kendi sorunları siyasal sorunlarından soyutlanamayacağına göre, yasal işlevlerini bile gereğince yerine getiremezler. Sendikacılar gibi, bu kuruluşların yöneticileri de, milletvekili seçildiklerinde, kuruluşlardaki görevlerini bırakmak zorundaysalar, toplumun en dinamik bazı kesimleri yasama organı dışına itilmiş ve siyasete gereğince ağırlıklarını koyamamış olurlar.

Bu tür sınırlamalardan ve yasaklardan, meslek gruplarıyla birlikte, siyasal yaşam da büyük zarar görür.

Yüksek öğrenim gençliğine parti üyeliğinin ve örgütlenmenin yasaklanması ve genel olarak gençlerin siyasal hak ve katılımlarının sınırlanması ise, bir takım yasa dışı güçlerin ve karanlık amaçlı çevrelerin, gençlikteki dinamizmi kendi amaçları ve çıkarları uğrunda kullanabilmelerini, hatta şiddet eylemlerine yöneltebilmelerini kolaylaştırır.

Bu tuzaklara düşmeyen gençlerden bazıları ise, enerjilerini ve heyecanlarını, sağlıksız bir takım alışkanlıklara sürüklenerek sürdürme eğilimine kapılabilirler.

Ülkemizde gençliğin yer yer şiddet eylemlerine yöneltebildiği yıllarda, demokratik işleyişi büyük partilerin örgütlerine katılarak siyaset yapan gençler, yasa dışı eylemlere karışmamışlardır. Siyasal partilerin yüksek öğrenim gençliği arasında örgütlenebilmesi, gençlerin dinamizmini, heyecanını ve topluma yararlı olma isteğini yasal sınırlar içinde demokratik disiplin altına alabilmenin en geçerli yoludur.

Siyasetin eğitimi kendi içindedir. Siyaset, yaparak öğrenilir. Demokratik alışkanlık ve davranışlar yaşanarak kazanılır. Gençliği örgün siyasetin dışına itmek, insanları eğitime en açık oldukları bu çağda ve ortamda, siyasal eğitim görmekten alıkoyar. Bundan da ülkenin siyasal yaşamı zarar görür. Siyasal partiler ve kadrolar verimli bir fidanlıktan besleme olanağını yitirirler.

Partilerin yüksek öğrenim gençliğiyle ilişki ve iletişim kuramamaları, üstelik, partileri, politikacıları, dolayısıyla da devleti, gençlik sorunlarıyla bilgili ve anlayışlı biçimde ilgilenemez duruma düşürür.

Bu nedenlerledir ki, demokrasinin bilincine varılmış ülkelerde, gençliğin siyasetle ilgilenmesi değil, zaman zaman siyasete ilgisinin azalması, bir kaygı konusu olmaktadır.

Öte yandan, üniversite öğretim üyelerine siyasetle ilgilenmenin, siyasal görüş açıklamanın, partilerde, hiç değilse partilerin merkez organlarında veya danışma kurallarında görev almanın yasaklanması, partileri ve siyasal yaşamı, ülkenin en zengin uzman kaynağından uzak düşürür. Partiler, o yüzden, iktidarda veya muhalefette, işlevlerini gereğince yerine getirebilmekte büyük zorluk çekerler.

Çağımızda uzmanlık dalları, politikacıların kendi başlarına kavrayamacakları kadar çoğalmıştır. Partiler, geniş uzman kadrolarının, bilim adamlarının katkısı olmaksızın, toplum sorunlarına geçerli çözümler oluşturamayabilirler.

Özellikle sosyal ve siyasal bilim dallarında ve uygulamalı bilim dallarında uzmanlaşan üniversite öğretim üyeleri de, bir ölçüde olsun siyasetle ilgilenmedikçe ve siyasal deneyim kazanmadıkça, “fildişi kule”de bilim yapmanın sakıncalarıyla karşı karşıya gelebilirler ve toplum gerçeklerine uyum sağlamakta güçlük çekebilirler; hatta toplum gerçeklerini gereğince değerlendiremeyebilirler. Tüm bu nedenlerle, DEMOKRATİK SOL PARTİ, siyasal ve toplumsal örgütlenme önündeki engelleri; köylülerin, örgütlü halk kesimlerinin, o arada sendikalarla meslek kuruluşlarının ve yüksek öğrenim gençliğiyle üniversite öğretim üyelerinin siyasetle ilgilenebilmeleri önündeki engelleri kaldırmaya uğraşacaktır. DEMOKRATİK SOL PARTİ, halktan büyük ölçüde soyutlanan demokrasiyi, etkin örgün ve sürekli halk katılımıyla somutlaştırmak için, gerek toplum düzeyinde gerek kendi içinde uğraş vermeyi, demokratikleşme yolunda öncelik taşıyan bir görev saymaktadır.

DEMOKRATİK SOL PARTİNİN YAPISI VE İŞLEYİŞİ

DEMOKRATİK SOL’un amaçladığı insanca ve hakça düzenin gerçekleşmesi yolundaki çabalar, toplumun her kesiminden gelebilecek katkılara açıktır. Toplum yarına kendi kısa dönemli çıkarlarına üstün tutma erdemini ve uzgörüsünü gösterebilenlerden gelebilecek katkılar, ayrıca değer taşır ve toplumsal uzlaşmayı kolaylaştırır.

Fakat DEMOKRATİK SOL’un amaçladığı insanca ve hakça düzen önündeki engeller, bunların ötesinde, asıl, yaşamlarını emeğiyle kazananların, dar ve orta gelirlilerin, etkin örgütlenmesi ve dayanışması ile aşılabilir.

Böyle bir örgütlenme ve dayanışma,

  • Egemen çevrelerin ekonomideki, toplumdaki ve yönetimdeki ağırlıklarını sınırlayan sağlıklı bir sosyal güçler dengesi oluşturarak, çoğulcu ve katılımcı demokrasiye gerçeklik kazandırabilmek için; ve
  • Siyasal demokrasinin tanıdığ hakları ve özgürlükleri değerlendirmede herkesi eşit duruma getirebilmek için
    gereklidir.

DEMOKRATİK SOL PARTİ, toplumsal örgütlenmenin ve dayanışmanın özlenen düzeye erişmesine, kendi yapısı ve işleyişiyle örnek olmak ve katkıda bulunmak zorundadır.

O bakımdan, bir partinin örgütlenme biçimi, yapısı ve çalışma kuralları tüzük konusu olsa bile, DEMOKRATİK SOL PARTİ’nin özelliği ve işlevi, bunlara, ana ilkeleriyle, Programda da öncelikli yer verilmesini gerekli kılmaktadır.

DEMOKRATİK SOL PARTİ, eski denemelerdeki aksaklıklardan, eksikliklerden, dengesizliklerden arındırılmış ve sağlıklı biçimde genişletilmiş bir demokrasiyi, bir siyasal parti için geçerli olabilecek yönleriyle, ilkin kendinde uygulayacaktır.

Bunun, halkı yönetimde etkinleştiren; özgürlükleri yetkiyle, hakları sorumlulukla bütünleyen, toplumsal dayanışmayı, uzlaşmayı, barışı güçlendiren; ulusal birliği pekiştiren; insanca ve hakça gelişmeyi kolaylaştırıp hızlandıran bir demokrasi olacağını, önce kendi yapısında ve işleyişinde gösterecektir.

Bir yandan, siyasal ve toplumsal örgütlenme haklarını ve özgürlüklerini gereğince genişletmek için uğraş verirken, bir yandan da, yürürlükteki sınırlamaların sakıncalarını, kendi yapısı ve işleyişi ile olabildiğince azaltmaya çalışacaktır.

DEMOKRATİK SOL PARTİ’nin bunda başarışı olabilmesi için:

  • Partide her üye görevli, yetkili ve sorumlu olacaktır. Parti çalışmalarına ve parti politikalarının oluşumuna tüm üyeler etkin biçimde ve sürekli katılacaklardır.
  • Tüm üyeler, Demokratik Sol anlayışı geliştirecek yönde, toplumsal ve ekonomik örgütlenme bilincini ve bilgisini yaygınlaştırabilecek biçimde ve ülke ve dünya sorunları üzerinde sürekli eğitileceklerdir.
  • Partinin yönetim birimlerine yapılacak seçimlerde belirli hizmet, başarı ve parti için eğitim ölçütlerine uygunluk koşulları gözetilecektir.
  • Genel seçimler ve yerel yönetim seçimleri için adayların belirlenip sıralanmasında da, üyelerin gözlemleri ve değerlendirmeleri başlıca etken olacaktır.
  • Gerek üyeler arasında, gerek üyelerle parti yönetim birimleri arasında sürekli iletişim ve etkileşim sağlanacaktır. Üyelerden, yörelerindeki veya kendi çalışma alanlarındaki yurttaşlarla ve kuruluşlarla da kişisel ilişkilerini geliştirmeleri beklenecektir.
  • Tüm üyeler yerel sorunlara, değişik toplum kesimlerini ilgilendiren sorunlara ve genel sorunlara, toplumsal dayanışmayla ve ortak girişimlerle, hakça çözümler getirebilmesi için uğraş vereceklerdir. Böylece halkın özgüveninin ve etkisinin artmasına katkıda bulunacaklardır.
  • Toplumsal ve ekonomik örgütlenmeden, eğitime, kültüre, sanata, spora ve özel ilgi alanlarına kadar, toplumun sağlıklı ve dengeli gelişmesine ve insan kişiliğinin gelişmesine katkıda bulunabilecek her konuda, üyelerin yapacakları sosyal çalışmalar, en az siyasal çalışmaları kadar önem ve ağırlık taşıyacaktır. Fakat sosyal çalışmalara particilik karıştırılmayacaktır. Bu çalışmalar topluma Demokratik Sol doğrultuda yararlı birer yurttaş olmanın gereği olarak yapılacaktır.
  • Türk toplumun gelişmesine, ulusal sorunlarımızın ve haklarımızım dünyada tanıtılıp savunulmasına ve başka ülkelerde çalışan veya öğrenim görmekte olan yurttaşlarımızın sorunlarının çözümüne, o yurttaşlarımızın da ortak katkılarını sağlamak için çaba gösterilecektir.
  • Demokratik ülkelerde çalışan yurttaşlarımızın, o ülkelerde edindikleri demokratik deneyimi ve birikimi Türkiye’ye aktarabilmeleri için etkili kanallar oluşturulacaktır.
  • Demokratik Sol’un öngördüğü toplum yapısı için gereken sosyal güçler dengesi öncelikle parti yapısında gözetilecektir.
  • Etnik ayrımcılığa, din ve mezhep ayrımcılığına, “yerli-yabancı” ayrımcılığına ve seçkinciliğe, o arada “aydın-halk” ikiliğine, parti yapısında ve çalışmalarında yer verilmeyecektir; toplumda da bu tür ayrımcılık eğilimlerine karşı konularak, ulusal birliğin pekiştirilmesine katkıda bulunulacaktır.
  • Kadın-erkek eşitliğine daha çok gerçeklik kazandırabilmek; toplum sorunlarının çözümüne kadın yaklaşımını gereğince değerlendirebilmek; ve demokratik kültürün gelişmesini evden başlatabilmek için, parti çalışmaların kadınların etkin katılımı özendirilecektir.
  • Üyeler arasında Demokratik Sol anlayış ve doğrultu bakımından tutarlılığa özen gösterilecektir; bu anlayışın ve doğrultunun toplumda yaygınlaşmasına çalışılacaktır. Ancak, başka doğrultudaki düşüncelerin de toplumda, demokrasi kurallarına uygun olarak, örgütlü ve barışçı biçimde, özgürce açıklanabilmesi için uğraş verilecektir.
  • Üyelerin, sosyal ilişkilerinde, Demokratik Sol anlayışın ve doğrultunun gerekli kıldığı davranış kurallarına uymaları gözetilecektir.
  • Parti çalışmaları için maddi kaynak sağlamada, kimseye çok yük olunmamasını ve kimseye maddi olanaklarından ötürü partide üstünlük kazandırılmamasını gözeten hakça ölçüler içinde, tüm üyelerin düzenli katkısına ağırlık verilecektir.
  • Partiye gelir sağlamak için düzenlenecek toplantıların ve yapılacak çalışmaların, partiyle halkı yabancılaştırmayacak ve parti doğrultusuna gölge düşürmeyecek türlerde olmasına özen gösterilecektir.

SEÇİMLER

Ülkemizde küçük partilerin Millet Meclisinde temsil olanağına seçim sistemiyle getirilen sınırlama, büyük sakıncalar doğuracak kadar geniş tutulmuştur.

Sınırlamanın bu kadar geniş tutulmasının gerekçesi, Mecliste bir partinin tek başına çoğunluk sağlayabilmesini kolaylaştırmak, öylelikle koalisyon hükümetlerine meydan bırakmamaktır.

Geçmişte, Türkiye’de koalisyon iyi işlememesi, koalisyonun aslında kötü bir şey olmasından değil, Türk siyasal yaşamının üst düzeylerinde uzlaşmaya yatkınlığın gelişmemiş bulunmasındandır. Sorunun çözümü, uzlaşmayı gereksiz kılmak değil, uzlaşma yeteneğini ve yatkınlığını geliştirmektir. Çünkü, uzlaşmasız demokrasi yaşayamaz.

Birçok demokratik ülkeler, bunalımlardan koalisyon hükümetleriyle esenliğe çıkabilmişlerdir. Demokrasilerini uzun koalisyon hükümetleri hatta azınlık hükümetleri dönemlerinde güçlendirebilmişlerdir; gelişmelerini o dönemlerde hızlandırmışlardır; koalisyon veya azınlık hükümetlerinin uzlaşmayı zorunlu kılıcı etkisi altında, demokrasiyi barış ve huzurla bağdaştırabilmişlerdir.

Koalisyon hükümetlerine gereksinme duyulmasın diye küçük partilere parlamento yolu tıkanınca, büyük partilerin, o arada iktidardaki çoğunluk partisinin, kendi içlerinde birer koalisyona dönüşmeleri ve iç yapılarında tutarsızlığa, uyumsuzluğa sürüklenmeleri tehlikesi ortaya çıkar. İç yapıları tutarsız partiler de, parlamentoda tek başlarına büyük çoğunluk sağlayarak iktidara gelseler bile, tutarlı bir iktidar oluşturamazlar.

Çünkü Parlamentoya kendi partileriyle girebilme yolunu tıkalı bulanlar büyük partilere sızma yollarını ararlar. Bunlar, etkili ve dinamik biçimde kemikleşerek, büyük partilerin, o arada iktidar partisinin yönetimini ele geçirebilirler.

Böylelikle, bir takım zorlamalarla ve yapay önlemlerle, koalisyon hükümetleri önlemeye çalışılırken, koalisyon durumunda partiler ortaya çıkar; ve çoğunluk iktidarı güvence altına alınmak yerine, çoğunluk partisinin sırtından azınlık iktidarına olanak sağlanır.

Demokrasi, değişik veya karşıt görüşleri bünyesinde toplayan büyük fakat tutarsız partilerle güçlenemez. Demokrasi, her görüşün serbestçe örgütlenebilmesiyle güçlenir. Siyasal örgütlenmeye getirilen yapay sınırlamalar, istenenin, tam tersi sonuç verir ve ulusal iradenin parlamentoya ve siyasal yaşama gereğince ve sağlıklı biçimde yansımasını da, iktidarların etkinleşebilmesini de engeller. Bu nedenlerle, DEMOKRATİK SOL PARTİ, seçim sisteminde partiler önüne konan aşırı yükseklikteki barajları, sağlıklı bir demokrasiyle bağdaşabilir düzeye indirecektir.

Uzlaşmadan kaçarak değil, uzlaşmayı gereksiz kılarak da değil, uzlaşma alışkanlığını toplumda yerleştirerek, demokrasinin sağlıklı işleyebileceği ve süreklilik kazanacağı bir ortam oluşturmaya çalışılacaktır.

“Sakıncalı” görüşleri önlemenin de yolu, bir takım yasaklar koyarak örgütlenmelerini ve açığa çıkmalarını engellemek değil, demokrasinin açıklık ortamında halkın iradesiyle onları etkisizleştirmektir.

Demokrasi, örgütlü halk kesimlerinin yönetime ağırlıklarını koyabildikleri, o arada parlamentoda seslerini duyurabildikleri oranda gerçeklik ve güç kazanır.

Oysa Türkiye’de, sendikaların, meslek kuruluşlarının ve bir çok halk sektörü kuruluşlarının yöneticileri, milletvekili olabilmek için, bu görevlerini bırakmak zorundadırlar.

DEMOKRATİK SOL PARTİ, örgütlü halk kesimlerinin parlamentoda temsili önüne konulan bu haksız ve demokrasiyle bağdaşması olanaksız engeli kaldırmak için uğraş verecektir.

DEMOKRATİK SOL PARTİ, yurt dışında çalışan yurttaşlarımıza Türkiye’deki seçimlerde oy hakkı tanıyarak, onların demokratik gelişmemize katkıda bulunabilmeleri olanağını sağlayacaktır.

Gençliğin demokratik katılımını genişletmek ve gençliğin dinamizmini siyasal yaşama yansıtabilmek için, seçmen yaşı ve partilere üyelik yaşı 18’e seçilme yaşı da 25’e indirilecektir.

ÖZGÜR İNSAN, ÖZGÜR TOPLUM

Özgürlük, insanı insan yapan niteliklerin özüdür.

Bu özden aldığı güçle, insan, doğadaki üstün yerini kazanır; yeteneklerini sürekli geliştirir; düşüncenin, bilginin ve bilimin önündeki sınırları sürekli genişletir; ve kendi kendini aşar.

Bu özden aldığı güçle, insan, baskıya karşı direnir.

Özgür toplumun özü ve kaynağı özgür insandır. özgür insanın güvencesi de özgür toplumdur.

Özgürlüğü yalnız kendileri için veya kendileri gibi düşünenler için isteyenler, özgür değil, bağnazdırlar. Bağnazlığın yaygın olduğu bir toplumda ise, demokrasi yaşayamaz.

Kendi özgürlüğünü koruyup genişletebilmek için, kendi özgürlüğünün de güvencesi olan demokrasiyi yaşatma ve genişletmeye katkıda bulunabilmek için, insan, bütün toplumun, o arada kendi gibi düşünmeyenlerin de özgürlüğünü savunmak zorundadır.

Bu zorunluluk, değişik veya karşıt düşüncelerin, demokrasiyi yaşatıp güçlendirmek uğrunda dayanışmalarını ve uzlaşmalarını gerektirir. O açıdan, demokrasi, bir kargaşa, kutuplaşma ve kavga rejimi değil, uzlaşma ve dayanışma rejimidir.

Değişik veya karşıt düşüncelerin özgür ve açık tartışma ortamında karşılaşmasından, çok sesli uyum doğar ve ulusal birlik bu dinamik uyumdan kaynaklanır. Tek sesli, tek seçenekli toplumsa, uyumlu değil uyuşuk toplumdur.

İnsanlığın, bilimin ve toplumların ilerlemesi, genellikle, zamanında yasak olan veya sakıncalı sayılan düşüncelerle sağlanabilmiştir. Dünyanın yuvarlak olduğu bile, ancak, yasaklara karşın söylenebilmişti.

Değişik düşüncelerin ve seçeneklerin özgürce açıklanıp tartışılabildiği bir ortamda, insanın, kendi düşüncelerini, yargılarını sınayabilmesi, yanılgılardan kurtulabilmesi ve kendini aşarak kişiliğini geliştirebilmesi kolaylaşır. Değişik seçenekler arasında özgürce seçimler yapabilen veya bireşimler (sentezler) kurabilen toplum da, karmaşık sorunlara geçerli çözümler bulabilmede, darboğazları aşarak ilerleyebilmede ve tehlikeleri önceden görerek önleyebilmede, tek sesli, tek seçenekli toplumlardan çok daha başarılıdır.

Düşüncelerin özgürce açıklanabilmesi, demokrasi için gereklidir ama yeterli değildir.

Gerek açıklanan düşüncelerin, gerek bilginin, toplumda, serbestçe ve yaygın biçimde dolaşabilmesi de sağlanmalıdır.

Bunun için, iletişim hakkı ve olanakları genişletilmeli, toplumda herkesin ve her kesimin eşitlikle yararlanabileceği düzeye erişmelidir. Güçsüzler, özgürce örgütlenip birleşerek, seslerini, en az güçlüler kadar gürleştirebilmeli, değişik düşünceler ve seçenekler, kitle iletişim araçlarıyla, topluma, özgürce ve dengeli biçimde yayılmalıdır.

Yurttaşların eksik veya tek yanlı bilgilere dayanarak oy kullanmak ve yasaklarla, sınırlamalarla daraltılmış seçenekler arasından seçme yapmak durumunda bırakıldıkları bir seçim, gerçek anlamda serbest seçim sayılamaz ve toplumun gerçek iradesini yansıtamaz.

Özgür insanlardan oluşan özgür bir toplumda demokrasiye gerçeklik kazandırabilmek içim DEMOKRATİK SOL PARTİ:

  • Ulusal birliği ve güvenliği, ülke bütünlüğünü, toplumda barışı ve huzuru tehlikeye düşürebilecek eylemlere karşı demokratik hukuk devleti kurallarına uygun etkili önlemler getirirken; hukuk düzeni “düşünce suçu” kavramından arındıracaktır.
  • Her alanda, her toplum kesimine örgütlenme hakkı ve özgürlüğü tanırken; toplum sorunlarının içiçeliğini, karmaşıklığını ve siyasal konulardan soyutlanamayacağını göz önünde tutarak, toplumsal örgütlere her konuda düşünce ve isteklerini açıklama özgürlüğü sağlayacaktır.
  • Basın ve yayın özgürlüğü üzerindeki demokrasiye aykırı sınırlamaları kaldıracaktır.
    Yayınlara ve sanat yapıtlarına yargı organlarının kararları dışında yasaklar konabilmesini önleyecektir.
    Basımevlerini, sansür uygulayıcısı durumuna getirecek olan, el konulma tehdidinden kurtaracaktır.
    Gazete ve dergi yayımcılığında ve dağıtımında, devletin, fırsat eşitliğine yansız ve hakça katkısını sağlayıp kurumlaştıracaktır.
    Yerel basına, yöresel iletişim işlevini daha etkin biçimde yerine getirebilme olanağını sağlayacaktır.
    Devlet radyosuna ve televizyonuna, ilgili kamu kuruluşlarının ve başlıca siyasal partilerle toplumsal örgütlerin dengeli gözetiminde, ve yansızlığı güvence altına alıcı kurallarla özerklik tanıyacaktır.
  • Üniversitelerin, planla belirlenen gelişme hedeflerine uygun nitelikte ve nicelikte eğitilmiş insan gücü yetiştirmeleri ve yine bu hedeflerin gerektirdiği araştırmalara katkıda bulunmaları bir düzene bağlanırken, öğretimde, bilimsel çalışmalarda ve yönetimde özerklikleri, ve üniversite öğretim üyelerinin anlatım özgürlükleri güvence altına alınacaktır.
  • Kişilerin haklarının ve özgürlüklerinin yönetsel kararlarla kısılması önlenecektir.
  • Toplantı ve gösteri yürüyüşleri özgürlüğü, güvenlik açısından gerekenin ötesinde sınırlanmayacaktır.
  • Toplu dilekçe verme ve bildiri yayınlama özgürlüğü güvence altına alınacaktır.

DEMOKRASİYİ YAŞATABİLMEK VE DEMOKRASİYLE YAŞABİLMEK

Başlangıcı ondokuzuncu yüzyılın ikinci yarısına kadar giden demokratikleşme sürecinde, Türk toplumu, artık demokrasisiz yaşamayı düşünemez noktaya gelmiştir. Üstelik bir çok demokratik ülke de, artık, demokrasiden yoksun bir Türkiye düşünememektedir.

Toplumun siyasal bilinci ve yönelimi ve Türkiye’nin dünyadaki yeri bakımından, bu, önemli bir aşamadır.

Ancak, Türk toplumu, henüz, demokrasiyi verimli ve kesintisiz işletebilir ve demokrasiyle huzur içinde yaşayabilir duruma erişebilir değildir.

Ne demokrasiyle, ne de demokrasisiz olabilmektedir.

Bu açmazı aşabilmenin, bu çelişkiyi giderebilmenin tek bir tılsımlı çözümü yoktur; bunun, birbiriyle bağlantılı değişik koşulları, gerekleri vardır.

O koşulların, gereklerin başında,

  • Değişik ve karşıt düşüncelerin özgürce ve barış içinde açıklanıp tartışılabilmesi:
  • Düşünceleri veya çıkarları çatışan toplum kesimlerinin ve siyasal partilerin, barış içinde yan yana yaşayabilmeleri, gereğinde ulusun esenliği, devletin güvenliği, toplumun dirliği düzenliği için, ayrılıklarını saklı tutarak da olsa, uzlaşabilmeleri ve işbirliği yapabilmeleri; birbirlerini hem denetleyerek hem de bütünleyerek gelişmeye katkıda bulunabilmeleri; ve
  • Sivil yönetimin, toplumda huzuru ve güvenliği, demokrasi kurallarından sapmaksızın, etkili biçimde sağlayabilmesi gelir

DEMOKRATİK SOL PARTİ, demokrasiyi yaşatabilmenin ve demokrasiyle yaşayabilmenin bu temel koşullarını ve gereklerini Türk toplumunda ve devlet yönetiminde yerleştirmek, sağlam ve köklü geleneklere kavuşturmak için çaba gösterecektir.

Kendi düşüncelerini açıklar ve gerçekleştirmeye çalışırken, karşı düşüncelere de saygılı ve anlayışlı olmanın somut örneğini kendi davranışında verecektir.

Kendi doğrultusundan sapmaksızın, kendi ilkeleriyle ve amaçlarıyla tutarsızlığa düşmeksizin, ulusun ve devletin yararı, toplumun dirliği düzenliği uğrunda, diyaloga ve uzlaşmaya açık olacaktır.

Demokrasi kuralları içinde ve demokrasiye de güç katacak biçimde, sivil yönetimi etkili kılmaya, huzuru ve güvenliği sağlamaya çalışacaktır.

Yaşama hakkı dokunulmaz bir haktır; ve bu hakkı korumak, devletin başlıca görevlerindendir. Devlet, bu görevi yerine getirebilmek için gerekli yetkilerle donatılmalıdır.

Ancak, yaşama hakkının özgür yaşama hakkıyla eşdeğerde tutan kendine saygılı bir toplum, bu yetkilerin, demokratik haklarda ve özgürlüklerde herhangi bir kısıntıya neden olmamasını ve demokratik hukuk devleti kuralları içinde kullanılmasını gözetir.

Can güvenliği uğrunda demokrasiden uzaklaşıldıkça, başka haklarla birlikte, yaşama hakkı da büsbütün tehlikeye düşer.

Tüm insan haklarının olduğu gibi, yaşama hakkının da en sağlam güvencesi demokrasidir.

DEMOKRATİK SOL PARTİ, yaşama hakkını, sağlıklı işleyen gerçek demokrasinin güvencesine kavuşturacaktır.

Demokratik bir ülkede şiddet eylemciliği, yaşama hakkından önce tahribe yöneliktir.

Demokratik bir ülkede ideolojik amaçla şiddet eylemine başvuranlar, ideolojilerini halka gönül rızasıyla benimsetebilme umudu bulunmayanlardır. “Tek Yol” saydıkları, seçeneksiz olduğunu sandıkları doğrultularına toplumu sokabilmek için zor kullanmaktan başka çareleri olmadığını düşünürler. O yüzden, demokrasinin bilinçli düşmanıdırlar.

Değişik doğrultular, yollar arasında seçme özgürlüğü tanıyan demokrasiyi karşılarında bir engel gibi görürler. O engeli ortadan kaldırabilmek uğruna, halkı demokrasiden soğutmaya, özgürlükten yıldırmaya uğraşırlar. Bu amaçla, demokraside can güvenliği sağlanamayacağı izlenimini yaymaya ve toplumu sindirerek teslim almaya çalışırlar.

Ayrıcalıklı durumlarını sürdürebilmek için demokrasiden kurtulmak isteyen bazı çevreler de, şiddet eylemcilerinin ideolojilerini benimsemeseler bile, bazen, taktik nedenle onlara destek olur veya göz yumarlar.

Bu açıdan, şiddet eylemleri karşısında can güvenliğini sağlama, yaşama hakkını koruma gerekçesiyle demokrasiden uzaklaşmak, şiddet eylemcilerine verebilecek en büyük ödündür; demokrasiyi demokrasi düşmanlarına yenik düşürmektir.

DEMOKRATİK SOL PARTİ, demokratikleşme sürecinin gereği olan hakları ve özgürlükleri genişletirken, yaşam hakkının zedelenmemesine, can güvenliğinin gölgelenmemesine özen gösterecektir.

Bunun yanı sıra, ulusal birliğin ve ülke bütünlüğünün sarsılmamasını gözetecektir.

Hiçbir hak veya özgürlük, toplumda şiddeti destekleyici veya özendirici yönde kullanılamayacaktır. Hiç bir haktan veya özgürlükten ayrılıkçı amaçlarla yararlanılamayacaktır.

DEMOKRATİK SOL PARTİ, şiddet eylemlerine karşı güvenlik önemlerini, sivil yönetim altında ve demokratik hukuk devleti kuralları içinde etkili kılarken, bir yandan da,

  • İzleyeceği sosyal ve ekonomik politikalarla, toplum yapısını,kutuplaşmaya, çatışmaya ve şiddet eylemlerine ortam hazırlayıcı adaletsizliklerden ve bozukluklardan arındıracaktır;
  • Gelişmeyi yurdun her bölgesinde dengeli biçimde yaygınlaştırarak; soy veya köken, din veya mezhep, anadil veya bölge ayrımcılığı gözetmeyen bir milliyetçilik ve ulusak birlik anlayışını devlet yaşamında ve toplumsal ilişkilerde özenle gözeterek, bölücü veya ayrılıkçı akımları etkisizleştirecektir; ve
  • İdeolojik veya dinsel bağnazlığı önleyici, uygarca tartışmaya ve uzlaşmaya açık, insancıl, demokratik ve barışçı bir eğitimi ve kültürü yaygınlaştırıp kökleştirecektir.
    Sivil yönetimi etkili kılmak, demokrasinin önde gelen koşullarından biri olmakla beraber, sivil yönetimle demokrasi eşanlamlı değildir.

    DEMOKRATİK SOL PARTİ, iç güvenlik konusunda olsun, kamu düzenini ilgilendiren başka konularda olsun, sivil yönetimi etkilileştirirken, yönetimin demokratikleşmesini ve bunalım dönemlerinde de, demokratik çizgiden uzaklaşmamasını göz önünde tutacaktır.

    Bu amaçla, sivil yönetimin yetkilerini artıran olağanüstü durum ilanı, başlıca partilerin ortak sorumluluk üstlenecekleri bir yansız hükümet kurulması kuralına bağlanacaktır. Böylelikle:

  • Bunalımlı dönemlerde siyasal partilerin uzlaşma, dayanışma ve işbirliği yolu açılmış olacaktır; ve
  • Güvenlik gerekçesiyle alınacak olağanüstü önlemlerin başka amaçlarla kullanılması, yan tutar biçimde uygulanması veya demokrasiyi zedelemesi önlenecektir.

Yerlerini bu tür bir hükümete bırakmak istemeyen iktidarlarsa, olağanüstü durum ilanına yol açmamak için, görevlerini ve sorumluluklarını daha yeterli biçimde yerine getirme zorunluluğu duyacaklardır.

Sıkıyönetim yetkileri ise, temel hakların ve özgürlüklerin özü korunur biçimde düzenlenecektir.

Şiddet eylemleri karşısında, insanların yaşama hakkını ve toplumun huzurunu tehdit edici olaylara karşı etkili önlemler alınırken, yönetim, yasalara saygılı barışçı yurttaşları baskı altına alma olanağı sağlayan ve demokratik hukuk devleti kurallarına uymayan yetkilerle donatılmayacaktır. Güvenlik gerekçesiyle yurttaşların haklarını ve özgürlüklerini sınırlamak yerine, yönetimlerin, bu hakları ve özgürlükleri engellemelerine ve yan tutar biçimde davranmalarına karşı güvenceler getirilecektir.

Demokratik denetime kapalı hiçbir güvenlik düzenlemesine yer verilmeyecektir.

Şiddet eylemlerine, yer altı eylemlerine, yıkıcı veya ayrılıkçı eylemlere karşı, ya da “dolaylı saldırı” veya “özel savaş” gibi terimlerle tanımlanan dış tehditlere karşı, bu tür eylem veya tehditlerde bulunanlarca uygulananlara benzer yöntemler hiçbir koşul altında kullanılmayacaktır. Her tehlikeyle, ancak, demokratik hukuk devleti kuralları çerçevesinde ve açıklık ilkesine uygun biçimde mücadele edilecektir.

Demokratik hukuk devleti kurallarının ve açıklık ilkesinin dışına çıkarılarak yürütülecek bir mücadele, toplumun huzurunu ve ulusal birliği sarsıcı, gerek toplum için gerek düzenli iç ve dış güvenlik kuvvetleri için hedef şaşırtıcı sonuçlar doğurur. Bunun örnekleri bazı ülkelerde görülmüştür. Demokratik hukuk devleti kuralları ve açıklık ilkesi dışındaki yöntem düzenlemeler, örtülü olduğu için, demokratik katılıma ve denetime açık olmadığı için, karanlık amaçlı siyasal grupların, dost veya düşmen dış güçlerin, o arada doğrudan doğruya tehdit oluşturan unsurların sızmalarına çok elverişlidir. O yüzden, amaçlananın tam tersi sonuçlar verebilir.

Nitekim, Kurtuluş Savaşımızın ilk aşamasında benzer tehlikeler zamanında farkedilmiştir; ve dış istilacı güçlerin yanı sıra, gerillalarla, çetelerle, çeşitli yıkıcı, bozguncu veya ayrılıkçı unsurlarla mücadele edilirken bile, o tür yöntem ve düzenlemelerden kaçınılmıştır. Tehdit oluşturan gizli veya düzensiz güçlerin karşısına bile ancak düzenli devlet gücüyle çıkılmıştır. Kurtuluş Savaşından sonra sağlam bir devlet kurulması ve ulusal birliğin pekiştirilmesi ancak öyle güvence altına alınabilmiştir.

Dış veya iç tehditler karşısında güvenlik pekiştirilirken, yakın tarihimizin bu başarılı örneği, onurlu bir devlet geleneği olarak göz önünde tutulacaktır.

Dış güçlere, iç veya dış tehdit oluşturan unsurlara, sızma veya saptırma ve hedef şaşırtma fırsatı verebilecek yöntemlerden kesinlikle kaçınılacaktır.

Şiddet ve her türlü yer altı eylemleriyle ilgili konularda soruşturmaları kolaylaştırıcı ve yargılamayı hızlandırıcı düzenlemeler yapılacaktır.

Ama bu düzenlemeler, savunma hakkını kısıcı ve adaletin bağımsızlığını gölgeleyici nitelikte olmayacaktır.

Şiddet kullanılmasını veya ayrılıkçılığı kışkırtıcı veya özendirici yayınlara karşı önlem getirilecektir; fakat anlatım özgürlüğü, güvenlik gerekçesiyle bunun ötesinde sınırlanmayacaktır.

Şiddet eylemlerine veya ayrılıkçı akımlara herhangi bir biçimde katkıda bulunan örgütlere karşı etkili önlemler alınırken de, örgütlenme özgürlüğüne, güvenlik açısından bunun ötesinde sınırlama getirilmeyecektir.

Toplantılarda huzurun bozulmasını, cana ve mala zarar verici eylemleri ya da toplantıları düzenleyenlerin engellenmesini önlemek için gereken yasal düzenlemeler yapılacak; ancak toplantı özgürlüğüne bunun ötesinde bir sınır konmayacaktır.

Böylece, toplumda, yaşama hakkı, güvenlik ve barış, demokratik hukuk devleti kuralları içinde korunur ve sağlanırken,

  • suçlular yüzünden suçsuzlar,
  • toplumun huzurunu ve güvenliğini bozanlar yüzenden toplum, ve
  • demokrasi düşmanları yüzünden demokrasi,

cezalandırılmamış olacaktır.

Çağımızda, az gelişmiş veya gelişme sürecindeki ülkelerden büyük bir bölümü, doğrudan veya dolaylı askeri yönetim altındadır. Demokratikleşme sürecinde karşı karşıya bulundukları başlıca sorunlardan biri budur.

Bu sorun çözülmedikçe, demokrasiye gerçeklik, verimlilik ve süreklilik kazandırma yolunda, demokrasiye yaşatabilir ve demokrasiyle yaşayabilir duruma gelme yolunda, alınacak en iyi önlemler bile geçersiz kalır.

Bu sorunu çözebilmenin başta gelen bir koşulu da , sivil yönetimi, iç güvenlik konusunda silâhlı kuvvetlere görev yükleme zorunluluğu doğurmayacak kadar etkili kılmak ve bu etkililiği demokrasi kurallarını gözeterek sağlamaya çalışmaktır. Başka türlü, ne devletin ne silâhlı kuvvetlerin, ne de toplumun ve demokrasinin esenliği sağlanabilir.

Herhangi bir ülkede silâhlı kuvvetlere iç güvenlik bakımından sık sık ve uzun süreli görevler yüklenilmesi, ister istemez, silâhlı kuvvetlerin siyasal işlev de üstlenmesine neden olur.

Oysa siyasetle askerlik, özellikle demokraside, bağdaşmaz. Askerliğin kurallarıyla siyasetin kuralları çok değişiktir. Bu kurallar birbirine karıştırıldığında, hem siyaset rayından ve demokratik süreçten çıkar hem de silâhlı kuvvetler asıl görevinden uzaklaştırmaya veya asıl görevinde bazı sorunlarla karşılaşmaya başlar.

Dış tehlike karşısında alınabilecek önlemlerle iç tehlike karşısında alınabilecek önlemler çok değişiktir. Bunların da birbirine karıştırılması büyük sorunlar yaratır. Dış tehlikeye yönelik olarak alınacak önlemlerin, izlenecek yöntemlerin, karşı ülkede siyasal ve sosyal yaşamı sarsıcı nitelikte olmasını doğal sayanlar bulunabilir. Ama benzer önlem ve yöntemler bir ülkenin kendi içinde, “iç düşman”a karşı uygulandığı zaman, bu, hiç istenmeyen sonuçlar doğurabilir. Silâhlı kuvvetlerse, doğal olarak, dış tehlike karşısında dış güce karşı başvurabilecek ve geçerli olabilecek önlemler ve yöntemler konusunda eğitilmiştir.

Öte yandan, açıktaki dış güçlere karşı bir ülkeyi korumak üzere kurulmuş olan silâhlı kuvvetlerin yapısı ve yöntemleri, gizli, belirsiz ve dağınık eylemci gruplarla mücadele elverişli değildir. Silâhlı kuvvetlerin yapısı ve yöntemleri o tür gruplara karşı mücadelenin gerektirdiği biçimde değiştirilecek olursa, bu değişiklik de, onu asıl işlevi bakımından bir takım sorunlarla karşı karşıya getirir.

Bir ülkede bunalımın ve iç güvenlik sorunlarının ağırlaştığı dönemlerde silahlı kuvvetlere iç güvenlik görevleri ve siyasal işlev yüklemenin gelenekleşmesi, genellikle şu sakıncalara da yol açmaktadır:

O ülkeyi demokrasi yolundan saptırmak veya o ülkeyi silahlı kuvvetlerin dikkatini ve gücünü iç sorunlara yöneltip dağıtmak isteyen, değişik amaçlı kimi güçlerle, demokrasi yolunu tıkamak isteyen kimi iç güçler, bunları başarabilmenin en kolay yolu olarak, o ülkede iç güvenlik sorunlarını ağırlaştırıcı, öylelikle silahlı kuvvetleri siyasal işlev üstlenmeye yöneltici tertiplere girişmektedirler.

Askeri veya yarı askeri bir yönetim altında, o ülkenin, uluslar arası alanda kendinden beklenen görevleri daha iyi yapabileceğini sanan kimi müttefik veya “dost” devletlerin bile, benzer tertiplere katkıda bulundukları, zaman zaman, dünyanın değişik bölgelerinde görülmektedir.

Siyasette işlev üstlenen silahlı kuvvetler, ister istemez, siyasette taraf olur; hatta, giderek, şiddet eylemlerinin veya yer altı çalışmalarının başlıca hedef durumuna gelebilir. Bunun da, gerek silahlı kuvvetler ve ulusal birlik ve güvenlik açısından, gerek siyasal yaşam açısından sakıncaları açıktır.

Bütün bunların üstüne de, bunalımın ve iç güvenlik sorunlarının ağırlaşması karşısında silahlı kuvvetlere görev ve siyasal işlev yüklenmesinin gelenekleştiği ülkelerde, genellikle şöyle bir durum ortaya çıkmaktadır:

Bunalım dönemlerinde daha çok sorumluluk göstermeleri, uzlaşma, dayanışma ve işbirliği için girmeleri gereken siyasal güçler, toplumsal örgütler, kamu kuruluşları ve genel olarak toplum, tam tersine “nasıl olsa bunalım bir noktaya varınca ordu duruma el koyar ve bir çözüm getirir” beklentisi içine girmektedirler ve üzerlerine düşen görevleri ve sorumlulukları büsbütün savsaklamaktadırlar.

O kadarki, partileri iktidarda olsun, muhalefeti olsun, kimi parlamenterler, parti yöneticileri, hatta kimi hükümet üyeleri, ayrıca bazı kamu kuruluşları veya toplumsal örgütler, bir araya gelip de ortak çözümler arayacak ve sorumluluklarının gereğini yapacak yerde, iktidarla muhalefeti uzlaşmaya, dayanışmaya ve işbirliğine yöneltecek yerde, sorumluluktan kurtulmak isteyenlere özgü bir davranışla, doğrudan silahlı kuvvetlere başvurarak, onu “görev”e çağırmakta, siyasal işlev üstlenmeye zorlamakta, hatta kışkırtmaktadırlar.

Bu tür sakıncalarla karşılaşmaktan kurtulmak isteyen tüm ülkeler, bunalımlı dönemlerde silahlı kuvvetlere iç güvenlik görevi ve onun sonucu olarak da siyasal işlev yükleme geleneğinden kurtulmak zorundadırlar; sivil yönetimi, her koşul altında, silahlı kuvvetlere yük aktarmaksızın iç güvenlik ve iç barış sağlayabilir duruma getirmek zorundadırlar.

Bunun bilinci içinde, Atatürk, Cumhuriyeti kurar ve demokrasi yolunda yeni adımlar atmaya başlarken, siyasetle askerliğin ilişiğini kesmişti. İç ayaklanmalar karşısında bile buna özen göstermişti.

Gelişmiş Avrupa ülkelerinden bile bazılarında, asker kökenli olmayan siyasal önderler mareşal üniformaları giyinirken, Atatürk ve onunla birlikte siyaseti seçen yakın çalışma arkadaşları, çetin savaşlarda, büyük zaferlerde kazanılmış üniformalarını çıkararak, etkili sivil yönetimin geleneklerini kurmaya çalışmışlardı.

Atatürk, kurtuluş ve bağımsız hareketleri konusunda olduğu gibi, bu konuda da, yalnız az gelişmiş veya gelişme sürecindeki ülkelere değil, bazı gelişmiş ülkelere bile esin kaynağı olması gereken bir davranış örneği vermişti.

DEMOKRATİK SOL PARTİ, Türkiye’de demokrasiyi yaşatabilmek ve Türk toplumunu demokrasiyle yaşayabilir duruma getirmek için uğraş verirken, Atatürk’ü, bu açıdan da, kıvanç verici bir ulusal örnek olarak göz önünde tutacaktır.

ÖZGÜRLÜK VE BAĞIMSIZLIK

Türkiye’nin coğrafi ve tarihsel gerçekleri, dış ilişkilerinde çok boyutlu bir denge gözetmesini ve yer aldığı karmaşık ve bunalımlı bölgede, bir denge, güven ve barış etkeni olmasını zorunlu kılmaktadır.

Türkiye’nin uluslararası ilişkilerinde bu zorunluluğu göz önünde tutması, dünya barışının dayandığı duyarlı denge bakımından da büyük önem taşımaktadır.

O nedenle, Türkiye’nin demokratik Batı ülkeleriyle ittifak ilişkilerini ve başka bağlantılarını sürdürürken, aynı zamanda, dış yönetimleri veya iç düzenleri ne olursa olsun, bütün bölge ülkeleriyle dostluk ve işbirliği ilişkilerini geliştirmesi gerekir.

Bir devlet, zaten kendi bölgesindeki ilişkilerinden güç almadıkça, dünyada yeterince güçlü olamaz ve dünya barışına gereken katkıyı yapamaz; dünyadaki gücü de kendi bölgesindeki durumuna yansır.

Batı ile ittifakı, Türkiye’yi, kendi bölgesinde bu ittifak sisteminin kışkırtıcı bir sivri ucu durumuna getirmemelidir!

Bölge ülkeleriyle ilişkileri de onu Batıdan uzaklaştırmamalıdır! Türkiye’nin Batı ile ilişkilerinde, demokrasiye ve demokratik değerlere bağlılık, en az ortak güvenlik kadar ağırlık taşır.

Türkiye demokrasiden uzaklaştıkça, Batı ile, özellikle Batı Avrupa ülkeleriyle ilişkileri zayıflar.

Türkiye’nin Batı Avrupa ile ilişkilerinin zayıflaması ise şu sonuçları doğurur:

  • Türkiye’nin dünyadaki, o arada kendi bölgesindeki gücü ve etkililiği azalır.
  • Türkiye, bazı dış sorunları çözmede, o arada, örneğin Ege’deki ulusal haklarını sağlamada ve Kıbrıs Türklerinin haklarını korumada, güçlüklerle karşılaşır.
  • Türkiye’nin ekonomik ilişkilerinde başka bölgelerin ve ülkelerin önemi artar. Bu, bir noktaya kadar bazı yararlar da sağlar; fakat bir noktanın ötesine geçildiğinde, uluslararası ilişkilerini, hatta iç düzenini, olumsuz biçimde etkilemeye başlayabilir. O arada, örneğin, bazı bölge ülkeleri, laik Türk devletinin iç düzenini laiklikle bağdaşmayacak yönde etkileme hevesine kapılabilirler veya başka bazı bölge ülkelerinde başka türlü hevesler uyanmaya başlayabilir.
  • Türkiye’nin Batı ile ilişkilerinde Avrupa-Amerika dengesi bozulur; ve Türkiye gitgide daha çok Amerika Birleşik Devletleri’nin etki alanına doğru kayar.
  • Amerika Birleşik Devletleri, bundan, Türkiye’yi Doğu Avrupa’da ve Ortadoğu’da bir kışkırtıcı sınır gücü gibi, bir sivri uç gibi kullanmak amacıyla yararlanmaya çalışır; Türkiye’yi bazı maceralara sürüklemeye kalkışabilir. Bu da Türkiye’nin bazı bölge ülkeleriyle ilişkilerinde giderek olumsuz sonuçlar doğurur ve dış ilişkilerindeki dengeyi aksatır.
  • Bu çabalarını etkili kılabilmek için, ABD; Türkiye’nin iç politikası ve düzeni ile de ilgilenmeye başlar. Bunun demokratikleşme sürecimiz üzerindeki olumsuz etkileri ise, Türkiye’nin Batı Avrupa’dan büsbütün uzaklaşmasına neden olur. Aynı zamanda bu, ABD’nin ve Kuzey Atlantik ittifak sisteminin demokratik değerlere bağlılıktan kaynaklanan moral gücünü zedeler.
  • Türkiye’nin gitgide kendi etki alanına doğru kaymasından yararlanarak, Amerika Birleşik Devletleri, Ege ve Kıbrıs gibi sorunlarla ilgili olarak, Türkiye’yi ödünlere zorlar.

Bütün bunlar, Türkiye’nin dış ilişkileriyle iç rejimin birbirinden ayrı düşünülemeyeceğini göstermektedir.

Onun için, DEMOKRATİK SOL PARTİ, yalnız demokrasiye bağlılığından ötürü değil, Türkiye’nin dünyadaki gücü, saygınlığı ve dış güvenliği bakımından da, ülkemizde demokrasinin gerçeklik ve süreklilik kazanmasını istemektedir. Demokrasiye gerçeklik kazandırmak uğrunda, demokratik hakları ve özgürlükleri genişletmek uğrunda çaba göstermeyi, milliyetçiliğin de bir gereği saymaktadır.

“HÜRRİYET VE İSTİKLAL BENİM KARAKTERİMDİR” diyerek, bağımsızlıkla özgürlüğü bir tuttuğunu gösteren Atatürk’ün “tam bağımsızlık” ilkesine, ancak ülkemizde özgürlükçü demokrasi güçlendirilip yaşatılmakla sahip çıkılabilir.

DEMOKRATİK SOL PARTİ, Atatürk’ün “tam bağımsızlık” ilkesinin gereklerini ulusal güvenlik alanında da yerine getirmeye uğraşacaktır ve savunma gücümüzün, güçlü bir ulusal ekonomiye dayanmasına özen gösterecektir.

Yine “tam bağımsızlık” ilkesinin bir gereği olarak, DEMOKRATİK SOL PARTİ, Türkiye’nin savunma araç ve gereçleri bakımından tek bir ülkeye aşırı bağımlılığını önlemeye çalışacaktır.

Başa dön tuşu