Genel Başkanımızdan HaberlerPartimizden HaberlerVideolar

Demokratik Sol Parti Genel Başkanı Önder AKSAKAL TBMM’de Basın Toplantısı Gerçekleştirdi

Demokratik Sol Parti Genel Başkanı ve İstanbul Milletvekili Önder Aksakal, Türkiye Büyük Millet Meclisi Basın Toplantı Salonu’nda gündemle ilgili basın toplantısı gerçekleştirdi.

Açıklamasında, “Değerli basın mensupları, Sizleri en içten saygılarımla selamlıyorum.

Sözlerimin başında, Dünya Okçuluk Şampiyonası’nda dünyanın bir numarası Marcus D’Almedia’yı yenerek finale yükselen ve finalde de Eric Peters’ı mağlup eden başarılı okçumuz Mete Gazoz altın madalyanın sahibi oldu, milletçe gururlandık, kendisini yürekten kutluyorum, başarılarının devamını diliyorum.

Bunun yanında önceki gün Kocaeli’nin Derince ilçesindeki Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO) depolarında buğday tozu sıkışması nedeniyle gerçekleştiği değerlendirilen patlamada 3’ü ağır, 12 yurttaşımız yaralanmıştı. Ağır yaralı yurttaşlarımızdan birinin tedavi gördüğü hastanede bugün vefat ettiğini üzülerek öğrendik. Kendisine Allah’tan rahmet, ailesine başsağlığı diliyorum. Bu vesileyle olayın derinlemesine incelenmesi gerektiğini düşünüyorum ve yaralılarımıza acil şifalar temenni ediyorum.

Değerli basın mensupları,

Sizlerin de yakından takip ettiği üzere dün Cumhuriyet Halk Partisi, Saadet Partisi ve diğer iki Milletvekilinin imzalarıyla Anayasanın 93.ncü, Meclis İçtüzüğünün 7.nci maddeleri gereğince yapılan çağrıyla bir olağanüstü toplantı gerçekleşti.

Gerekçe olarak da “Muğla/Milas’ta Yeniköy Kemerköy Termik Santral sahası içinde kalan Akbelen Ormanında maden sahasının genişletilmesi amacıyla ağaç kesim işlemine karşı yöre halkının protestolarına orantısız güç kullanılması” ve dolayısıyla her zaman olduğu gibi malûm merkezlerce organize edilen provokatif eylemler sırasında yaşanılanlar üzerine bir genel görüşme açılması istendi.

Öncelikle şu hususu belirtmek isterim ki; ülkenin ve toplumun karşı karşıya kaldığı sorunların çözüm yeri elbette Türkiye Büyük Millet Meclisidir ve tabiidir ki devlet kanunlarla yönetilir.

Kanunlar gerçek ya da tüzel tüm kişilerin uymak zorunda oldukları toplumsal nizam metinleridir.

Demokrasilerde, devlet işleyişindeki uygulamalara itirazlar ve gerektiğinde protestolar demokratik kurallar ve teamüller çerçevesinde birer haktır. Buraya kadar her şey güzel; ancak bu hak, görevini yapan kamu görevlilerini taciz ederek, kamu düzenini korumakla yükümlü Jandarmalarla kovalamaca yaparak, bölge insanının değer yargılarını manipüle edip onları devletle karşı karşıya getirerek değil, ilgili kurumların yetkili yöneticileriyle istişareyle, hukuk devleti kurallarına uygun hareket ederek aranır.

Elbette TBMM bu mekanizmaların başında gelmektedir, buna itirazımız olamaz fakat bir hakkı gelişigüzel kullanmaya çalışmak da demokratik teamüllere uygun bir tercih olarak kabul edilemez.

Dün yine bu konuda her zaman olduğu gibi başta ana muhalefetin sözcüleri olmak üzere tribünlere oynayan siyasetçilerin gösterilerini izledik ve bir dahaki Olağanüstü toplantı çağrısına kadar çalışmalara ara verdik.

Bu yöntemlerin sorunların çözümüne katkı sağlamadığını her defasında görmelerine rağmen Meclisin ağırlığını erozyona uğratan girişimlerden vazgeçilmesi gerektiğine inanıyorum.

Değerli basın mensupları,

Söz konusu alanda meydana gelen veya gelme olasılığı değerlendirilen bir gerilimin arzu edilmeyen boyutlara evrilmesini önlemek amacıyla güvenlik tedbiri alınması beklenen bir sonuçtur. Zira hepimiz biliyoruz ki iç güvenliğin tesisinde kentsel bölgelerde görev üstlenen Polis’dir, kırsalda ise Jandarma’dır.

Jandarma aynı zamanda bir kanun ordusudur!

Başta Milletvekili sıfatını taşıyanlar olmak üzere tüm yurttaşların devletin bu kurumlarını zaafiyete düşürecek girişimlerden imtina etmesi beklenir.

Geçmiş tecrübelerimizden biliyoruz ki, Türkiye Cumhuriyeti devletinin sahip olduğu sınırsız yeraltı ve yerüstü zenginliklerine ilişkin her tasarrufu sırasında veya sonrasında sözde çevreci görünümlü bir takım STK’lar ortaya çıkarlar, toplumun hassas duygularını istismar ederek milli ekonomiye anlamlı düzeyde katkı sağlayabilecek yatırımları ve üretimleri engellemeye kalkışırlar.

Bunu her dönemde yaşadık ve gördük. Akbelen’de yaşanan hadise de bunların son örneklerinden biridir.

Biz bu girişimleri HES yatırımları sırasında gördük, ulaşım yatırımlarında gördük, altın, gümüş, demir, bakır, petrol yataklarının işlenmesi sırasında gördük ve hatta gerek Karadeniz’de gerekse Akdeniz’de deniz yetki alanlarımız içindeki sondaj çalışmalarımızın engellenme çabalarında gördük.

Üzülerek ifade etmek isterim ki tüm bu provokatif organizasyonların ön saflarında esasen antiemperyalist duruş sergilemeleri beklenen ve sözüm ona Atatürkçü geçinen ana muhalefet partisi Y-CHP’nin temsilcilerini ve bazı sözde sosyalist sol siyaset yapılarının mensuplarını görüyoruz.

Bunların anlayışına göre yine sözüm ona “çevreci hassasiyet” kılıfı altında altın çıkaramazsınız, petrol arayamazsınız, termik santral kuramazsınız, HES yapamazsınız, sulama amaçlı baraj ya da gölet yapamazsınız, otoyol inşa edemezsiniz, nükleer enerjiden istifade edemezsiniz, yerli araba yapamazsınız, savunma sanayinde atılım gerçekleştiremezsiniz, kısacası millet olarak kendiniz olamazsınız!

Peki ne yapmalısınız?

Amerikalı, Avrupalı dostlarınız bütün bunları size sağlayabilirler. Milletin meclisinden açıkça ifade ediyorum ki, o devirler artık çok geride kaldı. Truman doktrini tarihin çöplüğündeki yerini aldı, Marshall yardımları devri bir daha açılmamak üzere kapandı.

Türk milleti kendi öz kaynaklarıyla, kendi öz gücüyle, yeraltı ve yerüstü zenginlikleriyle, yetişmiş insan kapasitesiyle Cumhuriyetin ikinci yüzyılını Türkiye Yüzyılı olarak ilan etti.

Bu kararlı duruş ülkemizin tüm milli yapıları ve toplumsal kesimleriyle birlikte büyük bir kararlılıkla hedefine ulaştırılacak, önümüzdeki süreç asil Türk milletinin bölgesindeki soydaşlarıyla birlikte tarihin akışını değiştirecek boyuta taşınacaktır.

Değerli basın mensupları,

Elbette doğayı korumak hepimizin öncelikli sorumluluğudur. Bu sorumluluk bizlerin, gelecek nesillerimize olan borcumuzdur.

Çevresel faktörlerin gözetilmesi, tarımsal alanların korunması, ormanlarımızın geliştirilmesi, yaban hayatının doğal mecrasında devamının sağlanması öncelikle devlet mekanizmasının güvencesi altındadır.

Buna dair birçok yasal düzenlemenin de yürürlükte olduğunu hepimiz biliyoruz.

Fakat şu da bir gerçektir ki, cumhuriyetimizin kurucusu büyük önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün gösterdiği Tam Bağımsız Türkiye hedefine ancak ve ancak kendi öz gücümüzü yaratarak ulaşabiliriz.

Bu gücü oluşturabilmemizin öncelikli şartı tarımda ve sanayide güçlü olabilmek, bunu sağlamanın yegâne koşulu da enerjide bağımsız olabilmektir.

Türkiye olarak sahip olduğumuz her türlü kaynağı mutlak surette ortaya çıkarmalıyız, ekonomideki en büyük giderimiz olan enerji ithalatımızı sıfıra indirmeliyiz, hatta ihraç edebilecek kapasiteyi yaratmalıyız.

Bunun için gerekli olan her türlü çalışma hayata geçirilmelidir.

Halk arasında bir deyim vardır; “Bir güzel gitmeden bir güzel gelmez!”

İktidarsızlıklarının 31. yılını yaşayan Y-CHP’nin son seçim yenilgileri sonrasında yaşadığı travma, savrulma ve dağılma sürecini halkın dikkatinden kaçırma girişiminin bir parçası olan bu olağanüstü toplantı taktiklerinin, görünen akıbetlerine bir fayda sağlamayacağını da buradan belirtmek isterim.

Meclis kürsülerini, yıllardır umutlarını sömürdükleri seçmenlerine şov yapma yeri olarak kullanan, bunun dışında hiçbir fonksiyonu olmayan bu zihniyetin ne millete, ne ülkeye, ne de esasen kendilerine bir faydası dokunmamıştır.

Ve maalesef inanıyorum ki bu davranışlarını da ısrarla sürdürecekler, sonuç alamayacaklarını bile bile sudan sebeplerle Meclisi olağanüstü toplamaya devam edeceklerdir.

Değerli basın mensupları,

Hepiniz yakından izliyorsunuz, sabah akşam birbirlerine kumpas kuran, birbirinin kuyusunu kazan, birbirlerinin ayağını kaydırmaya çalışan samimiyet fukarası figürler yüce Meclisin zeminini kullanmaktan da geri durmuyorlar.

14 Mayıs ve 28 Mayıs seçimlerini kaybeden, ancak partideki mevzilerini korumak adına her türlü entrikayı çevirmekten çekinmeyen bu zihniyet tamamen yok oluşun girdabında bir süre daha çırpınmaya devam edecektir.

Yeniden kurulduğu 1992 yılından bu yana bir kez dahi iktidar olamamış, hatta iktidar ortağı bile olamayanlara, yüz yılını geride bıraktığımız lâik Cumhuriyetimizin banisi Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü istismar edenlere, her sıkıştıklarında Bülent Ecevit’in ipine sarılmaya çalışanlara bir çift sözüm daha olacaktır;

Kurultayda koltuklarınızı güvence altına almak adına demokratik sol politikaların kuramcısı Bülent Ecevit’in söylemlerine sığınmaktan, bu gibi takiyyelerden artık vazgeçin.

Ecevit 1980 faşist darbesinden sonra darbecilere payandalık yapan CHP ile yollarını ayırdı, 2004 yılında görevi bıraktığı Kurultay’da yaşamının sonuna kadar DSP’li olarak kalacağını açıkça ilân etti ve öyle de oldu!

Biz sizlerin samimiyetsizliğinizin derecesini yakından bilenleriz. İşinize gelmediğinde “Başbuğ Ecevit!” diye hakaret ettiğiniz insanın şapkasını siyasi ikbaliniz için başınıza takabilirsiniz.

Ama ne kadar çırpınırsanız çırpının Ecevit DSP’dir, DSP Ecevit’tir!

Artık bu millet sizin gerçek yüzünüzü gördü, siyasi hayatlarının lâik cumhuriyetin değerlerine karşı mücadeleyle geçtiğini övünerek anlatan, geçmişte mensubu oldukları Akparti’nin bile kapının önüne koyduğu figürleri Meclise taşımaktan sıkılmadınız, artık insanlarımız yüzünü DSP’ye döndü.

Yakın gelecekte yeni bir seçim sürecine daha gireceğiz, yerel yöneticilerimizi seçeceğiz.

Bu vesileyle Cumhuriyet değerlerine samimi duygularla yürekten bağlı tüm Atatürkçüleri bir kez daha Demokratik Sol Parti’nin akgüvercinli mavi bayrağı altında toplanmaya çağırıyorum.

Kumpasla işbaşına gelenlerden, kendi partilisine kumpas kurmaktan çekinmeyenlerden, birbirinin yüzüne gülüp arkasından iş çevirenlerden kimseye fayda gelmez.

Demokratik Sol Parti siyasetin güvenli limanıdır, her hal ve şart altında “Önce Vatan” diyecektir, önce “Türk milleti” diyecektir, hedef olarak “Tam Bağımsız Türkiye” idealinden asla vazgeçmeyecektir.” ifadelerini kullandı.

Başa dön tuşu