BültenGenel Başkanımızdan Haberler

Genel Başkanımız Aksakal’dan emekliler için ‘Seyyanen Zam’ teklifi: Rakam verdi.

DSP Genel Başkanımız Sayın Önder Aksakal, Bizim teklifimiz en düşük emekli maaşının aynı zamanda en düşük kök maaş, yani asgari ücret düzeyinde olması gerektiğini belirterek, “bahsettiğimiz kesimlere kesinlikle en az 5.000 lira seyyanen zam yapılmalı” ifadesini kullandı. Aksakal Santa Maria Kilisesi’ndeki silahlı saldırının detaylarının araştırmalı ve değerlendirilmelidir dedi.

Demokratik Sol Parti Genel Başkanı Sayın Önder Aksakal, Türkiye Büyük Millet Meclisinde yapmış olduğu basın toplantısında; kesinlikle en az 5.000 lira seyyanen zam yapılmalı, ancak seyyanen zam herkese eşit olarak değil, maaş farkları azalması yöntemiyle, örneğin en taban maaş alanlara 6.000 lira, sonra da maaş katsayısına göre yapılmalıdır ve maaş farklarının daraltılması hususunu dile getirdi.

Genel Başkanımız Sayın Önder Aksakal konuşmasında;

2024 yılının ilk ayının sonuna geldik, Türkiye’de ve dünyada birbirinden önemli olayları ve oluşan gündemleri tüm hızıyla ve şiddetiyle yaşıyoruz.

İsrail’in Amerika Birleşik Devletleri himayesinde 07 Ekim 2023 tarihinden buyana Gazze’de sürdürdüğü katliam ve soykırım saldırıları tüm şiddetiyle devam ederken, bir yandan da işgale direnen Filistinlilerin bu direncini kırmak için tüm Ortadoğu’yu ateşe vermekten çekinmeyeceğini de ortaya koyacak olaylar zincirini yaşıyoruz.

Yemen’de Husiler bahane edilerek başlatılan ABD – İngiltere savaş uçakları saldırısının beklenen boyutlarda karşılığının elde edilememesi üzerine, şimdi de işin içine Ürdün ve İran’ı dahil etme amacıyla bir ABD üssüne yapılan saldırı gerekçe olarak dahil edilmeye çalışılıyor.

Hatırlayacaksınız, ABD güçleri 11 Eylül 2001 tarihinde New York’daki Dünya Ticaret Merkezi’nin İkiz Kuleleriyle aynı anda Pentagon’a yapılan saldırıları bahane ederek, Büyük Ortadoğu Projesi adı altında, sözüm ona 22 devletin sınırlarını yeniden çizmek amacıyla ve üstelik bölgeye demokrasi getireceklerini iddia ederek Irak’ı işgal etmişler ve kendi yarattıkları DEAŞ terör örgütünün de insanlık dışı eylemleri sonucunda 1,5 milyondan fazla insanın kanına girmişlerdi.

Şimdi de bölgemizdeki ülkeleri ve bu topraklarda yaşayan, büyük çoğunluğu Müslüman olan insanları, Ürdün sınırına yakın bir yerdeki Amerikan üssüne yapılan saldırı bahane edilerek, sonu belirsiz bir maceranın eşiğine getirmek istiyorlar.

Biz bu filmi daha önce de izlemiştik. Türkiye olarak daha dikkatli, daha duyarlı ve daha sağlam durmak mecburiyetindeyiz.

Artık bu Amerikan oyunlarını biliyoruz!

Emperyalist çıkarları için, bırakın başka ülkeleri ve onların insanlarını, kendi ülkelerinde ve kendi insanlarına dahi yapamayacakları kötülük yoktur bunların.

Ürdün sınırında yaşanan ve 3 Amerikan askerinin öldüğü, 34’ünün yaralandığı saldırının da bunlardan biri olduğu ihtimali çok kuvvetlidir.

Zira Amerika’nın doğrudan hedef gösterdiği İran, mezkûr olayın kendileriyle bir ilişkisinin olmadığını, bölgedeki örgütler tarafından yapılmış olabileceğini söylemekle aslında “bu eylem Amerika tarafından kendilerince yapıldı” demeye getiriyor.

Doğru mudur?

Elbette bilemeyiz ama “Mümkün müdür?” diye sorarsanız, bugüne kadar tanık olduğumuz olaylar silsilesi olabilirliğini güçlü bir şekilde ortaya koymaktadır.

Bakınız, tam iki yıl önce, 24 Şubat 2022 tarihli basın toplantımızda aynen şöyle demiştim:

“11 Eylül saldırıları sonrasında kendi yarattığı terörle mücadele etme gerekçesiyle tüm dünyayı hegamonyası altına almaya çalışan ABD, bölgemizde milyonlarca insanın kanıyla oluşturduğu korku ikliminin gün gelip kendisini de esareti altına alabileceğini mutlak surette yaşayarak görecektir.”

Şimdilik bunun bir fragmanını yaşamaya başladılar.

Meksika sınırına tel örgü çekilmesi konusundaki Eyalet Valisinin kararı ve bu karara 25 Eyaleti’n destek vermesi muhtemel sürecin başlangıcı olarak değerlendirilebilir.

Umarım ve dilerim ki, ABD bu gerekçelerle kendi içinde bir mücadelenin içine girer ve başka ülkeleri karıştırarak bölünmelerine neden olan politikaların yarattığı acıları kendi topraklarında yaşar.

İşte önceki gün İstanbul’da Sarıyer İlçesinde Büyükdere Mahallesinde bulunan Santa Maria İtalyan Kilisesindeki ayin sırasında gerçekleşen saldırının bir başka yüzü de esasen buna yönelik olarak değerlendirilmelidir.

Bu saldırı alçakça olduğu kadar, çok tehlikeli bir sürecin de işaret fişeğidir!

Evet, saldırıyı IŞİD üstlendi ve gerçekleştirenlerin de IŞİD’le ya da DEAŞ’la bağlantılı militanlar olduğu tespit edildi.

Saldırganların, Polisimizin ve istihbarat birimlerimizin titiz çalışması neticesinde en kısa zamanda yakalanmış ve soruşturmasına başlanmış olması sevindiricidir.

Bu vesileyle başta İçişleri Bakanımız Sayın Ali Yerlikaya olmak üzere, emeği geçen herkese teşekkürlerimi sunuyorum.

Şu kadarını belirtmeliyim ki, bu olay öyle sıradan bir terör örgütü işi değildir ve asla dosya bu şekilde kapatılmamalıdır. Bu saldırının çok detaylı ve derinlemesine bir soruşturmaya muhtaç olduğu açıktır.

Türkiye, tarihinin hiçbir döneminde bu denli bir başıboşluğu yaşamamış, “yolgeçen hanı” haline getirilmemiştir.

Her defasında ısrarla söylüyoruz. Suriye’de savaş bitmiştir. Bölgesel güvenlik meseleleri büyük oranda çözüme kavuşmuştur, can güvenlikleri sebebiyle çok uzun süren misafirlikler artık sona erdirilmelidir.

Bunu bir hamaset olarak değerlendirilmesini asla istemem ancak asil Türk milletinin geleceğini tehdit eder boyutlara ulaşan bu “iyiliğin” artık nihayete erdirilmesi elzemdir.

Aksi halde önümüzdeki süreçte kimin başına ne işler geleceğini bilemez halde yaşayan bir toplum haline geliriz ki, bu topraklar üzerinde binlerce yıl hüküm sürmüş bir millete böyle bir akıbeti yaşatmak kimsenin haddi değildir.

Sözün özü şudur ki; sonu nereye varırsa varsın, kime ve nereye uzanırsa uzansın mutlak surette açıklığa kavuşturulmalı ve sonucu dünya kamuoyu ile mutlaka paylaşılmalıdır.

Bu olayın ortaya çıkarılması, Türkiye olarak bizim, terör örgütü hamilerine vereceğimiz en büyük ceza olacaktır.

Demokratik Sol Parti olarak bu konular üzerindeki hassasiyetimizi anlatma gereğini dahi duymaksızın şu kadarını belirtiyorum;

Küresel emperyalizmin ülkemiz ve coğrafyamız üzerindeki heves ve hayallerinin sürdüğü bir dönemde devletimizin ve milli birliğimizin bekası konusundaki tehditler karşısında 14 ve 28 Mayıs 2023 tarihinde gerçekleştirilen Parlamento ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Cumhur İttifakı ile birlikte devletimizin yanında yer aldık ve bu tehlike bugün itibariyle bertaraf edilmediği gibi daha da riskli bir döneme evrildiği için durmaya da devam edeceğiz.

31 Mart’ta yapılacak olan Mahalli İdareler Seçimleri bu açıdan çok önemlidir.

Geçen sene kurgulanan ittifaklarını ayakta tutamayan, o gün canciğer kuzu sarması iken bugün birbirlerine karşı söyledikleri sözleri ve tanımlamaları tekrarlamakta bile zorlanacağımız partilerin hali bu açıdan hakikaten içler acısıdır desek hafif kalır.

Tam bir savrulmuşluğun, tam bir tükenmişliğin girdabına kapılmakla kalmamış, esasen topluma karşı güven telkin etme gayretinde olması gerekenlere, vatandaşın artık kendilerine güvenmeyeceğine dair söylemlerini ve duruşlarını gördükçe daha da paniklediklerine, tuşların hepsine birden rastgele basmaya başladıklarına tanık oluyoruz.

Demokratik Sol Parti olarak yerel seçim çalışmalarımızı seçim takvimine uygun bir ivmeyle sürdürüyoruz.

Başta Büyükşehirlerimiz olmak üzere 1393 seçim çevresinin tamamında Belediye Başkanı, Belediye ve İl Genel Meclisi Üyesi adaylarımızı belirlemeye devam ediyoruz.

Kurulduğumuz günden beri 39 senedir hep bu ilke ile çalıştık, hep bu inançla halkımıza seçenekler sunduk. Üç kez devlet yönetiminde yer aldık, 18 Nisan 1999 yerel seçimlerinde İzmir, Bursa, Mersin ve Eskişehir gibi büyükşehirlerin Belediye Başkanlıkları yanında bir çok ilçelerinin de Belediyelerini kazanarak halkımıza dürüstçe ve onurla hizmet ettik.

Bugün birbirlerine çemkirenlerin isnatlarında ortaya dökülen hiçbir olumsuzluk geçmişte DSP belediyelerinde yaşanmadığı gibi bugün de yaşanmamaktadır, bundan sonra da yaşanmayacaktır.

DSP’li belediyeler Demokratik Sol kültür temelinde çalışmalarını sürdürmekte, sadece halktan ve haktan aldığı güçle hizmetlerini sürdürmektedir.

Değerli basın mensupları,

Sizlere, Demokratik Sol Parti’nin 2023 Genel Seçimleri döneminde takındığı tavrın öncelikle devletimizin ve milli birliğimizin bekası konusunda karşı karşıya kaldığı tehditler gerekçesiyle Cumhur İttifakı ile birlikte devletimizin yanında olduğunu ifade etmiştim.

Yerel seçim döneminin de tıpkı genel seçim sürecinde tanık olduğumuz stratejilerle ve yeni kurgularla aynı tehditleri besleyecek bir dönem olduğunu görmemiz ve farkında olmamız gerekiyor.

Fakat bütün bu tehditlerin yanında bugün itibariyle henüz bertaraf edilememiş bir ekonomik sıkıntı dönemini de eş zamanlı yaşıyoruz ve bunu da gözden uzak tutamayız.

Her fırsatta üstüne basa basa, altını çize çize söylüyoruz. Büyük çoğunluğu asgari geçim şartlarının altında yaşam süren insanlarımızın dayanacak gücü kalmamış, sabır taşı artık çatlamaya başlamıştır!

Ocak ayında Aralık enflasyonun belirlenmesiyle birlikte çalışanların ve emekli memur maaşları ile SSK ve BAĞKUR emekli maaşlarında yapılacak artışın oranları belirlendi.

Bu oranlar, ilk açıklanan rakamlar iki kez değiştirildikten sonra Cumhurbaşkanımızın talimatı ile tüm kesimler için yüzde 49.25 olarak da eşitlendi.

Burada çok önemli olan ilk nokta, çalışan memurlara 2023 yılında verilen 8.077 liralık seyyanen zam bu kesimi ciddi anlamda rahatlatmış gözüküyorsa da çalışanın kök maaşı üzerinden emeklilik hakkı tanındığından, yani seyyanen zam emekli maaş bağlanmasına etki etmediğinden, çalışan ile emekli memur maaşları arasında ciddi fark bir oluştu.

Örneğin 45.000 lira olan bir çalışanın maaşı, emeklilikte 19.000 / 20.000 lira seviyesine düşüyor, bu şekilde çalışan bir memur da emekliliği ertelemeyi tercih ettiği için, bu da devletimize orta vadede kıdem tazminatı konusunda, hele de bu enflasyonist ortamda çok sıkıntı yaratacaktır.

Ayrıca emeklilerin en çok zorlanan kesimi de SSK ve BAĞKUR emeklileridir.

Bu kesimde en düşük emekli maaşı 10.000 lira oldu ama yaklaşık 2 milyon emeklinin kök maaşı bu rakamın çok altında oluşacak. 2024 yılının ilk 6 ayı sonunda eklenecek oran bile büyük bir kesimin maaşını değiştirmeyecek.

Aynı durum 2023 yılında yaşandı ve Mart 2023 maaşları yıl sonuna kadar aynı kaldı.

Biz yine de olması gerekeni bıkmadan, usanmadan söylemeye devam edeceğiz. Bizim teklifimiz en düşük emekli maaşının aynı zamanda en düşük kök maaş, yani asgari ücret düzeyinde olmasıdır.

Yerel seçimin yaklaştığı bu süreçte, bahsettiğimiz kesimlere kesinlikle en az 5.000 lira seyyanen zam yapılmalı, ancak seyyanen zam herkese eşit olarak değil, maaş farkları azalması yöntemiyle, örneğin en taban maaş alanlara 6.000 lira, sonra da maaş katsayısına göre yapılmalıdır ve maaş farkları daraltılmalıdır.

Ocak ayının sonlarına gelirken ülkemizdeki ekonomik değerlendirmelere bir göz atmak gerekirse yine yaklaşık 1 sene önceki basın toplantılarımızda belirttiğimiz gibi, “enflasyon baz etkisiyle düşse de fiyatlar olağanüstü artacak” demiştik.

2023 yılı enflasyon yüzde 64.77 oldu ama bakınız, TÜİK bile hissedilen enflasyon için yüzde 129 oranını itiraf etti.

Ülkemizde şu an hem talep hem de arz enflasyonu birbirini tetikliyor. Çalışanlar belirlenen asgari ücreti ilk defa bu ay sonunda alacak ama maliyet etkileri asgari ücretin açıklandığı günün ertesinde başladı bile.

Politika faizinin yüzde 45’e çıkarılmasına rağmen mevduat faizleri gerileme eğiliminde.

Bu durumla ilgili yaklaşık 1,5 ay önce yaptığım basın toplantısında Kur Korumalı Mevduat hesaplarından dönen döviz karşılığında bankaların döviz depo SWAP için merkez bankasına ödünç döviz verdiğini, karşılığında politika faizi altında yüzde 34 / 34.4 aralığında “Türk Lirası” likidite aldığını söylemiştik.

Bugün görüyoruz ki bahsettiğimiz bu konuyu şimdi, ulusal yayın yapan televizyon kanallarında ülkemizin çok ünlü ekonomistleri tartışıyor. Bu da DSP olarak doğru teşhis ve doğru tedavi yöntemleri açısından konulara ne kadar vakıf olduğumuzun en büyük göstergesidir.

Merkez Bankası 25 Ocak toplantısında politika faizini yüzde 42.5 dan 45’e çıkardı ama asıl önemli olan husus şudur ki, yayınlanan metinde rasyonel rakamlara günün koşullarında ulaşıldığı belirtiliyor.

Yani faiz artışları olağanüstü gelişmeler haricinde bitmiş gözüküyor. Burada önemli olan daha önceki açıklamalarımızda belirttiğimiz faiz indirimlerine ne zaman başlanacağıdır.

Bizim önerimizi söylemek gerekirse, planlanan Ortodoks politikaların sonuçlarının olumlu olması bekleniyorsa faiz indirimleri Eylül / 2024 ayından sonra başlamalıdır.

Enflasyonun etkisini ve fiyat artışının yarattığı psikolojiyi engellemek için bir kısım üreticinin, ürünün kalitesinde ya da gramajında yaptığı değişiklikleri kontrol altına almak gerekmektedir.

En son yaşadığımız Ankara’daki simit fiyatlarının 10 liradan 15 liraya çıkarıldığının ilan edilmesi, hem de bin bir özür cümlesiyle duyurulmasından sonra aradan 24 saat geçmeden zamdan vazgeçildiğinin açıklanması akıllara ister istemez “Ne oldu, un ve susam fiyatları geri mi çekildi, elektrik ve su tarifeleri yüzde 50 ucuzladı mı da bu zammı geri aldınız?” sorusu geliyor.

Ankara Simitçiler ve Pideciler Esnaf Odası Başkanı daha sonra yaptığı açıklamada “Cuma günü Ankara simidinin satış fiyatının 10 liradan 15 liraya çıkmasına karar vermiştik. Daha sonra bir değerlendirme yaptık ve 15 liralık fiyatın yüksek olduğuna karar verdik. Bugün itibarıyla da zammın iptali kararını aldık. Ankara simidinin satışı 10 liradan devam edecek. Gücümüz yettiğince de 10 liradan satmaya devam edeceğiz.” dedi.

Tam 1 yıl önce yine girdi fiyatlarındaki artışlar gerekçe gösterilerek simit fiyatı 5 liradan 7 liraya çıkarılmıştı yani yüzde 40 artış var. Ardından 1 Ağustos 2023’de yani 8 ay sonra 10 liraya çıkarıldı. Bu sekiz aylık dönemdeki yaklaşık toplamda yüzde 84,3 olarak gerçekleşti.

Peki; simitin fiyatına yüzde 50 zam yaparken bu rakamın çok yüksek olduğu konusunda bir fikir ortaya konulmadımı da 15 lira olarak açıkladınız? Sonrası daha da vahim, “gücümüz yettiğince 10 liradan satmaya devam edeceğiz” diyorlar.

Burada “Gücü yetmenin” kriteri nedir meselâ?

Değerli basın mensupları,

Bir kez daha belirtmek isterim ki, güncel ve çarpıcı olması açısından simit fiyatlarındaki gelişmeyi örnekleyerek dikkat çekmek istedim. Oysa diğer tüketim maddelerinde de aynı manzaralar yaşanmaktadır.

Onun için sözlerimin başında çalışanların zamlı ücret ve maaşları daha ceplerine girmeden etiketlerdeki rakamlar değiştiriliyor.

Piyasalardaki bu tedbirsizliğin ve kontrolsüzlüğün sonunda maalesef olan da halkımıza oluyor.

Bu duygu ve düşüncelerle bir kez daha hepinize teşekkürlerimi ve en içten saygılarımı sunuyorum. Sağ olun, var olun.

Başa dön tuşu