“Demek ki neymiş?”
Aksakal; “TBMM’nin iradesi ve denetimi dışında bir devlet yönetimi kurgularsanız, denge denetleme mekanizmalarını yok ederseniz, kuvvetler ayrılığı ilkesini kuvvetler birliği haline getirirseniz ne ekonomi kalır, ne adalet, ne de hukuk.”
Demokratik Sol Parti Genel Başkanı Önder Aksakal, gerçekleştirdiği basın toplantısında yaşanan gelişmeleri, ülke ve dünya gündemini değerlendirdi.
Aksakal açıklamasında;
“Değerli basın mensupları, saygıdeğer arkadaşlarım,
Sizleri en içten duygularımla selâmlıyorum, hoş geldiniz.
Bugün 3 Kasım 2022.. O ünlü 3 Kasım seçimlerinin, yani devleti Ak Parti’ye devretmek zorunda bırakılışımızın 20’nci yıldönümündeyiz.
20 yılda büyük bir değişim ve dönüşümün yaşandığı ülkemizde bugünden sonraki sürecin nereye evrileceği konusundaki belirsizlik de tüm kasvetiyle önümüzde duruyor.
Yıl 2022 olmuş, gelişmiş ülkeler uzayda mekân kurma yarışı yaparken, insansız araba, uçan otomobil peşinde koşarken biz hala daha kadınların giyim kuşamlarıyla, bireylerin yaşam tercihlerini dizayn etmekle uğraşıyoruz.
Atatürk Cumhuriyeti emanet ederken “muasır medeniyetler seviyesini geçme” hedefi koymuştu, biz hala yüz yıl öncesi dönemlerin yaşam biçimlerini hedeflemiş haldeyiz.
Bunun izah edilebilecek haklı bir gerekçesi olabileceğini düşünmediğimi ifade etmek isterim.
Ak Parti’nin iktidara geldiği 2002 yılında ortaya koyduğu değişim ve dönüşümü başlatıyoruz şeklindeki strateji sonrası kabul edelim ki gerek devlet yönetiminde, gerek siyaset kurumunda ve gerekse sosyal yaşamda bunun etkilerini en çarpıcı şekilde yaşıyoruz.
Şurası çok açıktır ki; Türkiye’nin bu gidişle çağdaş medeniyetlerin gelişim kapsamının dışında kalacağı unutulmamalıdır.
Din esaslı kurallarla yönetilen ülkelerin hemen hemen tümünde bu tip yaşam biçimleri hızla değiştirilirken bizim ısrarla bu istikamette yürümemizin izahını yapabilmek oldukça güç bir durumdur.
Tabii bu arada bir durum tespiti yapmak gerekiyor, o da lâik-demokratik Cumhuriyet rejiminin kurucu iradesini temsil iddiasında olan siyasi yapıların, iktidar olabilmenin yolunu mevcut iktidarın siyasi zemininde arayışı ise apayrı bir garabetin tezahürü olarak karşımızda duruyor.
Ak Parti’nin 2002’de ortaya koyduğu bu değişim vizyonunu ve niyetini anlayabiliyoruz ancak Sayın Kılıçdaroğlu’nun önceki gün partisine katılanlara rozet takma töreninde “ Son 10 yılda siyasi partiler içinde en büyük değişimi yaşayan parti CHP’dir.” sözünü bizim iddialarımızı ve tespitlerimizi doğrulamış olması açısından değerli buluyorum.
Cumhuriyetimizin kuruluşunun 99. yılında böyle konuların gündemimizi meşgul etmiş olmasından da büyük rahatsızlık duyduğumuzu açıkça ifade etmek isterim.
Ne büyük bir talihsizliktir ki; cumhuriyetin nimetlerinden istifade ederek cumhuriyete çemkirmek zannederim bir başka toplumda yaşanmıyordur.
Bugün Cumhuriyet Meclisinin sıralarını işgal edip, ondan sonra da cumhuriyet için “düşünme setlerimizi yok etti” iddiasında bulunmak, hangi görüşe ve hangi inanca mensup olursa olsun vicdan sahibi hiçbir yurttaşa yakışmayacaktır.
Bu sözlerinden dolayı partisinin TBMM Gurup Başkan Vekilliği görevinden azledilen sayın Mahir Ünal için uygulanan tasarrufun sadece oluşan infialin etkisini törpülemek için olduğu da Sayın Cumhurbaşkanının grup toplantısında
kendisine teşekkür etmesi ve başka önemli görevlerde birlikte çalışacaklarını beyan etmesinden de açıkça anlaşılmaktadır.
Değerli basın mensupları,
Büyük bir kurtuluş mücadelesinin sonrasında neredeyse tamamen elimizden alınmış toprakları yeniden vatan yapan başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere kahraman ecdadımıza yapılabilecek en büyük haksızlıktır bu.
Cumhuriyet geleceğimizdir, cumhuriyet varlık sebebimizdir, cumhuriyet istilâlimizdir, istikbalimizdir.
Kısacası Cumhuriyet vazgeçilmezimizdir!
Bugün ortaya konulan kalkınma hamlelerini, gerek savunma sanayiinde, gerekse yeniden özgün tarıma, yerli ve milli üretim politikalarına dönüş gayretlerini esasen Cumhuriyetin ilk kuruluş yıllarında yapılanlarla özdeşleştirmek, küresel emperyalizmin bağımsızlığımızı hedef alan hegemonyasından kurtarma çabalarını toplumla paylaşmak yerine ısrarla rejim değişikliği hayali peşinde koşmanın hiçbir gerçekçi yanı olmadığı gibi kimseye yarar sağlamayacağını da artık anlamış olmamız gerekiyor.
O halde bugün, tüm dünyayı tehdit eden emperyalizmin zayıf ekonomilere mahkûm ettiği toplumları tamamen ortadan kaldırma hedefi olduğunu görmek zorundayız.
Asil Türk milleti binlerce yıllık geçmişi olan, üç kıtada yüzlerce yıl hakimiyet kurmuş kadim bir devletin mensuplarıdır.
Aklımızı başımıza toplamanın zamanıdır, her zaman söylediğimiz gibi Türk’e Türkten başka dost yoktur!
Değerli basın mensupları, değerli arkadaşlarım,
Neredeyse her basın toplantımızın kadrolu konusu haline gelen bir ekonomi bakanımız var, Sayın Nureddin Nebati.
Ekonominin “nebati hayata” geçişinde üstün gayretleri olmuş ve hatta neredeyse solunum cihazına bağlanmasına, güncel deyimiyle entübe edilmesine yol açacak engin öngörülerin sahibi olarak yine tarihe geçecek sözler sarf etmiş.
Sayın Nebati, enflasyon için de tarih vererek Aralık ayında artış hızının yavaşlamasını beklediklerini, 2023’te de yüzde 25 hedefinin korunduğunu ifade etmiş.
Bir şey söyleyeyim; bu gidişle daha çook beklersiniz!
Biraz önce Demokratik Sol Parti olarak devleti Ak Parti’ye devredişimizin 20. yılındayız dedik değil mi?
Değerli bakan; biz size bu ekonomiyi devrettiğimizde enflasyon 96’lardan % 29,7 düzeyine indirilmişti, bugün ise % 85,51! Siz neyin kafasını yaşıyorsunuz?
Gerçi, Ekonomi Bakanı böyle de diğerleri farklı mı?
Tabii ki hayır; Ticaret Bakanı sayın Mehmet Muş ise ne diyor: “Son yılları saymazsak, AK Parti döneminde enflasyon ortalaması yüzde 8-9 civarındadır.”
Ya Merkez Bankası Başkanı? Sayın Şahap Kavcıoğlu da enflasyon raporunu paylaşıyor, 2022 enflasyonunu yüzde 60’a çıkaran rapor konuşmasında Kavcıoğlu TL’ye de değinerek, “son 10 gün çıkarıldığında son bir ayda en az değer kaybeden para birimi Türk lirasıdır.” diyor.
Güler misiniz, ağlar mısınız!
O zaman son 20 seneyi çıkarırsanız, enflasyonu da % 29,7 olarak ilan edebilirsiniz.
Allah’tan bazen doğrunun da farkında oluyorlar. Hani bozuk saat bile günde iki kez doğru zamanı gösterir ya onun gibi.. Ne diyor Sayın Kavcıoğlu; “Fakat başkanlık sisteminin gelmesiyle birlikte son 5 yıla baktığımızda tablo hiç de iyimser değil. 5 yıl önce 1 lira olan ekmek bugün 5 lira, 2 bin lira olan buzdolabı da 10 bin liraya çıktı.”
Dikkatinizi çekerim değerli arkadaşlar, değerli basın mensupları,
Neyle birlikte diyor? “Başkanlık sisteminin gelmesiyle birlikte” diyor sayın Merkez Bankası Başkanı.
Biz buradan şunu anlıyoruz, işte bu başkanlık sistemi denilen anayasal düzen değişikliği olmasaydı ekonomi daha iyi noktalarda olabilirdi.
Denetimsiz, kontrolsüz ve sorgulanamayan bir devlet düzeni olmazdı diyor sayın Merkez Bankası Başkanı.
İsraf bu denli olmamalı diyor esasen.
Demek ki neymiş? TBMM’nin iradesi ve denetimi dışında bir devlet yönetimi kurgularsanız, denge denetleme mekanizmalarını yok ederseniz, kuvvetler ayrılığı ilkesini kuvvetler birliği haline getirirseniz ne ekonomi kalır, ne adalet, ne de hukuk. Her şey tarumar olur. Bugün yaşanan da maalesef budur.
Ekonomide yaşananların sadece yanlış ekonomi politikaların sonucu olduğunu söylemek elbette sorunun tespitine dair eksik bir öngörü olacaktır.
Zira küresel sistemin yarattığı ve dünyanın tümünü de yakından ilgilendiren hususların varlığını inkâr edemeyiz ya da görmezden gelemeyiz.
Ancak ideal noktamız Tam Bağımsız Türkiye ise o takdirde öncelikle dış etkenlerden arındırılmış bir siyasi zeminde ülkeye hizmet etme mecburiyetimizin olduğunu da unutmamalıyız.
Son zamanlarda kimi siyasi parti temsilcilerinin Amerika’da, İngiltere’de, Almanya’da ya da Çin’de Türkiye’nin geleceği konularında fikir alışverişi yapma ihtiyacı hissetmesi, evvel emirde kendi potansiyelini ve kendi değerlerini görmezden gelmesi ya da değersiz görmesi anlamını taşır.
Örneğin CHP Lideri sayın Kılıçdaroğlu Londra temaslarına ilişkin “Türkiye’ye nefes aldırmak, bulunduğumuz krizden çıkmak için temiz, yabancı yatırıma ihtiyacımız var. İngiltere’ye gitmemin en önemli amaçlarından biri de bu güçlü, temiz yatırımları Türkiye’ye çekmektir” demiş.
İnsanın nutku tutuluyor değerli arkadaşlarım. İngiltere dünyanın en büyük sömürgeci devletlerinin başında gelir. Hangi politikası temizmiş de sermayesi temiz olacak?
Yüz yıllardır mazlum milletlerin bir sülük gibi kanını emen, topraklarında güneş batmayan imparatorluk diye sözüm ona övünülen devlet değil mi bu?
Bir de lâfın başı geldi mi yeşil sermaye karşıtı olmakla övünürler. Doların yeşili Amerika’da farklı, Katar’da farklı mı oluyor? İngiltere’nin Sterlini daha mı saygın kabul ediliyor? AB’nin Euro’su daha mı millî sayılıyor?
Bir kez daha söylüyorum; üretim artmadıkça, israf kesilmedikçe, yolsuzluk önlenmedikçe nereden yatırımcı getirirseniz getirin ekonomide düzelmeyi sağlayamazsınız.
Böyle bir ortamda hangi yatırımcı gelir o da başka bir tartışma konusu da, ayrıca o yatırımcılara nasıl bir güvence önerilmektedir ki henüz iktidar olmamışken bize inansın?
Geçen hafta da paylaşmıştım bunu; “Hangi istiklal vardır ki ecnebilerin nasihatleriyle, ecnebilerin planlarıyla yükselebilsin? Tarih böyle bir hadiseyi kaydetmemiştir!” diyor Atatürk.
Artık özünüze dönün!
Eğer gerçekten milliyetçiysek, eğer gerçekten Atatürkçüysek ve eğer gerçekten bu milletin âli menfaatleri üzerine siyaset yapıyorsak bu tür ilişkilerden uzak durmamız gerekir?
Demokratik Sol Parti olarak bu gibi stratejilerin nihayetinde bağımsızlığımızın tahribatına yola açacağına inanıyoruz.
Elbette devletler arası diyalog kurmalıyız, bilimsel ve teknolojik gelişmeleri izlemeliyiz, dünyanın ve toplumların gelişimini takip etmeliyiz.
Ancak özellikle küresel emperyalist sistemin ana aktörleriyle önemli bir seçim dönemi öncesinde ne gibi konular paylaşılabilir, bunun izahı gerçekten zor.
Değerli basın mensupları,
Biz biliyoruz ki; Türkiye ne zaman güçlenmeye başlasa bu mekanizma devreye girer ve bizim enerjimizi boşa harcamamıza neden olacak ortamlar yaratır.
Hele ki bir terör belâsını başımıza sarmış, 40 senedir maddi manevi tüm varlıklarımızı heba etme noktasında bırakmışken, burnumuzun dibinde komşu topraklara üsler kurmuşken, sadece terörü beslemekle kalmamış doğu Akdeniz’de, Kıbrıs’ta, Ege’de hak ve menfaatlerimize yönelik karşı tezlerin yanında yer almışken benim ülkemin siyasetçileri Amerika’da neyin arayışında olurlar?
İngiltere’de, Almanya’da hangi inayetin peşinde koşarlar?
Beğenmediğiniz Kuzey Kore kadar da mı olamıyorsunuz?
Artık kendimize bir çekidüzen verme zamanı gelmedi mi?
İktidarın icraatlarından memnun olmayabiliriz. Elbette gerektiğinde eleştireceğiz. Sorunlarımızın çözüm adresi başka ülkelerin insanları, yöneticileri değil, kendi milletimizin evlâtları olmalıdır.
Öz değerlerimizi canlandırmakla, yapılan iyi işlere de destek vermekle ancak vatanımıza ve halkımıza hizmet edebiliriz.
Seçimlere az bir zaman kaldı.
Her ne kadar seçimler normal zamanında yapılacak denilse de öyle anlaşılıyor ki iktidar kanadı haklı bir gerekçe yaratmak amacıyla, ana muhalefet partisinin Meclise sunduğu başörtüsü kanun teklifini Anayasa değişikliği noktasına taşıyarak bir erken seçim ortamı yaratma gayretindedir.
Zira bir yorulmuşluk da kendini hissettiriyor. Yani bir metal yorgunluğu hali iyiden iyiye ortaya çıkmış durumda.
Esasen bu manzara da bize seçim sistemimizdeki iki seçim arası sürenin gerçekten uzun bir zaman olduğunu gösteriyor.
Demokratik Sol Parti olarak bu konuda bir önerimizi de paylaşmak isterim.
Seçimlerin 5 yılda bir yerine 4 yılda bir yapılması hususunda da bir maddenin Anayasa değişikliği kanun teklifinde yer alması uygun olacaktır.
Öyle inanıyoruz ki, 2017 yılında yapılan Anayasa değişikliği ile getirilen Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi, bunu getiren partilerin dahi hesaplayamadıkları olumsuzlukların doğmasına sebep olmuştur.
Bunu nereden anlıyoruz derseniz, dikkat ediniz 2017 Anayasa Referandumunda “Evet” denilmesi için köy köy, şehir şehir dolaşan Sayın Davutoğlu da, Sayın Babacan da bugün Millet İttifakı yapısı içerisinde Parlamenter Sisteme dönelim diye uğraşıyorlar.
Madem ki Meclise bir Anayasa değişikliği çalışması getiriliyor, gelin henüz zaman varken parlamentonun denge denetleme yetkisini yeniden oluşturacak,
kuvvetler ayrılığı prensibini hayata geçirecek değişiklikleri de kapsayacak içeriği Meclisin iradesine sunalım.
Bundan herkesin memnun olacağına yürekten inanıyorum.” şeklinde konuştu.