Genel Başkanımızdan HaberlerPartimizden HaberlerVideolar

Demokratik Sol Parti Genel Başkanı Önder AKSAKAL TBMM’de Basın Toplantısı Gerçekleştirdi

Demokratik Sol Parti Genel Başkanı ve İstanbul Milletvekili Önder Aksakal, Türkiye Büyük Millet Meclisi Basın Toplantı Salonu’nda gündemle ilgili basın toplantısı gerçekleştirdi.

“Değerli basın mensupları,

Bugün Gaziler Günü!

Ulusal Kurtuluş Savaşımızın Başkomutanı Mustafa Kemal Atatürk’e 1921 yılında TBMM’miz tarafından Gazilik ünvanının verildiği 19 Eylül tarihini, Gaziler Günü olarak gururla kutluyoruz.

Şüphesiz gazilerimiz, vatan sevgisiyle birlikte, bağımsızlığımızı koruma uğruna her türlü zorluğa göğüs germiş gerçek kahramanlarımızdır.

Her birine sonsuz minnettarlığımızla birlikte, sizlerin huzurunda Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları başta olmak üzere, vatanımızın ve milletimizin bağımsızlığı, birlik ve bütünlüğü için canlarını hiç düşünmeden feda eden aziz şehitlerimizi ve ebediyete intikal etmiş kahraman gazilerimizi rahmet ve minnetle anıyor, hayatta olan gazilerimize de sağlıklı, huzurlu, uzun ömürler diliyorum.

2023 – 2024 Eğitim Öğretim Yılı başladı. Tüm öğrencilerimize, öğretmenlerimize, eğitim emekçilerimize ve velilerimize hayırlı olmasını diliyorum.

Değerli basın mensupları, aziz yurttaşlarımız..

Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN, Birleşmiş Milletler 78. Genel Kurulu’na katılmak üzere ülkemizi temsilen önceki gün Amerika Birleşik Devletleri’ne gitti.

Oradaki konuşmasında ve ikili görüşmelerinde Türkiye Cumhuriyeti devletinin, dünyadaki ve özellikle bölgesindeki her türlü küresel gelişmeye dair iradesini ortaya koyacağını, BM Teşkilatının işleyişinde beş devletin hegamonik anlayışı temelinde süren ve ancak “dünya beşten büyüktür” anlayışımız çerçevesinde yeni bir yapılanmanın zorunluluğuna bir kez daha vurgu yapacağına inandığımı belirtmek isterim.

BM Teşkilatı kuruluş amacına uygun bir tarzı ortaya koymak mecburiyetindedir. Burada ne nüfus yoğunluğuna, ne inanç çoğunluğuna ne de ekonomik gücüne göre bir irade önceliği kurgulanmamıştır.

Oysa buna rağmen zaman zaman yaşadığımız tek yanlı ve haksız bazı uygulamaların da varlığına hiç kimse itiraz edemez. Örneğin geçtiğimiz günlerde KKTC’nin Pile-Yiğitler Yolu Projesi çalışmalarına Birleşmiş Milletler Barış Gücü askerleri müdahale etmişti.

Türk askerinin dirayetli ve kararlı duruşu ile bu saldırgan girişim bertaraf edilmiş ise de yerleşik anlayışta bir değişikliğin olmadığı da bilinmektedir.

Birleşmiş Milletler Örgütü küresel emperyalist sistemin maşası gibi davranamaz, Türkiye de buna izin vermez.

Yeri gelmişken Kıbrıs meselesinde adil, kalıcı ve sürdürülebilir bir çözüme ulaşılabilmesi için Kıbrıs Türk halkının egemen eşitlik ve eşit uluslararası statü haklarının tescil edilmesi, bu bağlamda Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin resmen tanınması artık bir zarurettir. Bu hususun bir kez daha BM Genel Kurulunda gündeme getirileceğine inanıyorum.

Ayrıca, BM çalışmaları zemininde İsveç’in NATO’ya üye olabilmesi için Türkiye üzerinde baskı kurulması girişimlerinin de olacağı muhakkaktır. Özellikle NATO Genel Sekreteri ile yapılan görüşmede bu konunun gündeme getirildiğine ve sadık bir müttefik olarak güneyimizde beslenen PKK/PYD terör yapılanmalarının en kısa zamanda tasfiye edilmesi hususunda kararlılığımızın gündeme getirildiğini öngörüyoruz.

Hepinizin yakından bildiği üzere İsveç’in samimiyetsiz yaklaşımları ve tutumu Türkiye açısından kabul edilemez düzeydedir. Dolayısıyla bu konuda net ve kesin duruşumuzu göstermek gerektiğine inanıyorum. Bir taraftan PKK/PYD/FETÖ terör örgütlerinin militanlarına ev sahipliği yapmak, bir taraftan bu eli kanlı örgüt mensuplarının Türkiye ve Cumhurbaşkanımız aleyhine gösteri, yürüyüş ve eylemlerine müsamahakâr davranmak, bir taraftan da inanç değerlerimize, kutsal kitabımız Kuran-ı Kerim’i yakma eylemlerine güvenlik çemberi altında göz yummak artık bardağı taşırmıştır.

Sayın Cumhurbaşkanı karar mercii olarak TBMM’ni göstermiştir, Gazi Meclisimizden bu şartlarda olumlu bir karar asla çıkmayacaktır.

Değerli arkadaşlar,

Son günlerde, Fas’ta yaşanan 6,8 büyüklüğündeki deprem, Libya’da yaşanan aşırı yağışlar, ülkemizin değişik yörelerinde meydana gelen orman yangınları ve bunların beraberinde getirdiği felaketlerin boyutu, küresel iklim krizinin önemini bir kez daha gözler önüne sermiştir. Bu konuların da BM gündeminde ele alınması gerektiğine ilişkin düşüncelerimi de sizlerle paylaşmak isterim.

Aynı zamanda, dünya nüfusunun beşte birinin açlık ve yoksullukla mücadele ettiği bir dönemde, gıda güvenliğinin de risk altında olduğunu görmekteyiz.

Bu anlamda Ukrayna -Rusya savaşının yarattığı tehdit karşısında Türkiye’nin tahıl koridorunun oluşması ve sürekliliği konusunda vermiş olduğu gayrete uluslararası camianın da gereken hassasiyeti ve desteği göstermesi gerekmektedir.

Saygıdeğer basın mensupları,

1 Ekim’de TBMM yeni yasama yılına girecek. Çok önemli konuların gündemde olacağı sizlerin de malumudur. Özellikle ekonomide yaşanan sıkıntıların toplumun bütün kesimlerini bir cendereye sokması, yaşanan hayat pahalılığı ve enflasyonun yarattığı olumsuzluklar karşısında emekçi ve emeklilerin kıt kanaat yaşamlarını sürdürme gayreti hepimizi derinden etkilemektedir.

Emeklilerimiz için düşünülen iyileştirmenin mutlak surette ve ivedi olarak bir hakkaniyet temelinde gerçekleşmesi gerekir.

Temmuz ayında emeklilerin kök maaşları esas alınarak yapılan artış sonrasında en düşük maaşın yine 7.500 lirada kalması ciddi anlamda haklı tepkilere yol açmıştı.

Bu tepkiler görmezden gelinemez, buna kayıtsız kalınamaz. Bunun için daha önce de gündeme getirdiğimiz gibi emekli maaşlarına ivedilikle 4.000 lira seyyanen zam tahakkuk ettirilmeli ve enflasyon payı da üzerine ilave edilmelidir.

Böyle bir karar, yılın sonuna daha 3 ay varken emeklilerimize rahat bir nefes aldıracak, hele hele kışın getirdiği zorunlu ihtiyaçların giderilmesi bakımından bir can suyu olacaktır.

Kulağımıza gelen ve medyada da kısmen yer alan kulis haberlerine göre yılda iki kez dini bayramlar öncesi verilen ikramiyeye ilave olarak Cumhuriyetin 100.ncü yılı münasebetiyle 5.000 lira civarında üçüncü bir ikramiye verilmesi yöntemiyle bu sorunun çözümünün düşünüldüğü duyumları alıyoruz.

Bu “Zihni Sinir” projelerini hangi aklı evvel ortaya atıyorsa biliniz ki bunu Cumhurbaşkanı ve Cumhur İttifakına kan kaybettirmek amacıyla yapıyordur. Her şeye rağmen ciddiye alınmayacağını umut ediyorum.

Geçmişte yapılan yanlış tarım politikalarının ekonomide yarattığı tahribat, dünyanın tümünü etkisi altına alan Covid-19 salgını, Ukrayna-Rusya savaşının olumsuz etkileri ve 6 Şubat’ta yaşadığımız yüz yılın felaketi neticesinde devlet bütçesinin uğradığı sıkıntı elbette hiç kimsenin yadsıyamayacağı bir gerçektir.

Ancak hayat da bir şekilde devam ediyor, devletin görevi tüm bu sıkıntıların ortadan kaldırılmasının yanında yurttaşlarının insanca yaşam koşullarını devam ettirmektir.

Değerli basın mensupları,

Yeni yasama yılının başlamasıyla birlikte, 14/28 Mayıs seçimleri ile merkezi idare açısından sağlanan istikrarın yerel yönetimlerde de kalıcı bir şekilde hayata geçirilmesi zarureti vardır.

Esasen bu hususta kritik ve bir o kadar da fırsatları beraberinde getiren bir dönemde olduğumuzu belirtmek isterim.

14/28 Mayıs seçimleri Cumhur İttifakının tartışmasız başarısının yanında, bundan sonraki süreçte iktidarın da muhalefetin de Cumhur İttifakı yapısından çıkacağını ortaya koymuştur.

Bu çok önemli bir sonuçtur. Zira Türk milleti, küresel emperyalist sistem tarafından “Millet İttifakı” olarak bir araya getirilen bu çapsız ve kullanılmaya elverişli siyasi yapıları 2024 Yerel seçimleriyle birlikte tümüyle tasfiye edecektir.

İktidara alternatif olması gereken bir ana muhalefet partisinin kongrelerinde yaşanan içler acısı durumu millet yakından izliyor.

Dün masayı birlikte kurdukları ortakları bile koro halinde Sayın Kılıçdaroğlu için “iyi ki seçilemedi, milleti Allah korumuş” diyerek akılları sıra günah çıkarıyorlar.

Peki bu kadar kolay mı bu vebalden kurtulmak? Asla değil!

Bu öngörüsüzlüğün de ötesinde kullanılmaya müsait aparat olmalarının, kadim Türk devletini tanıyamamış olmalarının, asil Türk milletinin ferasetini öğrenememiş olmalarının faturasını 31 Mart 2024 Yerel Seçimleri sonrasında hep birlikte ödeyeceklerdir.

Dolayısıyla, kendi kendilerine muhalefet yapmaktan, birbirlerine çelme takmaktan, aralarındaki sırları kendi ikballeri için ifşa etmekten çekinmeyenlerin, birbirlerinin kuyusunu kazmaktan utanmayanların bu millete sağlayacakları en ufak bir fayda olmayacağını artık milletimiz görmüştür.

Onlar birbirlerine blöf yapmaya, “tavşana kaç, tazıya tut” demeye, birbirlerinin kirli çamaşırlarını ortaya dökmeye devam etsinler.

Recep Tayyip Erdoğan’a “diktatör, tek adam” diye çemkirirken, daha seçimlere altı ay varken kendi yetkili kurullarına bile danışmadan Belediye Başkan adaylarını açıklayarak ne kadar demokrat ve çoğulcu demokrasi yanlısı olduklarını da göstermektedirler.

Seçimleri kaybetmenin gerekçesini “CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve etrafındaki çıkar grupları, kendi geleceklerini milletimizin menfaatlerinin önüne koyarak kendi çarklarını döndürecek şekilde ittifakı tasarladılar.” diye tanımlamayı sürdürsünler.

Onların birbirleri için ortaya döktükleri bu manzarayı biz yıllardır haykırıyorduk, o zaman hep birlikte bize saldırıyorlardı. Nasıl? Hepsi doğru çıkıyor değil mi?

Biz doğru bildiğimizi her koşulda ortaya koymaya devam edeceğiz, doğruluktan ve doğrultu tutarlılığımızdan taviz vermeden, Atatürk’ün izinden ayrılmadan, Ecevit’in ışığında ülkemize ve milletimize hizmet etmeyi sürdüreceğiz.

Bu kapsamda, Demokratik Sol Parti olarak 2024 Yerel Seçimlerine ilişkin çalışmalarımızı dikkatli ve hassas bir şekilde sürdürüyoruz.

Cumhur İttifakı yapısıyla yerel yönetimlerde de mutlak başarının gerçekleşmesi temelinde hazırlıklarımızı önümüzdeki günlerde Sayın Cumhurbaşkanımızla da paylaşarak, Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılına emin adımlarla girebilmek, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün işaret ettiği gibi “Tam bağımsız Türkiye” olarak ortaya konulan idealin gerçekleşmesi yolunda üzerimize düşen tarihi misyonu yerine getireceğimizden kimsenin şüphesi olmasın.

Tabii ki Cumhuriyetimizin 100.ncü yılını kutlayacağımız, “Türkiye Yüzyılı” olarak da taçlandıracağımız bu ikinci yüzyılımıza girerken, 41 yıldır üzerimizde bir kâbus gibi duran faşist 12 Eylül darbe Anayasasından kurtulmanın da çabası içerisinde olacağız.

Yamalı bohçaya dönmüş 1982 Anayasası yerine, Atatürk’ün bizlere emaneti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütün olan “laik, demokratik, sosyal hukuk devleti” niteliklerine haiz, başkenti Ankara, bayrağı şehitlerimizin kanı üzerine düşen ay ve yıldızdan ibaret al bayrağımız olan kadim Türk devletinin değişmez niteliklerini sonsuza kadar güvence altına alacak, asil Türk milletinin huzuru, refahı, mutluluğu ve geleceğe güvenle bakmasını sağlayacak yeni bir Anayasa’nın yapılmasına çaba göstereceğiz.

Sözlerimi burada sonlandırırken sizlere teşekkür ediyor, saygı ve sevgiyle selamlıyorum.”  ifadelerini kullandı.

Başa dön tuşu