Demokratik Sol Parti Genel Başkanımız Sayın Önder AKSAKAL TBMM’de Basın Toplantısı Gerçekleştirdi
Demokratik Sol Parti Genel Başkanımız ve İstanbul Milletvekilimiz Sayın Önder Aksakal, Türkiye Büyük Millet Meclisi Basın Toplantı Salonu’nda gündemle ilgili basın toplantısı gerçekleştirdi.
Açıklamasında,
Bugün istiklâl marşımızın şairi, milli mücadelemizin önemli isimlerinden ve aynı zamanda ulusal kurtuluş savaşımızı yöneten Büyük Millet Meclisimizin ilk mebuslarından Burdur Milletvekili Mehmet Akif Ersoy’u doğumunun 150.nci yılında saygı, rahmet ve şükranla yâd ediyorum.
Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılına girdiğimiz bu dönemde dahi emperyalist emellerin eksik olmadığı topraklarımızda vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğü için canlarını esirgememiş olan tüm şehitlerimizi bu vesileyle bir kez daha rahmetle ve minnetle anarken, Allah bu millete bir daha istiklal marşı yazdırmasın diyorum.
Bununla beraber yarından sonra bir başka mücadelenin de yıldönümünde binlerce şehidimizi anacağız. 22 Aralık 1914’te başlayıp 15 Ocak 1915’te sona eren ve Sarıkamış’ta vatan topraklarını Rus işgalinden kurtarmak için verilen mücadelede yöredeki dondurucu soğuklarda Allahuekber dağlarında donarak şehit düşen Mehmetçiklerimizi şehadetlerinin 109.ncu yılında minnetle ve rahmetle anacağız. Her birinin makamı âli, mekânı cennet olsun.
Değerli arkadaşlar,
TBMM’de 2024 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu görüşmeleri tüm hızıyla devam ediyor. Sizlerin de yakından gözlemlediği üzere yürütme mekanizmasının icraatlarında meydana gelen bazı bazı yanlışlıkların düzetilerek doğrusunun ortaya konulması yerine sadece muhalefet etme içgüdüsüyle yürüyen bir süreci yaşıyoruz.
Bunun doğru bir yöntem olmadığını değişik zamanlardaki konuşmalarımızda da hep dile getirdik. “Hükümet dünyanın en doğru işini yapsa alkışlayacak halimiz yok” anlayışı siyaseten küflenmiş zihniyetlerin bir tezahürüdür, ne ülkeye ne de millete bir yararı yoktur.
Hatırlayacaksınız Meclis Genel Kurulunda geçtiğimiz hafta talihsiz bir hadise yaşadık.
Saadet Partisi Kocaeli Milletvekili Hasan Bitmez beyin kürsüde konuşmasını tamamladıktan sonra ani olarak rahatsızlanması ve akabinde yaşamını yitirmesi hepimizi derinden üzmüştür.
Milletin kürsüsünden milletin vekillerinin birbirlerine bu denli hırslanmasının temelinde işte bu ruh halinin yattığını söylemeliyim.
Biraz önce de değindiğim üzere iktidarda bulunanlar en çok hatayı muhalefetin yetersiz, başarısız ve anlayışsız olduğu dönemlerde yapar.
Sağlıklı ve etkili bir muhalefetin var olduğu sistemde yürütme erki daha dikkatli, daha kontrollü ve daha uyumlu olma mecburiyeti hisseder.
Biz de yeri geldikçe yönetimde yaşanan basiretsizlikleri, yanlış karar ihdaslarını, yanlış stratejileri gündeme getiriyor ve eleştiriyoruz. Ancak eleştirirken de olması gereken doğruları yerine koyuyoruz.
Yapıcı muhalefet anlayışının temelinde de bu yatar. Herkesi makul, olgun ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin ağırlığı içinde görevini yapmaya ve davranmaya davet ediyorum.
Gazi Meclisin Genel Kurul Salonu ne Kadıköy Meydanı, ne de İstiklal caddesidir. Burada hiç kimse aklının estiği gibi, gönlünün keyfine geldiği gibi davranamaz, davranmamalıdır.
Yüce Meclisin çatısı altında yaşanan bu görüntüler görüntü doğrusu topluma da kötü örnek teşkil ediyor. İşte spor sahalarında yaşanan fütursuz hareketler, tahammülsüzlükler, saldırganlıklar hepimizi derinden üzmektedir.
Dün Meclis Genel Kurulunda bütçesi görüşüldüğü sırada bu kapsamda bir soruyu da Sayın Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanımıza sordum. Dedim ki;
Bütçe sunumunuzda “Bizim hedefimiz; sağlam, sıfır atık uyumlu, yeşil ve akıllı şehirler inşa etmektir. Şehir ve insan birbirinin aynası ve aynısıdır. Bir şehre bakış atmak aslında bir insana, bir millete, bütün insanlığa bakmak demektir.” anlayışınızdan hareketle; Bütün yaşam çevrelerindeki küfür, hakaret, şantaj, tehdit, kadına şiddet, başıboş sokak hayvanları, sporda yaşanan saldırganlıklar gibi Sosyal Çevre Kirliliğinin önlenmesine dair bir çalışmanız ya da planlamanız var mıdır?”
Cevabını bekliyorum. Umarım bu konuda daha içerikli bir gayret ortaya konulur ve saygın bir milletin saygın bireyleri olarak tarihsel süreçteki yerimizi korumayı sürdürürüz.
Değerli basın mensupları,
Meclisimizin bileşenlerinden bazılarının sırf iktidar karşıtlığı adına 40 senedir başta kendi insanları olmak üzere binlerce insanımızın katlinden sorumlu bir teröristi sürekli aklama gayretinde olduğunu ibretle takip ediyoruz.
Meclisin koltuklarında oturup, bu terör elebaşının sözde “büyük bir yazar ve düşünür” olduğunu iddia edenler var. Bu bile başlı başına bir pervasızlığın göstergesidir.
PKK terör örgütü ve onun İmralı’da ömrünü tamamlayacak olan bebek katili elebaşı, esasen Kürtlerin başına gelmiş en büyük talihsizliklerden biridir.
Bir diğeri de lâik Cumhuriyet rejimine başkaldıran, Atatürk devrimlerine karşı halkı isyana teşvik eden, bölgede hakimiyetini ilân ederek uymayanları öldüren İngiliz Ajanı hain Seyyid Rıza ve yandaşlarıdır ki bunlar da ayrı bir inceleme konusudur.
Bu gazi Meclis çatısı altında Cumhuriyet düşmanlarının, terör örgütünün ve onun elebaşlarının övülmesine seyirci kalmak değerli vatanını ve milletini seven Meclis Üyeleri adına da, Meclisin Yönetimi adına da bir zûldür.
Ne büyük bir talihsizliktir ki, bugün Diyarbakır Belediyesindeki yönetim bir caddeye Cumhuriyet düşmanı “Şeyh Said” adını vermekte bir beis görmemektedir.
Bu tabii ki yalnızca kültürel bir girişim değildir, tehlikeli bir kışkırtmadır. Siyasi anlamda Tunceli’ye durmadan “Dersim” demek, Diyarbakır’a “Amed” adını kullanmak ve Futbol kulübüne de Amed Spor adını vermek esasen doğrudan Cumhuriyet’e meydan okumaktır.
Bu konuda konuyu su istimal edenler hakkında 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu hükümleri kapsamında gereği mutlaka yerine getirilmeli, muhatabı olan kişi hangi statüde bulunursa bulunsun bu kanun hükümlerine göre gerekli uygulamaya tabi olmalıdır.
Burası emperyalizme karşı ilk ulusal kurtuluş savaşını yönetmiş ve kazanmış Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Burası devlete meydan okunacak yer değildir!
Şunu herkes iyi bilmelidir ki bu söylediklerim bir ırkçılık duygusunun tezahürü değil tam aksine şehitlerimizin kanlarıyla sınırları çizilmiş kadim Türk vatanının bir ferdi olarak Atatürk milliyetçiliğine bağlılığın dışavurumudur.
Dünyanın gelişmiş ülkelerinin hiçbirinde bırakın parlamentolarında olmasını, sosyal hayatta dahi terör örgütlerini savunmak, onlardan ve sözde lider kadrolarından övgüyle bahsetmek hoş görülmez ve görülmemiştir.
Dolayısıyla bugün hasbelkader Türkiye Büyük Millet Meclisinde yer alan ve PKK terör örgütünün siyasi ayağı olan partinin mensuplarının kürsü dokunulmazlığına güvenerek yaptıkları konuşma içerikleri, söylemlerindeki tavır ve davranışları artık tahammül sınırını aşmıştır.
Masum “anadil” gerekçesi arkasına saklanıp, hain “bölücü” emellerini güçlendirme gayretinde olanları hepimiz çok iyi biliyor ve tanıyoruz.
Ne olacaksa bir an önce olmalıdır, yara kangren olmadan tedavi edilmelidir.
Değerli basın mensupları,
Ayrıca yine yakından takip ettiğiniz gibi her yılsonunda gündeme gelen Asgari Ücret tespiti ile ilgili çalışmalarda artık sona doğru yaklaşılıyor.
Yaşanan ekonomik sıkıntıların en çok etkilediği kesimlerin başında yer alan Asgari ücretle çalışmak zorunda kalan toplum kesimlerinin bir nebze olsun rahat nefes alabilmesini sağlayacak kararın belirlenmesini temenni ediyoruz.
Demokratik Sol Parti olarak bu konudaki görüşlerimizi daha önce açıklamıştık.
Asgari ücretin bundan böyle yılda bir kere belirleneceği öngörüldüğü için de 2024 enflasyon ihtimali de göz önüne alınarak, asgari ücret tutarının 20.000 lira seviyelerinde tespit edilmesi hakkaniyet kriterlerine uygun olacağını söylemiş, küçük ve orta ölçekli işletmeler arasından zor şartların gelişebileceğini görerek, işveren kesiminin yükünü hafifletmek için bir takım teşvik ve muafiyetler ihdas edilmesini önermiştik.
Bu kez biraz daha somut yaklaşmak gerekirse Asgari ücrete devlet sübvansiyonu çok yüksek oranda olmalıdır. Özellikle küçük ve orta ölçekli işletmelerin işçi çıkarmasının önüne geçilmeli, istihdam özendirilmelidir.
2024 yılının son enflasyon oranı açıklandığında memur ve tüm emeklilerin maaş artış oranları belli olacaktır.
2002 yılında Ak Parti iktidara geldiğinde en düşük emekli maaşı asgari ücretin 1,5 katıydı. Açıklanacak yeni asgari ücret buna göre 24 bin – 26 bin lira aralığında olması gerekirken şu an maalesef bugün itibariyle 7.500 liradır.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımızın 2024 yılı için enflasyon oranını yüzde 36/40 aralığında öngörmesi yanlış bir algı oluşmasına hizmet etmekte, zira memur ve emekli maaşları ülkemizde “tahmin edilen enflasyona göre değil” geçtiğimiz 6 ay içerisinde gerçekleşmiş enflasyona göre yapılıyor.
Tüm bu olumsuzluklar göz önünde tutularak özellikle emeklilerin maaşı kamu vicdanını rahatlatacak düzeyde belirlenmeli ve minimum 14.000 ile 15.000 lira arasında olmalıdır.
2000 öncesi emekliler çıkarılan intibak yasasının özellikle 2000 sonrası emeklilere de uygulanması büyük bir ihtiyaçtır ve şarttır.
Çalışanların tümü adına da bir hususu dikkatinize sunmak isterim. Bildiğiniz gibi 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun 23. Maddesine eklenen bir hükümle 01 Ocak 2022 tarihinden itibaren yapılan işçi statüsünde çalışanların aldıkları ücretin Asgari Ücret tutarındaki kısmı vergiden muaf tutulmaktadır.
Ancak “asgari ücret tutarını aşan miktardaki kısmına uygulanan gelir dilim tutarları ve oranları muaf tutulan tutarlar da dikkate alınarak belirlenir” şeklindeki hüküm neticesinde bu istisna tutulan tutar sonraki ayların kümülâtif vergi matrahına eklenmekte ve ücret gelirlerinin haksız bir şekilde yüzde 15’le başlayan kesinti yılsonunda yüzde 35’lere varmaktadır.
Bu uygulama hakikaten adaletsiz bir uygulamadır. Özünde asgari ücret olarak tanımlanan bir gelirin vergi dışı bırakılması amacına da aykırılık teşkil etmektedir.
Bu çarpıklığın en kısa zamanda düzeltilmesi gereğine vurgu yapmak istiyorum. Bizim önerimiz tüm yıl sabit kalmak kaydıyla en fazla yüzde 18 olarak tahakkuk edecek şekilde yeni bir düzenleme yapılması hakça olacaktır.
Değerli basın mensupları,
2023 yılının Aralık ayının sonlarına yaklaşırken 2024 yılı Türk ekonomisindeki en önemli konu, büyümeden ne kadar fedakârlık yapılacağıdır. Uygulanan politikalarla iç talebin azaltılması aslında ihracata önem verilen bir yıl olacağını gösteriyor.
Yurt içi talebin daralması büyümeyi olumsuz etkilerken, yabancı ilgisinin artması yaklaşan yerel seçimlere kadar “karar verici” ile Merkez Bankası arasındaki ahengin ne kadar süreceği de çok önemli gözüküyor.
Yerel seçim ve ekonomik zorluklar sebebiyle faiz indirimine erken, yani 2024 yılının ilk çeyreğinde gidilirse yabancının ülkemize bakış açısı değişir, enflasyon olumsuz etkilenir ve döviz kurları TL karşısında hızlı artış yönüne kayabilir.
Bizim değerlendirmemize göre faiz indirimleri, 2024 yılının enflasyon durumuna göre yılın dördüncü çeyreğine bırakılmalıdır.
Politika faizinin yüzde 40 seviyesine getirilmesiyle 570/600 aralığına kadar çıkmış olan CDS risk primi uzun süre sonra 300 puanın altına kadar düştü, durum böyle olunca da swaplar hariç eksi 57 milyar dolar olan Merkez Bankası net rezervleri eksi 42 milyar dolara kadar toparlandı. Alınan rasyonel kararların olumlu etkisi burada pozitif sonuç doğurmaktadır. Bu güzel bir durum.
Merkez Bankası 21 Aralık Perşembe günü (yarın) yılın son toplantısını yapacak ve politika faizini belirleyecek.
Merkez Bankası Başkanı Sayın Hafize Gaye Erkan “şu anki politika faizi yeterli görünüyor” dese de doğrudan yatırımların yanında fon yatırımlarının da hızla artması için 250 baz puan faiz artışı kararı alabilir, politika faizini Ocak 2024 toplantısında da 250 baz puan daha artırıp sonrası süreçte faiz artırımlarına son verebilir.
Politika faizi şu an yüzde 40 olsa da Bankalara kullandırılan TL faizi yüzde 34 ile 34,4 oranıyla bunun çok altındadır. Bankalar Kur Korumalı Mevduat çözülmeleri ile TL likite çokça ihtiyaçları olduğu söz konusudur.
Merkez Bankası Bankalara “bana döviz getir ben de size ucuz TL fonlayayım” diyor ve faizi yüzde 34 – 34,4 aralığında kullandırıyor. Ödünç döviz swapı yapıyor.
Burada Sayın Merkez Bankası Başkanına sormak isterim; eksi 57 milyar dolardan eksi 47 milyar dolara düşen net Merkez Bankası swapında bu fonlamanın etkisi ne kadardır?
Bu arada şunu da açıkça söylemek gerekirse Merkez Bankası, Bankaları yüzde 34 – 34,4 aralığında fonlarken, Bankaların tüketiciye sunduğu ihtiyaç ve işletme kredileri yüzde 55 – 60 seviyesinde gerçekleşmektedir. Bu hakça bir uygulama mıdır? Bu sistem başıboş bir sistem midir?
Bankaların enflasyon karşısında sermaye rasyolarını artırıp kârlılıklarını da çoğaltan bir ortama göz yumulmaktadır ve burada dayak yiyen her zamanki gibi yine halk olmaktadır.
Şu kadarını bir kez daha hatırlatmakta yarar görüyorum. Azgın kapitalizmin acımasız dişlileri arasında ezilen halk, önüne gelecek ilk sandıkta o dişlileri kırmasını her zaman bilmiştir. Benden söylemesi.
Bu duygu ve düşüncelerle hepinize teşekkürlerimi sunuyor, en içten saygılarımla selamlıyorum. Sağ olun, var olun.