Partimizden Haberler

DSP 10. OLAĞAN “Özgürlük ve Barış” KURULTAYI TOPLANDI.

Demokratik Sol Parti 10. Olağan Kurultayı, Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı Spor Salonunda toplandı.

Saat 11:00’de Kurultay Salonuna gelen DSP Genel Başkanı ÖNDER AKSAKAL, partinin İl Başkanlarınca kapıda karşılandı ve birlikte delegeleri selamlayarak terini aldı.

DSP Genel Serkreteri Abbas DENİZ’in kongreyi açmasından sonra Mustafa Kemal Atatürk ve tüm şehitlerimiz ile Demokratik Sol Parti’nin kurucusu Bülent ECEVİT ve ebediyete intikal etmiş partililerin manevi huzurunda 1 dakikalık saygı duruşu ve ardından İstiklal Marşı okundu.

Kurultayı yönetimi için verilen önerge üzere yapılan oylamada, DSP İstanbul İl Başkanı Çiğdem MERCAN’ın başkanlığında 2 Başkan Yardımcısı ve 10 Yazman üye Divan Heyeti olarak seçilerek görev aldı.

DSP’nin kuruluşunun 31. yılının da kutlandığı Kurultay’da, Demokratik Sol Parti’nin bu sürece ilişkin hikâyesi ve çalışmaları bir kısa film olarak gösterildi. Daha sonra konuşmalarını yapmak üzere DSP Genel Başkanı ÖNDER AKSAKAL kürsüye geldi. AKSAKAL yaklaşık 1 saat 15 daki,ka süren konuşmasında, ülkenin içinde bulunduğu genel durum, iç ve dış politikada yaşananlar ve DSP’nin çözüm önerileri üzerine yaptığı konuşmada şunları söyledi:

Sayın Divan, Saygıdeğer Konuklarımız,

Sayın Milletvekilleri, Siyasi Partilerimizin ve Sivil Toplum Kuruluşlarımızın değerli temsilcileri,

Kurultayımızı onurlandıran dost ülkelerin değerli Diplomatları,

Yerli ve Yabancı Ajansların, Gazete ve Televizyonların saygın temsilcileri, kıymetli emekçileri,

Analarımız, Bacılarımız, Kardeşlerimiz, Demokratik Sol’un ve ECEVİT’in sadık yoldaşları.

HEPİNİZİ SAYGIYLA SELAMLIYORUM, SEVGİYLE KUCAKLIYORUM 10. Olağan Kurultayımıza, Demokratik Sol’un Demokrasi Şölenine HOŞGELDİNİZ, ŞEREF VERDİNİZ!

Bugün Olağan Kurultayımızla birlikte Demokratik Sol Parti’nin Türk siyasetindeki 31. Yılını da kutluyoruz.“İnsanı ve toplumu özgürleştirmek için; Hak ve olanak eşitliği için; Çoğulcu ve katılımcı demokrasiyi geliştirip sürekli kılabilmek için; Herkesin hakça bir düzende özgürce ve barış içinde esenlikle yaşayabilmesi…” idealiyle, bir bodrum katında kurulmuştu DSP.

Birçok badireli dönem yaşadı.

12 Eylül cuntası tüm siyasi partileri kapatmış, liderlerine siyaset yasağı koymuştu ama bu yasaklar halkın “Karaoğlan”ı BÜLENT ECEVİT’e işlemeyecekti.

Bir avuç yurtsever, kucak dolusu sevgilerini Türkiye halkıyla buluşturdu ve 31 yıl önce 14 Kasım günü Demokratik Sol Parti’yi kurdu. 10. Kurultayımızda partimize emek vermiş tüm Genel Başkanlarımızın, başta kurucu Genel Başkanımız Rahşan Ecevit’in de aramızda olmasını arzulardım.

Biz Demokratik Solcular, ECEVİT felsefesi ve Atatürk ilkelerini iliklerine kadar özümsemiş ECEVİT yoldaşları olarak, nefes aldığımız sürece O’nun adını yaşatacağız, beyaz güvercinli mavi bayrağı asla yere bırakmayacağız.

ECEVİT gerçek bir yurtsever, gerçek bir demokrat, gerçek bir halk adamıydı.

Zaman zaman ihanetlere uğramış ise de hiçbir zaman yılgınlığa düşmemiş, başı dik, kararlı vakur duruşuyla her seferinde dosta güven vermiştir.

Halkın gönlünde taht kurmuş ECEVİT’in partisi Demokratik Sol Parti, aradan 31 yıl geçmesine, üzerinde bunca oyunlar oynanmasına, gerek kendi içindeki kerameti kendinden menkul tiplerin, gerekse sahibinin sesi bazı basın yayın kuruluşlarının karartması ve bazı sözde yazarlarının saldırılarına rağmen işte buradaki cefakar gerçek DSP’liler sayesinde bugün dimdik ayaktadır ve ayakta kalmaya devam edecektir!

Geçen zaman zarfında bize liderlik eden tüm eski Genel Başkanlarımıza bu vesileyle bir kez daha teşekkürlerimi sunuyorum. İnanıyorum ki; “Güçlendikçe DSP Halkın Yüzü Gülecek.” 

Değerli arkadaşlarım, sayın Konuklar,

2007 yılından bu yana ülke sürekli bir seçim atmosferi içerisinde tutuluyor. 2009’da Yerel Yönetim Seçimleri, 2010’da Anayasa referandumu, 2011’de Milletvekili Genel Seçimleri, 2014’de Yerel Yönetim Seçimleri, 2015’de 7 Haziran ve 1 Kasım olmak üzere iki Milletvekili Genel Seçimi birden..

8 yılda 7 kez bu halkın önüne sandık getirildi. Neredeyse her yıl bir seçim.

Hepinizin bildiği gibi 9. Olağan Kurultayımız 2013 yılında toplanmıştı, biz de 2015 yılında 7 Haziran seçimlerinden hemen sonra Olağan Kurultay çalışmalarımız çerçevesinde ilçe ve il kongrelerimizi başlatmıştık.

Ancak seçim sonuçlarını halkın belirlediği manada anlayamayan meclis muhalefetindeki partilerin basiretsizliği ve görevden kaçma refleksleri, 45 günde bir hükümet çıkaramamaları Anayasamız gereği seçimlerin yenilenmesi sonucunu doğurdu ve ülke yeni bir seçim sathı mahalline girdi.

Takdir edilecektir ki seçim çalışmaları ortamında örgütsel faaliyetleri eş zamanlı yürütebilmek çok kolay olmuyor. Dolayısıyla kongre çalışmalarımız bu nedenlerle askıya alındı ve DSP’nin 2011 yılındaki seçimlerde olduğu gibi, 7 Haziran 2015 ve 1 Kasım 2015 seçimlerine de 85 seçim çevresinde 550 milletvekili adayı ile katılması sağlandı.

Türkiye üzerinde kurgulanan siyasi sistematik ve bu sistemin toplumu yönlendirmekle görevli kitle iletişim araçlarını elinde bulunduran mekanizmaları, başta iktidar partisi olmak üzere onun varlığının güvencesi diğer üç parti dışında hiçbir partiye halka ulaşma olanağı bırakmamıştır.

Ama tüm bu baskıya, karartmaya rağmen geçmişte yapılan “seçimlere katılmama” hatasına bir daha düşmemek adına DSP oy pusulalarındaki yerini almıştır. Yine hepinizin bildiği gibi 1 Kasım seçim sonuçları hiç birimizin içine sindirebileceği boyutta olmadığından, demokratik bir kararla Olağanüstü Kurultayımız toplandı ve yeni bir sürece girdik.

Bu tarihten sonra yeniden başlattığımız ilçe ve il kongrelerimizi bir de 15 Temmuz FETÖ darbe girişimi baltalayınca yasal zorunluluk sınırlarını aşmamak adına maalesef bu Kurultayımıza bütün illerin kongreleri yetişemedi.

Fakat kurultaydan sonraki birkaç ay içinde, özellikle partimize yönelen bu yoğun ve yaygın yönelim ortamında, eksik kalan kongrelerimizi de tamamlayacağız; ve olanak bulursak belki tüm illerimizin katılımıyla, üç yılın dolmasını beklemeden, çok daha erken bir tarihte inşallah yeni bir Kurultay’da bir araya gelebiliriz.

Ülkenin ve toplumun sorunlarına çözüm üretmekten uzak, parlamentoyu kişisel ya da grupsal çıkarları için kullanan bugünkü ikibuçuk partili yapı artık halkın gözünde güvenini kaybetmiş, insanlar büyük bir çaresizlik içinde yeni bir çıkış kapısı arayışındadır.

Bu arayışın ilk adresi olarak da Demokratik Sol Parti konuşulmakta, değerlendirilmektedir.

Her şeyin bir zamanı vardır. Tarlayı sürmenin zamanı, tohumu ekmenin zamanı.. şimdi Demokratik Sol’da da ürünü dermenin zamanıdır. Kısacası; Demokratik Sol’un “YENİDEN İKTİDARA” yürüme zamanıdır!

Evet şimdi sıra Demokratik Sol’da; ve Demokratik Sol ilk genel seçimlerde iktidar olmak zorunda. Bu, Türkiye için bir zorunluluk.. çünkü Türkiye, Cumhuriyet tarihinin en sorunlu, en tehlikeli döneminden geçmekte.

Yüz yıl önce açıktan düşmanımız olan ülkeler Türkiye’yi bölüp parçalamaya kalkışmışlardı; şimdi aynı ülkelerden bazıları, üstelik dost ve müttefik kılığına bürünerek, Türkiye’yi bölme oyununu yeniden tezgâhlıyorlar. Türkiye’yi yönetenler de göz göre göre bu oyuna geliyorlar.

Peki, bunlar iktidarı ele geçirdikten sonra neler oldu?

Yeniden çizilmek istenen Ortadoğu haritasının Türkiye ayağını gerçekleştirmek üzere misyon üstlenen Ak Parti yöneticileri, bir sözde “çözüm süreci” adı altında ayrılıkçı zihniyetin değirmenine su taşıdı.

Bunlara verdikleri sözlerin.. aslında yerine getiremeyeceklerini de bilerek verdikleri sözlerin gerçekleşmediği durumlarda güvenlik güçlerimize, masum insanlara yönelik saldırılar sonucu binlerce canımızı, şehit kanlarıyla sulanmış vatan toprağına şehadet mertebesinde teslim eder olduk.

Bunun ardı arkası kesilmiyor. Şehit haberini duymadığımız tek bir gün yok. Ama hükümetimiz ve devletin başındakiler bundan çok da rahatsız görünmüyor.

“Çözüm süreci” safsatasının koordinatörü bir bakan vardı, hatırlayanınız var mı arkadaşlar?

Sayın Beşir Atalay’ı bu sıralar göreniniz var mı? Bugün terör örgütleriyle zorlu bir mücadele içinde kendini bulan devlet adamlarımıza soruyorum !

Şivan Perver’le türkü söyleyip halay çekenlere sesleniyorum !

Bugün terörist diye yok etmek için çırpındıkları YPG militanlarını Suriye topraklarında kanton oluşturmak üzere Türkiye’den yol verenlere sesleniyorum !

Dün kırmızı halılarla karşıladıklarını, bugün kırmızı bültenle aramaya çıkanlara sesleniyorum !

Geceleri uykularınız kaçıyor mu? Yattığınız yatak kuş tüyünden diken bahçesi oluyor mu?

Hiç zannetmiyorum. Zira eğer öyle olsaydı; derdiniz “Başkanlık”, derdiniz “yeni Anayasa”, derdiniz sizin bile inanmadığınız “yeniden idam” ve derdiniz bütün sorunlar bitmiş gibi tecavüzcülerin affına kafa yorup bu tartışmaları milletin gündemine taşımak olmazdı.

  • ÜLKE SİYASETİNİN DİZAYNI

Değerli kardeşlerim, sayın konuklar..

Aslında, çok güçlü olabilecek durumda iken Türkiye, son yıllarda itilip kakılan bir ülke oldu, önünde açılan kapılardan girmeyi başaramayan bir ülke oldu. Küreselleşme masalıyla uyutulup küreselleşme yerine “uydulaştırılan” bir ülke oldu.

Süleymaniye’de askerimizin başına geçirilen çuvaldan, Cumhurbaşkanını bir onbaşının karşılamasına kadar hangi birini anlatayım ki?

Devleti ele geçirmeye çalışan FETÖ terör örgütünün darbe kalkışmasını, istihbarat organları yerine “eniştesinden” öğrenen yöneticilerden, sözde çözüm sürecinde, devlet içindeki cemaat örgütlenmesinde, Ergenekon – Balyoz ve diğer dava süreçlerinde kandırılan siyasetçilere kadar sizlere hangi birini anlatayım ki?

Bunların hepsini anlatmaya kalksam, burada beş gün kalsak bitiremeyiz.

Ama, Türkiye elbette çok güçlü bir ülke. Dünya coğrafyasında sahip olduğu jeopolitik konumu, bu topraklar üzerindeki 4 bin yıllık geçmişi, gelenekleri, kültürü ve devlet deneyimi dosta güven, düşmana tedirginlik duygusu yaşatmaktadır.

Biz şunu çok iyi biliyoruz ki, yaşadığımız coğrafyada, neredeyse dünya var olduğundan beri nice medeniyetler kurulmuş, nice medeniyetler yıkılmış.

Savaşla, salgın hastalıklarla, depremlerle ve diğer doğal afetlerle.

Ama öyle bir coğrafya ki burası, dünyanın merkezi, yeraltı ve yer üstü zenginliklerinin tam da ortası.

Tüm dünya milletlerinin gözü bu coğrafyada. O halde öncelikli kabulümüz şu olmalıdır:

“Bir dakika gözümüzü kırptığımızda başımıza her türlü melanet gelebilir.”

Muhtaç hale getirilen bir toplumun edilgen ve biatçı özelliğini çok iyi tespit edip, bunun üzerine stratejiler kurgulayan emperyal güç odakları, işte son yıllarda yine bu özelliklere sahip bazı yöneticileri bir misyoner gibi kullanmayı tercih etmiştir.

Devletin üst yöneticisi, “astı” olarak nasıl “düşük profilli” yönetici arıyorsa, uluslararası emperyal güçler de aynı nitelikleri haiz üst yöneticilerin devlet yönetiminde etkin olabilmesi için zaman, para ve mesai harcıyor. Bunda çoğu zaman da başarılı olduklarını ibretle izliyoruz.

Ancak bir Kurtuluş Savaşında, bir Lozan’da, bir Kıbrıs’ta, bir Ege sorununda onların da yanıldıklarını da görebiliyoruz.

Demek ki ülkenin siyasetini dizayn etme görevini Türkiye halkı kendisi başarabilirse, vatanın ve milletin bütünlüğüne yönelik niyet ve girişimler sonuçsuz bırakılır, bu millet kendi kaderini kendisi rahatça belirleyebilir.

Ancak, sırası gelmişken özellikle belirtmeliyim ki; dünyada var olan yer altı ve yerüstü zenginlikleri, sadece bulunduğu yerdeki insanların değil tüm dünya insanlığının ihtiyacına hizmet edebilmelidir.

Dünya devletleri bunu başarabilecek güç ve iradededir.

  • SON 14 YILIN PANOROMASI

Değerli arkadaşlar, sayın konuklar

Biraz önce çerçevesini çizdiğim Türkiye manzarasında, Demokratik Sol Parti olarak hiçbir gerçek dışılığa, hiçbir iftiraya, karalamaya yeltenmeden, tamamen yaşananlar düzleminde bir tespit yapmaya çalıştım. Anlattıklarım belki de anlatmamız gerekenlerin su üzerinde görünen kısmıdır.

Doğrusu “turpun büyüğü torbada”dır.

1999 yılında yapılan seçimlerle birlikte, tamamen bitirilen bölücü terörün yanı sıra, devleti bir salgın hastalık gibi saran soygun, vurgun, haraç, rüşvet gibi olaylar da sona erdirilmişti.

50 milyar dolarlık banka hortumlamaları ve ardından yaşanan iki büyük depremle ülkemizin büyük bir açmazın içine düşürülmesine karşın, toplumun ve devletin sırtından asalakların hızla temizlenmesi sayesinde düzlüğe çıkarılan devlet mekanizması, üzülerek belirtmeliyim ki bugün belki de eskisinden daha kötü vaziyettedir.

Türkiye, personel alımlarından, teşvik ve kişiye özel koşullarda kredi kullandırmalarına kadar.. imar yolsuzluklarından kara para aklanmalarına kadar, uluslararası uyuşturucu, silah ve insan kaçakçılığından, kaçak petrol ticaretine kadar aklınıza gelebilecek her türlü olumsuz ilişkilerin cirit attığı bir ülke haline getirilmiştir.

Bu ülkede “Rant hayattır, rant biterse hayat biter” diyebilenler devleti yönetmektedir. Helâl kâr’ı, haram rantla eşdeğer tutan zihniyetteki insanlar maalesef bugün söz sahibidir.

Bu sorunları çözmek, bu tehlikeleri önlemek siyasetin işlevi. Fakat Türkiye’de siyaset yeniden bir tıkanmışlık dönemine girmiş durumda.

İşte siyasetteki bu tıkanıklığı aşmak için ve Türkiye’yi bu kirlilikten arındırmak için de Demokratik Sol Parti iktidar olmak zorunda. 

Onun için, “Demokratik Sol eskiden umuttu, şimdi zorunluluktur!”

Demokratik Sol hareket ilk başladığı yıllarda Türkiye’nin “bozuk düzeni”nden söz edilirdi. Şimdi herkes bundan şikayetçi. Türkiye’de artık bozuk düzenin ötesinde bir çürümüşlük var, bir çürük düzen var.

Bozuk olan onarılabilir; çürüğün ise çürüğe çıkarılması gerekir!

Demokratik Sol Parti bu çürük düzeni çürüğe çıkarabilecek ve yerine sağlıklı bir düzen getirebilecek, hakça bir düzen getirebilecek tek partidir !

Çünkü Demokratik Sol Parti’nin çürük düzene katkıda bulunanlara hiçbir diyet borcu yoktur.

Çünkü dürüstlük bu partinin simgesidir !

Çünkü bu partinin olaylar geliştikçe, sorunlar ağırlaştıkça değeri ve gerçekliği daha iyi anlaşılan bir hakça düzen kavramı vardır.

  • EKSİKLERİMİZ-YANLIŞLARIMIZ-TESPİTLERİMİZ

Demokratik Sol Parti Türkiye siyasetine çok önemli katkılar sunmuş, düşünce olarak ortaya çıktığı 1960’lı yıllardan bu yana ülke sorunlarına sağlıklı çözüm önerileri getirebilmiş bir siyasi harekettir.

Kurulduğu tarihten parlamentodan uzaklaştırıldığı tarihe kadar bir defasında tek başına olmak üzere 14 yılda tam üç kez devleti yönetme olanağını yaratmıştır.

Çok önemli yapısal değişikliklere öncülük etmiş, son iktidarında 384 yasal düzenleme gerçekleştirerek ülkenin ekonomik, sosyal, kültürel sistemine önemli katkılar sunmuştur.

Türk Medeni Kanunu’nu yeni baştan düzenlemiş, bir vurgun merkezi haline getirilmiş olan bankacılık sistemine neşter vurarak Bankalar Kanunu düzenlemesiyle devletin içinin boşaltılmasını önlemiş, Merkez Bankasının özerkleştirilmesi, Sermaye Piyasası Kanunu gibi radikal kararlarla ekonominin kendi özgün kuralları içerisinde çalışabilmesinin önünü açmıştır.

Değerli arkadaşlar, sayın konuklar.

İktidarda olanlar zaman zaman yanlış da yapabilir. Bu doğaldır.

Yeter ki bu yanlışlar, ülkenin – vatanın birliğine, toplumun dirliğine ve rejimin bekasına yönelik olmasın.

İktidarımız döneminde “taşımalı eğitim” olarak da bilinen, bazı yerleşim yerlerindeki okulların kapatılarak eğitim çağındaki çocuklarımızın başka yerlere taşınması kararının, aslında laik cumhuriyetle hesabı olan, şer-i kurallar tahtında devlet yönetimini arzulayan ve müsbet ilimi reddederek özgür birey kazanımlarının yeniden “kul” düzlemine evrilmesini amaç edinen kesimlere bulunmaz bir fırsat yarattığının farkındayız.

Köylerimizi, orada yaşayan insanlarımızın günlük çelişkilerini doğru yorumlayabilecek, onlara bilimsel, gerçekçi çözüm yolları gösterebilecek öğretmenlerimizin yerine, büyük çoğunluğu gerici zihniyetin tetikçisi olan sözde din adamlarına terk ettik.

Toplum bunlar eliyle öyle bir hale getirildi ki, insanımızda;

“Kendisini kul’a kul, yönetende kıl” gören bir cehaleti yarattılar.

Oysa bizim inancımıza göre insan sadece Allah’a kul olmalıdır.

ECEVİT’in “en büyük hatam” dediği ve ekonomi yönetimini teslim ettiği zihniyetin o dönem dayattığı ekonomik bazı uygulamalardan, Pancar ekim alanlarını daraltan Şeker Yasası, Tütün ekim alanlarını daraltan Tütün Yasası v.b. gibi uygulamalar da tarımsal üretimimizde hatırı sayılır gerilemenin sebebi olarak sayılmalıdır.

Personel rejiminde uygulanan KPSS ve sınavla yönetici atanması kararları, dürüst altyapısı hazırlanmadan uygulamaya konulmuş ve dürüst olmayan zihniyetin devleti ele geçirmesinde bir fırsat ve olanak yaratmıştır.

Tüm bu ve benzer olumsuzluklar Demokratik Sol’un ilk iktidarında kökten çözüme kavuşturulacak ve tahrip edilmiş devlet ve toplum düzeni yeniden çağdaş medeni normlara çıkarılacaktır.

  • DEMOKRASİNİN VE ÖZGÜRLÜĞÜN ÖNÜNDEKİ ENGELLER

Değerli arkadaşlarım, millet kendi sorunlarını kendi iradesiyle çözer. Onun için millet iradesinin Büyük Millet Meclisine doğru dürüst yansıması gerekir.

Ama Türkiye’de son derecede adaletsiz bir seçim sistemi hâlâ yürürlükte; ve o yüzden millet iradesi Millet Meclisine büyük ölçüde çarpıtılarak yansıyor.

Demokrasimizin güçlendirilmesi adına yaptığım bu tespitler, bugün Demokratik Sol Parti için artık bir tasa değildir. Zira ülkenin içine düşürüldüğü ekonomik ve toplumsal çaresizlik ortamı, insanlarımızın çıkış yolu arayışlarını yoğunlaştırmıştır.

Dört partili bir parlamentoyu topluma dayatan bu antidemokratik seçim yasasının çarpıklığı hepinizin gözlemlediği gibi bugün ikibuçuk partili bir meclis yapısını ortaya çıkardı.

Bugün Türkiye Büyük Millet Meclisinde, parlamenterlerin özgür iradeleri değil, onların milletvekili listelerine yazılmasını isteyen “sahip”lerinin talimatıyla Genel Başkanların tahakkümü ve daha da çarpıcı olanı, Anayasa ve hukuk tanımaz bir iradenin tahakkümü hüküm sürmektedir.

Halen her seçim döneminde toplumu, “eğer Demokratik Sol Partiye oy verirseniz bu baraj yüzünden oylarınız çöpe gider” diye yönlendiriyorlar.

Ama bizim iktidarımızda bunların yaptıklarını biz yapmayacağız.

Bakın iktidar partisinin ve onun yandaşı gibi davranan muhalefet partilerinin “yeni sistem” arayışlarının temelinde işte bu kaygı yatmakta, kendilerinin yeniden parlamentoda olmalarını garanti edecek bir seçim sistemini dayatma hazırlıklarını hızla sürdürmektedirler.

Dar bölgeli, daraltılmış bölgeli seçim sistemleri de bunları tatmin edememiş olmalı ki şimdi de sözde “Başkanlık” sistemi gibi neidüğü belirsiz, sadece kendilerinden bile  3-5 kişinin bildiği bir ucubeyi Türk Milletine dayatmaya çalışmaktadırlar.

İşte; son günlerde yine “tren seferleri” başladı..

“Geç kalmayın, son vagona atlayan kurtulur, binmezseniz siz bilirsiniz” gibi çağrılar yükselmeye başladı.

Ne kadar çırpınırsanız çırpının, hangi trene binerseniz binin.. hangi sistemi getirirseniz getirin.

Demokratik Sol’un iktidar yolu açıldı; bunu ilk seçimde göreceksiniz.

Bindiğiniz bu trenle nereye gitmek istediğinizi bilemeyiz.

Ama ben size söyleyeyim; bu kafayla gideceğiniz son istasyon Demokratik Sol’un başında olduğu devletin şefkatli kollarıdır!

  • 93 YILLIK CUMHURİYET REJİMİNİN DEĞERLENDİRMESİ

Bugün geldiğimiz noktada sayın Başbakan; “Rejim tartışması 93 yıl önce bitti. Cumhuriyeti tartışan yok, olsa da önce karşısına Ak Parti çıkar. Rejimi değil, anayasayı değiştirmek istiyoruz.” duruşundadır.

Güzel. Demek ki görüşlerimiz, önerilerimiz dikkate alınıyor.

Demokratik Sol Parti olarak her dönemde.. gerek Mecliste bulunduğumuz dönemlerde, gerekse Meclis dışında olduğumuz dönemlerde, ülke sorunlarına doğru çözüm önerilerimizi hiçbir kıskançlık ve fesatlık düşünmeden, kamuoyuyla, parlamentoda bulunan siyasi partilerle.. iktidarıyla da muhalefetiyle de paylaştık. Anayasa çalışmaları konusunda da bu böyle oldu.

2010 Anayasa Referandumu döneminde DSP’nin önerdiği; özellikle Anayasa Mahkemesi ve HSYK’nın yeniden yapılandırılmasına dair değişiklik önerileri dikkate alınsaydı bugün FETÖ kalkışmasıyla muhatap olmayacaktık.

Bu dönemde de Anayasa değişikliklerine dair önerilerimizi hazırladık, sayın Meclis Başkanına, sayın Başbakana ve Ana Muhalefet Partisi sayın Genel Başkanına bunları ilettik.

Meclisteki diğer iki partiyle de paylaşmak için randevu istedik ama olumlu bir geri dönüş sağlanamadı.

“Normal mi?” derseniz evet normal, çünkü birinin en başta üniter yapıyla sorunu olduğunu tüm dünya biliyor, “zaman kaybetmeye gerek yok” demiş olabilirler..

Diğeri de artık tamamen Ak Parti yörüngesinde hayata tutunabildiği için, “iktidar ne derse uyarız” mantığıyla, sabah akşam milliyetçilik paravanı arkasından, tek adamlık düzenine geçişin tahteravallisi olduklarındandır.

Ama biz doğru bildiğimiz yoldan sapmadan, Atatürk’ün kurduğu laik, demokratik, sosyal hukuk devleti ilkelerinden vazgeçmeden ve Cumhuriyet değerlerini, Atatürk ilke ve devrimlerini geliştirerek çağdaş medeniyetler seviyesine ulaşma yolunda, halkın mutluluğu Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ilelebet payidar kalması için son nefesimize kadar ÇALŞIŞACAĞIZ!! ÇALŞIŞACAĞIZ!! ÇALŞIŞACAĞIZ!!

  • 2002 – 2016 DÖNEMİ YAŞANANLAR

Değerli arkadaşlar, sayın konuklar.

Biz devleti bugünkü iktidara teslim ederken ülkedeki terörün bitirildiğinden, bırakın bir şehit haberini.. tek bir kurşun dahi atılmadığından söz etmiştim. Evet.

2002 yılı sonunda bu iktidara teslim ettiğimiz devletin genel işleyişindeki olumsuzlukları düzeltmiş, Devlet İhale Yasasını, Bankacılık Yasasını, Personel Rejimini ve daha bir çok önemli sorunları yoluna koymuş ve Cumhuriyet’in 80 yıllık ekonomik kazanımlarını bunlara sapasağlam emanet etmiştik.

Hortumlamaların ortadan kaldırıldığı, kaçakçılığın büyük oranda önlendiği, borsada ve serbest piyasalarda yaşanan spekülatif girişimlerin kontrol altına alındığı, liyakat sistemine göre devlette iş olanağının yaratıldığı “hakça” bir düzenin alt yapısını kurmuştuk.

Ama ne yazık ki geçen zaman içinde görev alan Ak Parti hükümetleri eliyle tüm bu yapılar darmadağın edildi, eş-dost-akraba ilişkisi içinde sürdürülen bir devlet yapısı, bir kişinin iki dudağı arasından çıkanların “kanun” sayıldığı ve tam kanunsuzluk içinde Anayasayı dahi çiğnemek dahil bir yönetim biçimi sergilenir oldu.

Esasen bunu inkar eden de yok ortalıkta. Hatta, “ben bu Anayasa’ya uymuyorum, Anayasa’yı bana uydurun” talepleri var.

DSP iktidarında ekonomisi düzlüğe çıkarılmış, enflasyon düzeyi % 25’lere ve büyümesi % 9 oranlarına ulaştırılmış haliyle Ak Parti’ye teslim edilmiş Türkiye’nin bugün geldiği nokta ise;

Trilyon dolarlara yaklaşan kamu ve özel sektör borç batağı, % 2-küsurlu büyüme seviyeleri, kontrolü kaybedilmiş serbest piyasa hareketleri, % 100 oranlarına ulaşmış ÖTV muhtaçlığında mizanı şaşırmış Maliye düzeni ve sıfırı tüketmiş bir siyasi iradenin ısrarla ve inatla koltuğa yapışmış vaziyeti gözler önündedir.

Bakınız, büyüyen ekonomik olanaklarımıza karşın ekonomimiz küçülmekte ve uçuruma sürüklenmekte, yoksulluk, işsizlik ve gelir dağılımındaki adaletsizlik toplumu patlama noktasına getirmektedir.

Bugün “borçsuz bir tek Allah’ın kulu yok” desek abartmış olmayız.

Oysa bunlar 2002’de iktidara geldiklerinde “3Y” ile mücadele diyerek oy istemişlerdi.

Yoksulluk, Yolsuzluk, Yasaklar için oy istemişlerdi.

Bu söyledikleri 3Y, önceden mensubu oldukları siyasi yapının içinde ve başında olduğu iktidar ve yerel yönetimlerde yaşananlardı aslında.

Ama ne Yoksulluk, ne Yolsuzluk, ne de Yasaklar ortadan kalktı.

Devlet gücünün nasıl pervazsızca kullanıldığı, eş – dost – akraba –cemaat v.b. kesimlerle nemenem ilişkilerin olduğu, bu iktidarın, “yol arkadaşlarıyla” yaşadıkları paylaşım kavgası sonrasında ortalığa saçıldı.

Bunu hepimiz gördük. Bunu bütün dünya gördü.

Gerek Ergenekon – Balyoz sürecinde, gerek 17/25 Aralık sürecinde yaşananlar ve sonrasında milletin ve devletin maruz bırakıldığı 15 Temmuz’daki darbe kalkışmasının perde gerisi ve görünenleri bir gün Türk milletinin “gerçek adaletinde” teraziye çıkacaktır.

Rejim tartışmasının 1923’de bittiğini söyleyen sayın Başbakan’a da buradan sormak isterim;

Peki, Cumhuriyetle, rejimle bir sorununuz yoksa, parlamenter sistemin yerine öncelikle ve özellikle Başbakan olarak sizin yok edildiğiniz bir tek adam idaresini mi topluma “demokrasi” diye kabul ettirmeye çalışıyorsunuz?

Biliyoruz, “Bizim için demokrasi bir amaç değil, araçtır. Amacımıza ulaşana kadar demokrasiye bağlıyız.” diyen bir zihniyetin temsilcilerisiniz. Millet size neden güvensin?

Kendilerine “ne istediler de vermedik” dediğiniz cemaat yapılanmalarının devlet içerisinde örgütlenmelerine, devletin neredeyse her kurumunu başka bir cemaatin hegamonyasına teslim ettiğiniz iktidarınızda, “sorunumuz yok” dediğiniz Cumhuriyet’in laik yapısını en basit örneğiyle okullarda ve kamu kurumlarının tamamında kıyafet serbestisi ile resmen ortadan kaldırıyorken, bu millet size neden güvensin?

Yargının, emniyetin, silahlı kuvvetlerin, bürokrasinin kilit noktalarına açık açık devleti ele geçirmek isteyen ve şer-i hükümlerle yönetilecek bir devlet hayali peşinde koşanları yerleştiren, sonra da önce sizden kurtulmak istediklerinde “yandım Allah” feryatlarıyla ortalığa dökülen ve her konuda “kandırılmış (!) olan” sizlere bu millet neden güvensin?

Bu milletin ve o Cumhuriyet’in 80 yılda dişinden tırnağından artırdığı birikimleriyle sahip olduğu bütün varlıklarını haraç mezat sözde özelleştirme adı altında peşkeş çektiğiniz yetmemiş gibi, şimdi de Varlık Fonu Şirketi kurarak elde kalan diğer devlet kurumlarının tümünü hisse senetleri yoluyla elden çıkarmaya çalışan size, bu millet neden güvensin?

Siyasi yaşamınızın tümünü takiyyeler üzerine kurgulamış, insanların manevi duygularını istismar etmek suretiyle yanında tutmuş, “Çözüm Süreci” demiş aldatılmış, “Ergenekon-Balyoz” demiş aldatılmış, “FETÖ” demiş aldatılmış ve sürekli kandırılmaya müsait bir siyasi kadro olarak millet size neden güvensin?

Dün emperyalizme direnen yurtseverlere “komünistler Moskova’ya” diye saldırıp, bugün Moskova’nın eteklerine sarılarak, Rusya’nın inayetine sığınan sizlere bu millet neden güvensin?

Bakın, son zamanlarda devlet kurumlarından temizlenen ve temizlenmeye devam edilen FETÖ yapılanmasının yerine, kendinize “yol arkadaşı” olarak seçtiğiniz başka cemaat yapılarıyla yeni bir menzile yürüdüğünüz konuşuluyor. Millet sizi izliyor. Farkında olmadığımızı sanmayın!

“Ne zamandır cemaatler terör örgütü oldu? Hiçbir cemaat elini kana bulamadıkça terörist durumuna konamaz.” diyen sayın Başbakana yeniden sormak isterim;

Din adına domuz bağıyla insanları diri diri betonlara gömenler, “tekbir” getirerek insanları boğazlayanlar, kendileri gibi düşünmeyenleri, kendileri gibi bir yaşam biçimini benimsemeyeleri “katli vacip” sayanlar, devri iktidarınızda terörist sayılmayacak, adi suçlı muamelesi görecek ama, bir tek kurşun dahi sıkmamış, kimsenin kanını dökmemiş, sadece düşüncesinden dolayı suçlanıp idam sehpasına gönderilen fidanlar terörist olacak öyle mi? Sevsinler sizin adaletinizi!

Kusura bakmayın. Türk milleti artık gerçekleri görüyor, kimlerin ne yapmaya çalıştığına tanık oluyor.

Onun için ben diyorum ki; “Gelin aklı selimi hakim kılın, bu dünya Sultan Süleyman’a bile kalmadı, size de kalmayacak!

O halde halkımızın refahı için, huzurlu yaşamı için, geleceğe dair kaygılarını yok etmek için, vatan savunmasında askere gönderdiği çocuğunun sağ salim döneceğine olan inancını güçlü tutmak için vazgeçin bu anlamsız sevdalardan.

Yaklaşık 100 yıldır bu milletin gittiği bir yol, inandığı değerler manzumesi var.

Bu sistemi tarumar etmeyin. Zira bina yıkılırsa altında hepimiz kalırız.”

  • MECLİSİN YAPISI-İKTİDAR-MUHALEFET

Değerli arkadaşlar, sayın konuklar.

Bugünkü Meclisin genel yapısına baktığımızda 14 yıldır hüküm süren bir tek parti iktidarının, kendi yapısında ve yönetim kademelerine bulunanlar üzerine yarattığı şımarıklığını, pervazsızlığını, hukuk tanımazlığını..

Ana muhalefet partisinde öteden beri var olan “devleti ben kurdum” duygusu temelinde beslenmiş jakoben, egoist, yoksul halkla buluşamayan anlayışını..

Yine diğer muhalefet partisinin toplumun milli duygularını istismar etmek suretiyle sadece terörden mağdur olanlar, şehitler ve bayrak üzerinden siyaset yaparak parlamentoda yer almasını,

Ve nihayet bir diğer muhalefet partisinin aslında Meclis içi çalışmalarla bölgesel olarak temsil ettiği toplumun refahı ve gelişimi için değil, topraklarında özbe öz kendi atalarının da kanlarıyla kurulmuş Türkiye Cumhuriyeti’nin üniter devlet yapısına muhalefeti temelinde, bu çatı altında yaşam sürdürmeye çalıştığını görüyoruz.

Bu durum Türk milleti için bir züldür! Daha fazla devam edemez!

Türkiye Cumhuriyeti sahipsiz değildir.

Asil Türk Milleti, ecdadının omuzlarına yüklediği sorumluluğu taşıyacak inançta, kararlılıkta ve kudrettedir.

Hiç kimse başka arayışlara girmesin, hiç kimse bu günkü manzaranın sorumluluğunu başkalarının üzerine yıkmaya ya da başkalarını bu olumsuzluklara ortak etmeye kalkmasın.

14 yıldır bu devletin başında siz varsınız, her bir kurum tepeden tırnağa sizin denetiminiz ve kontrolünüz altındadır, devletin kozmik odalarına kadar girip ne var ne yoksa öğrendiniz.

15 Temmuz kalkışmasının asli aktörleriyle geçen tüm siyasi yaşamınız, paraya, ranta, iltimasa ve kıyağa dayalı bir süreç içerisinde devleti dini esaslarla yönetme arzusu temelinde sürmüştür.

İktidar gücünü paylaşma noktasında karşı karşıya geldiğinizde birbirinizi “hain” ilan etmiş olmanız hiç birinizi temize çıkarmaz.

FETÖ’yle falanca resim çektirmiş, filanca “aleyküm selam” demiş, yan yattı- çamura battı bunlara kimseyi inandıramazsınız.

Hele hele, aylardır çırpınıp duruyorsunuz, yandaş gazetelerinizle, televizyonlarınızla, tetikçi yazarlarınız, sözde gazetecileriniz, sözde akademisyenlerinizle.

ECEVİT’i bu karanlık işlere asla ve asla alet edemezsiniz.

Son günlerde bir garip emniyet görevlisi, (daha önce MHP’den Belediye Başkan adayı olmuş, sonra da Ak Parti’den Milletvekili aday adayı olmuş becerememiş.. belli ki bir ikbal arayışında) kendinin yazdığı rapor olmasaymış ECEVİT’in, FETÖ elebaşını ülkenin başına Cumhurbaşkanı olarak dayatacağını iddia eden öbür dünyadaki bir general ağzıyla gündemi sulandırmaya çalışıyor.

Bu “Müdür” efendi bilsin ki Türk halkı sizin gibileri de iyi bilir BÜLENT ECEVİT’i de!

Şimdi meydanlarda “Vay efendim hiç kimse Ak Partiyi terör örgütleriyle yan yana gösteremezmiş de, teröre karşı en kararlı duruşu gösteriyorlarmış da..”

Ben onu bunu bilmem!

İmralı tutanaklarının mürekkebi kurumadı !

Oslo görüşmelerinin kayıtları, Habur’da kurulan Türk Bayraksız Mahkemelerin görüntüleri silinmedi!

YPG güçlerinin Kobani’ye geçişinde YPG-PKK bayraklarının Türkiye topraklarında nasıl dalgalandırıldığı hafızalarda !

Kumpasçıların Türk Silahlı Kuvvetlerine açtığı tezgâhta, sahte davalarda “Türkiye bağırsaklarını temizliyor” diyenler, “Ben bu davaların savcısıyım” diyenler unutulmadı !

Bir şey daha unutulmadı. 14 yıldır TEK BAŞINA İKTİDAR SİZSİNİZ!

Ağlamaya hakkınız yoktur.. siz unutmuş olabilirsiniz, maiyetinizdeki muhalefet partileri unutmuş olabilir ama; TÜRK MİLLETİ UNUTMADI !

  • GÖZLEMLER-TESPİTLER-ÇÖZÜM ÖNERİLERİMİZ

Değerli arkadaşlar, sayın konuklar.

Elbette ki Türkiye çaresiz değildir. Bu ülkenin yurtsever, inançlı fertleri olarak bizler varız.. Demokratik Solcular var.. ECEVİTÇİLER,. ATATÜRKÇÜLER var !

DEMOKRASİ:

Bugüne kadar demokrasi ne yazık ki gerçek anlamda uygulanabilirlik şansını elde edemedi.

Etmesi de kolay mı olur derseniz geçekten bir muamma. 21. Yüzyılı yaşayan dünyada, bunca gelişmiş toplumlar arasında ekonomik, sosyal ve kültürel ilişkiler içerisinde olmamıza rağmen bir arpa boyu mesafe kat edememişiz demokrasi yolunda. Herkesin kendine göre bir demokrasi tanımı var.

Sene 1920.. Padişah Vahdettin şöyle demişti; “bir millet var koyun sürüsü.. buna bir çoban lazım. O da benim.

Sene 2016.. Sayın Cumhurbaşkanı ne diyor? ; “Çobanlığı hafife almayın. Çobanlığın felsefesini anlamayan, onun psikolojisini yaşamayan, insan yönetemez. Ben de bir çobanım.”

Bu mudur? Evet budur! Yıllardır anlatmaya çalıştığımız;

“Ey millet! Seni bir koyun sürüsü gibi gören işte bu zihniyet!”

İtirazımız bu yaklaşım biçiminedir, bu anlayışadır. Oysa idealimiz halkın kendi kendini demokrasi içinde yönetebilmesinin güvenceye alınmasıdır. Adı da demokratik Cumhuriyet rejimidir bunun..

DSP iktidarında; toplumun bütün kesimleri yönetimlerde söz sahibi, herkes bir başkasının özgürlüğü sınırına kadar “sınırsız özgür” olacaktır! Demokrasiden vazgeçmeyiz.

YARGI ve ADALET:

15 Temmuz darbe kalkışması bize göstermiştir ki, başta yargı olmak üzere devletin bütün kurumları sahtekarlıkla, takiyyeyle, hileyle, desiseyle ve hatta tehdit, şantaj ve kumpaslarla işgal edilmiştir.

Tapındıkları, kişiliklerini ve şereflerini teslim ettikleri bir meczubun, bir vatan haininin yoluna, vatanın ve milletin kaderini bilinmeyen merkezlere havale etme gafletinde bulunanlar, elbette yürürlükteki en ağır cezalara çarptırılmalıdır.

Ancak “Adalet Mülkün Temelidir” ilkesi bizim pusulamızdır.

“Kurunun yanında yaş da yanar” anlayışı, bizim adalet anlayışımızın çok uzağındadır. Kurunun yanında yaş yanmasın diye siyaset yapıyoruz.

Haksızlıklara, hukuksuzluklara şiddetle ve kesin bir anlayışla karşı durduk, durmaya devam edeceğiz.

Kendisinin kandırılmasını mübah görüp, muhtaç hale getirilmiş insanların aldanmışlıklarını vatana ihanetle eş tutmaya çalışanlar, her iki durumdan birini kabullenmek zorundadır.

Katilin, hırsızın, dolandırıcının, küçük yaştaki çocuklara tecavüz edenlerin, hak ettiği cezaları çekip, cezaevinden çıktıktan sonra topluma kazandırılması programı öngören devlet, bir başka suçtan ceza alanlara farklı muamele dayatamaz, duygusal davranamaz.

DSP iktidaında; yeniden Adalet Mülkün Temeli olacak, hiç kimse yasalar karşısında bir diğerinden farklı bir muameleye tabi tutulamayacak ve adaletin en kısa sürede tecelli edeceği her türlü yasal düzenleme gerçekleştirilecektir.

ANAYASA :

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın ilk dört maddesi kırmızı çizgimizdir.

Çağın gereklerine, bilimin ve teknolojinin gelişimine, toplumsal ihtiyaçların ortaya çıkardığı durumlara uygun bir Anayasa düzenlemesi elbette kendisini hissettirmektedir.

Ancak bu ihtiyacı kişisel ihtiraslarının tatminine alet etmeye kalkanlar bilmelidir ki; bir gün mutlaka tarihin gerçekleriyle karşı karşıya kalacaklardır.

İnsan haklarını esas alan, kadını ve gençliği öncelikle ve özellikle öne çıkaran hak ve eşitliği gözeten, toplumsal barışın temelini oluşturacak bir devlet düzenini merkezinde tutan ve tüm toplum kesimlerinin müdahil olduğu ve tümünün istisnasız katıldığı, onay verdiği bir çalışma ortamında “uzlaşılmış”  bir metnin halkın gündemine getirilmesi önemlidir.

EKONOMİ :

Üretimden uzaklaşmış, tarım ve hayvancılığın önemli ölçüde zayıflatıldığı bir ekonomik sistem sonsuza kadar sürdürülemez.

Devlet kamusal düzeni, halkın sırtındaki vergileri artırarak nereye kadar sağlıklı ayakta tutabilir? Buna mutlaka bir çözüm bulmalıyız.

Sadece tarım ve hayvancılık değil.. sadece sanayi üretimi değil, ülkenin her türlü yer altı ve yer üstü zenginlikleri sisteme dahil edilmeli, dünyada belki de eşi benzeri bulunmayan turizm kaynaklarımız yılın 365 günü ekonomiye katkı sağlayacak düzeyde ekonomiye katkı koyacak yasal alt yapıya kavuşturulmalıdır.

Allaha şükür mevcut iktidar sahiplerinin böyle bir derdi yok; akılları fikirleri rantta!

“Rant biterse hayat biter.” diyorlar.

DSP iktidarında; Ekonomi yeniden düzlüğe çıkarılacak, çokça üreten hakça bölüşen Türkiye’de; Rant’ın efendileri, milletin efendilerine hizmet edecek!

TERÖR:

2002’de iktidarı teslim ettiğimizde Türkiye’nin hiçbir yerinde OHAL yoktu, bugün ülkenin her yerinde OHAL var.

2002’de yaklaşık 60.000 tutuklu hükümlü vardı cezaevlerinde, bugün 260.000 ! Hapishaneler tıklım tıklım dolu, mahkumlar üst üste ve nöbetleşe yatıyor neredeyse.

Bu kadar mı? Tabii ki hayır.. ülkenin her yanı cezaevine çevrilmiş durumda.

14 yıl önce bir terör örgütü vardı, elebaşı yakalandı, millet huzura erdi.

Bugün ülkenin her noktasında envai çeşit terör örgütleri  cirit atıyor, kimin hangi zaman diliminde hangi vatan toprağında yaşamını yitireceği belirsiz.

Davul zurnayla askere gönderilen kınalı kuzular, cenaze marşı eşliğinde baba ocağına geri dönüyor.

DSP iktidarında; Terörün kaynağı kurutulacak; toplumda kaygı, Türkiye topraklarında bir tek terör olayı ve terörist bırakılmayacak!

İŞSİZLİK:

Bozuk ekonomik sistem yüzünden her gün onlarca işyeri kapanıyor, yüzlerce insan işsizlik kervanına katılıyor.

Resmi rakamlar yüzde 11,5 oranında işsiz var diyor bugün.. Memlekete doldurdukları sığınmacıları kamplarda beslediğimiz yetmiyormuş gibi 81 vilayete dağıttılar.

Önce onlara iş olanakları sunuluyor. Bu uğurda 25 milyar dolar toplam harcama bütçesinden söz ediliyor. Bu bile tek başına halkı hiçe saymaktır.

DSP iktidarında; “Önce can, sonra canan” denilecek, elin işsizi değil benim işsizim işe yerleşecek!

EĞİTİM:

Müsbet ilim ışığında öğrenim gören gençlerimiz, dini temele dayanan bir farazi öğrenim mecrasına sürüklendi. Neredeyse bütün okullar İmam-Hatip Okulu yapılıyor.

Yorumlama, yargılama, analiz etme yeteneklerinin törpülenmesi üzerine sürdürülen bu eğitim sistemiyle “Dindar ve Kindar” bir nesil yetiştirdiler. Onlar da 15 Temmuz’da başımızdan aşağı bombalar yağdırdı.

DSP iktidarında; Eğitim tamamen parasız ve sınırsız olacak.

Bütün köylerimiz Öğretmenlerine kavuşacak, çocuklarımız, yüzü medeniyete ve gelişime dönük bilimsel ve yorumlayan, sorgulayan eğitim sistemiyle kendine güvenen mutlu, huzurlu ve sağlıklı nesiller olarak yetiştirilecek !

Kindar değil sevgi dolu bir gençlik yaratılacak.

DIŞ POLİTİKA :

Uluslar arası ilişkiler artık medya üzerinden yürütülür oldu. Televizyonlar, gazeteler, sosyal medya hesapları kullanılarak dış dünya ile diyaloglar şekillendiriliyor.

Bu doğru bir üslup değil. Yüz yüze, göz göze yapılan görüşmelerde ancak taraflar birbirlerinin gerçek duygularını ve niyetlerini anlayabilir.

Hamasi söylemlerle, sokak ağzıyla, amiyane terimlerle yapılan açıklamalar olsa olsa “tribünlere oynamak” anlamına gelir ki, bu da ülkemizin çağdaş dünyada değer kaybına yol açar.

Atatürk’ün “Yurt’ta barış, dünya’da barış” ilkesinden şaşmadan, bölge merkezli dış politika mutlaka ve acilen hayata geçirilmelidir.

Sınır komşularımızla sorunlarımızın aşılması için, her birinin üniter yapılarına ve rejimlerine saygı çerçevesinde Türkiye’nin çıkarlarını gözeterek sağlıklı ilişkiler kurulmalı ve örtülü savaş ortamından çıkılmalıdır.

Avrupa Birliği, kendi yapısı içinde bile tartışılıyor olsa da, hedefimiz AB’den öte çağdaş medeniyetler arasında yer alabilmek olmalıdır.

KKTC’nin bağımsızlığı ve toprak bütünlüğü, Kıbrıslı soydaşlarımızın yaşam güvencesi Türkiye Cumhuriyeti’nin tartışmasız garantörlüğündedir. Aksi düşünülemez.

DSP iktidarında; önceden olduğu gibi başta sınır komşularımız olmak üzere tüm dünya devletleriyle barışık, bu milletin asaletine, bu milletin inanç değerlerine bağlılığına saygı temelinde uluslararası diyaloglar geliştirilecektir.

KKTC’nin öncelikle dost ve müttefik devletler tarafından tanınması çalışmaları yoğunlaştırılacaktır.

SAĞLIK :

Sözde sağlık parasız dediler. Hastanelerde randevulu kuyruklar yanında, ilaç katkı payları ve muayene ücretleriyle Eczaneleri maliye veznesine çevirdiler. İnsanlar canından bezdirildi.

Doktorlar “karşıdan teşhis” yöntemiyle ancak başa çıkabiliyor.

İnsan yaşamı tamamen değersizleştirildi, kaderciliğe terk edildi.

DSP iktidarında; Sağlık, tamamen ve her branşta ücretsiz ve devletin takibinde yürütülecek.

İnsanlar doğduğu andan itibaren özgün bir sosyal güvenlik sistemine bağlanacak.

BÜYÜKŞEHİRLER ve GÖÇ :

İktidarlarının devamını sağlamak adına ve iktidara getirilişlerindeki şartlar çerçevesinde köyleri ve köylüyü, tarımı ve hayvancılığı yok edip insanları kentlere göçe zorladılar.

Kendi kendine yeten 7 ülkeden biriydik, saman’ı bile dışarıdan alır hale getirdiler.

Siyaseten hakimiyet kuramadıkları yörelerde seçimleri alabilmek için illerin sınırlarını belediye sınırı yaptılar, adına da “Bütünşehir” dediler.

Dağları, bayırları, meraları RANTÇILARIN insafına bıraktılar.

Yurdundan yuvasından, toprağından sılasından koparılan toplumu, insanlığından utanır duruma soktular.

DSP iktidarında; Köyler, meralar asıl sahiplerine.. köylülere geri verilecek, tarım ve hayvancılık sınırsız desteklenecek, çiftçi tarlaya girmeden ne ekeceğini, ne kadar ekeceğini ve kaça satacağını bilecek.

Çiftçinin yüzü gülecek !

ÖZGÜRLÜK ve BARIŞ KURULTAYI

Değerli arkadaşlar, sayın konuklar.

10. Kurultayımızın adını “Özgürlük ve Barış” koyduk. Sloganımız; “Yeniden İktdara!”

Özgürlük dedik; çünkü Türkiye devletiyle de milletiyle de toplumuyla da, bireysel ya da kurumsal yapılarıyla da “Özgür” değildir.

Gerek ekonomik, gerek siyasi, gerekse dış politikalarını oluştururken kendi özgün kuralları ve iradesi tahtında bir strateji uygulayabilme olanağı bulunmayan, mevcut siyasi iradesi dış mekanizmalarca tanzim edilmiş ve bir misyonu üstlenmiş partilerin blokajı altındaki devletin özgür bir devlet olduğundan söz edilemez.

Böyle bir devletin vatandaşı olarak, dış dünyada ticari ya da turistik seyahatlerinde istediği yere gidemeyen, gidebildiği ülkelerin giriş noktalarında üçüncü sınıf insan muamelesine maruz kalan bir milletin özgür olduğundan söz edilemez.

Mevcut iktidarın yanlışlarına demokratik tepkileriyle karşı duran örgütlü ya da örgütsüz toplum kesimlerine karşı acımasızca ve orantısız güç kullanımıyla karşılık verilen bir ülkede, toplumun özgür olduğundan söz edilemez.

Keza gerek bireysel özgürlüklerin yaşatılması, gerekse kurumsal yapıların işleyişleri açısından bakıldığında da bir özgürlükten söz etmek de olanaksızdır.

Şirketler, üniversiteler, gazeteler, televizyonlar ve hatta sosyal medya yapılanmaları, ancak ve ancak iktidarın izin verdiği ölçüde fonksiyonlarını yerine getirebiliyorlar.

İktidardaki hakim güç, OHAL dönemini bir fırsatçılığa çevirerek dilediği şirkete el koyuyor, dilediği okulu kapatıyor, dilediği üniversitenin yönetimini dilediği kişiye veriyor, kısacası anayasa-hukuk tanımadan “ancak benim izin verdiğim kadar özgür olabilirsiniz” anlayışıyla hareket ediyor.

Demokratik Sol Parti iktidarında; devletin, milletin, toplumun, bireylerin ve kurumların “mutlak özgürlüğü” hakim kılınacaktır. Onun için ÖZGÜRLÜK dedik !

Barış dedik; İçine düşürüldüğümüz ekonomik ve siyasi çıkmaz insanları birbirlerine düşman hale getirmiştir.

İşsizlik, pahalılık, yoksulluk, fukaralık beraberinde çaresizliği; çaresizlikte beraberinde şiddeti,  kavgaları, tacizleri, intiharları ve katliamları besler olmuştur.

Boşanmalar çığ gibi artmış, aile facialarının ardı arkası kesilmez olmuş, kardeş kardeşe, komşu komşuya hasım hale getirilmiştir.

15 sene öncesinde huzur içinde ilişkilerimizi sürdürdüğümüz komşu devletlerle ve hatta uzaktaki devletlerle neredeyse kanlı-bıçaklı hale gelmiş, Ülkemiz, Irak’la, Suriye ile adı konmamış bir savaşın ortasına düşürülmüştür. Bu manzara sonsuza kadar böyle gidemez!

Demokratik Sol Parti iktidarında; önce ekonomi düzeltilecek, önce ailede ve toplumda barış, beraberinde komşumuz ülkeler başta olmak üzere tüm dünya devletleriyle, tüm insanlığın huzur içinde bir dayanışma ortamını yaşayabilmesi için uğraş verilecektir.

Ve diyoruz ki; ÖZGÜRLÜK ve BARIŞ.. HEMEN!

Türkiye güçlü bir ülke. Türk halkı çalışkan ve üretken bir halk.

Yeter ki bu halka olanak tanınsın, yeter ki bu halka fırsat verilsin, yeter ki bu halka güvenilsin.

Yedi düvele meydan okumuş, on yılda onbeş milyon genç yaratmış, dünya devletlerini karşısında saygıyla duruşa geçirmiş bu millet hiç kuşku duyulmasın ki, Demokratik Sol’un ilk iktidarında;

Yeniden o günlerine dönecek, devlet “devlet gibi” yönetilecek, İnsanlar “insan gibi” yaşatılacak,

Çevre ve doğa, Allah’ın bize sunduğu şekliyle kullanılacak,

Türkiye topraklarında yaşayan tüm insanlar elemden kederden değil, sadece mutluluktan ağlayacak,

Sevgilerini dostluklarını haykıracak, gırtlakları patlayıncaya kadar özgürlük ve barış şarkılarıyla coşacak!

Demokratik Sol Parti’nin 10. Olağan Kurultayından tüm Türkiye’ye, tüm dünya’ya sesleniyorum:

Bu kongre bir dönüm noktasıdır!

Dünya’nın gelişmiş ülkelerine düşman değil, onlarla dünyayı yaşanası kılmaktır hedefimiz !

Açlığın, yoksulluğun, sefaletin ve esaretin sona erdiği bir dünya’da yaşamaktır hayalimiz !

Sadece Türkiye halkı’nın değil, tüm dünya halklarının mutluluğuna hizmettir idealimiz! 

Bu ideale inanan, bu idealin gerçekleşmesi yolunda kendisini sorumlu hisseden, gerçekten Tam Bağımsız Türkiye için elini taşın altına koyma iradesinde olan herkesi, yepyeni bir sayfada, tertemiz bir ortamda Demokratik Sol Parti saflarında birlikte omuz omuza yürümeye davet ediyorum!

Demokratik Sol’un emekçileri, halkçı, yurtsever kadroları bu kongrenin sonucunda Demokratik Sol Partiye sadece bir Genel Başkan değil, Türkiye halkına hayatını adamış bir BAŞBAKAN çıkaracaktır !

Yolumuz bahtımız açık olsun! Halkın takdiri üzerimize olsun! Allah yar ve yardımcımız olsun!

Değerli Demokratik Sol’cu kardeşlerim, Atatürk’ün izcileri, Ecevit’in yoldaşları cefakar yol arkadaşlarım Kongremiz hayırlı olsun!

YENİDEN İKTİDAR yolculuğumuz mübarek olsun! Sağolun.. varolun!

Kongrede daha sonra Çalışma, Gelir Gider, Tüzük Komisyonu, Politikalar Komisyonu raporları okundu, raporlar üzerine delegelerce yapılan konuşmalardan sonra Genel Merkez yönetim organlarının aklanması delegelerin oyuna sunuldu ve oy birliğiyle aklandılar.

Ardından seçimlere geçildi. 738 delegeden 516’sının katıldığı kurultayda 493 oy alan ÖNDER AKSAKAL yeniden DSP Genel Başkanlığına seçildi. Parti Meclisi’nin 70, Merkez Disiplin Kurulunun’da 9 üyesi aynı oyu alarak seçildi.

Sandık sonuçlarının açıklanmasından sonra yeniden söz alan AKSAKAL yaptığı “teşekkür” konuşmasında şunları söyledi:

“Değerli Demokratik Solcu kardeşlerim, yoldaşlarım.. biraz önce ben buraya yeniden gelirken çalınan müzik parçası çok da isabetli rast geldi. Sev Kardeşim şarkısıyla geldim, sevgi bizler için en önemli değerdir. Önce birbirimizi sevmeliyiz, biz bizi sevmezsek başkası neden sevsin ki? Bir kurultay yaşadık, inançla, heyecanla, coşkuyla. Parti organlarında çalışacak arkadaşlarımızın hepsi bu partiye gönül vermiş, ülke için bir şeyler yapma arzusunda olan insanlar. Bir bayrak yarışı gibi düşünmemiz gerekiyor bunu. Bugün ben varsam yarın bir başka arkadaşımızı, gencimizi buraya hazırlayabilmeliyiz, kendimizi güçlendirebilmeliyiz. Bana gösterdiğiniz güvene ve desteğe sonsuz teşekkür ederim. Hep birlikte çalışacağız, başaracağız. Yolumuz açık olsun.”

AKSAKAL teşekkür konuşmasında, Kongreyi selametle yöneten Divan Kuruluna, tartışmasız bir seçim gerçekleştiren İlçe Seçim Kurulu mensuplarına,  Salon ve çevrede geniş güvenlik önlemleri alarak huzurlu bir ortamda Kongre yapılmasını sağlayan emniyet güçlerine, kongre salonunun hazırlanmasında emeği geçen tüm partililere ve çalışanlara, 10. Olağan Kurultayın hazırlanmasında büyük özveri ile çalışan DSP Genel Merkez Yöneticisi ve çalışanlarına da ayrı ayrı teşekkür etti.

Demokratik Sol Parti, 10. Olağan Kurultayı “ÖZGÜRLÜK ve BARIŞ” temasıyla ve “YENİDEN İKTİDARA” sloganıyla Ankara’da toplandı. Kurultaya, kongresini yapana illerden gelen Kurultay Delegeleri ve partililerle, Ak Parti, CHP, HDP, SP, BBP, Vatan Partisi, çeşitli Sivil Toplum Kuruluşları’nın temsilcileri ile DSP önceki Genel Başkanları Zeki SEZER ve Dr. Masum TÜRKER de katıldı.

Slide 1 |img_3138  
Slide 2 | img_3181
Slide 3 | img_3194
Slide 4 | img_3218 
Slide 5 | img_3239 
Slide 6 | img_3253 
Slide 7 | img_3283 
Slide 8 | img_3328 
Slide 9 | img_3333 
Slide 10| img_3336
Slide 11 | img_3151
Slide 12 | img_3471 

    Başa dön tuşu