BültenGenel Başkanımızdan HaberlerVideolar

Genel Başkanımız Aksakal, TBMM’de Ekonomi ve Terörle Mücadeleyi Gündeme Getirdi.

Genel Başkanımız Sayın Önder Aksakal konuşmasında;

Bugün 05 Haziran Dünya Çevre Gününü kutluyoruz, gelecek nesillere daha temiz ve yaşanabilir bir dünya bırakmak için hepimizin çok çalışması ve gayret göstermesi gerekiyor.

Önceki gün Kayseri’de bir eğitim uçağının kaza kırıma uğraması neticesinde iki pilotumuz şehit oldu. Acımız büyük, şehitlerimize Allah’tan rahmet, acılı ailelerine ve aziz milletimize başsağlığı, sabır ve metanet diliyorum.

Bu arada aklımıza takılan bir konuyu sizlerle de paylaşmak ve ilgililerin dikkatine sunmak isterim. Küçük bir eğitim uçağında iki Pilot Albay neden bir aradaydı? İkisi de pilot ve üstelik Albay rütbesindeki askerlerimizin o küçük eğitim uçağında ne gibi bir görevleri olabilirdi?

Bu hususların da açıklığa kavuşturulmasının önemli olduğunu düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar,

12 Eylül darbecilerinin hazırladığı, ancak geçen zaman içerisinde her ne kadar darbeci zihniyet maddelerinin büyük çoğunluğu değiştirilmiş ise de esasen üzerinde darbenin ve darbecilerin kokusıı sinmiş Anayasamızın yeniden sivil bir irade tarafından, TBMM eliyle yeniden yazılması düşüncesi temelindeki süreç öyle görünüyor ki bundan sonraki gündemin ana konusu gibi işlenecek.

Bu konuda da her zaman olduğu gibi Demokratik Sol Parti olarak üzerimizdeki sorumluluğun farkında olarak lâik, demokratik, sosyal hukuk devleti ilkelerimizden, vatanı ve milletiyle bölünmez bir bütün olan Türkiye Cumhuriyeti’nin tam bağımsızlık hedefinden ayrılmadan katkılarımızı sunacağımızdan kimsenin tereddüttü olmamalıdır.

Fakat daha öncelikli sorunlarımızın olduğu gerçeğinden de uzaklaşmamalıyız.

Terörle mücadele ve hemen yanı başımızda oluşturulmaya çalışılan teröristan çabaları kadim Türk devletinin geleceğini tehdit eden en öneli konuların başında gelmektedir.

Terör sadece kırsalda ve komşularımızın topraklarında değil bugün aynı zamanda gazi Meclisimizin çatısı altında da faaliyetlerini aralıksız sürdürmektedir.

Dün Meclis Genel Kurulu salonunda yaşananlar birer ibret vesikasıdır.

Devletin kendisini ve halkını koruma refleksiyle oluşturduğu karar ve uygulamalara karşı PKK terör örgütünün siyasi militanları Meclis kürsüsünü işgal etmiş, Meclisin çalışmalarını açıkça sabote etmiş ve engellemiştir.

Emperyalizm gemi iyice azıya almıştır. Bugün Gazze’de yaşananları yarın bizim topraklarımıza yöneltmeye çalışanlara karşı uyanık olmak durumundayız.

Parlamento’daki PKK yandaşı bazı milletvekillerinin sahip oldukları demokratik statüyü kötüye kullanarak bir oldu-bitti yaratmalarına asla müsaade edilmemelidir.

Grup toplantılarında bol keseden milliyetçilik hamaseti yapıp, sonra da milletin meclisinde kürsü işgali eylemleriyle demokratik ortamı baltalamaya çalışanlara yönelik herhangi bir yaptırım ortaya konulmaması en hafif deyimiyle danışıklı dövüş algısını güçlendirir ki bu daha vahimdir.

Buradan Meclis Başkanımıza açık çağrıda bulunuyorum!

Dün yaşananlar asla ve asla tasvip edilemez, üzeri örtülemez, geçiştirilemez.

Yeni Anayasa yapılması sürecine “olumsuz yansır” anlayışıyla görmezden gelinemez, terör yandaşlarının inayetine muhtaç kalacak bir Anayasa’dan da bu millete hayır gelmez.

Kendilerini dağ başında zanneden bu eşkiyalar hakkında mutlak surette İçtüzük hükümlerine göre işlem başlatılmalı ve konu Türk adaletine havale edilmelidir.

Burası ne Kadıköy meydanı ne de İstiklal Caddesidir!

Burası halkın iradesinin tecelligâhı TBMM’dir. Buranın güvenliği ve güvenilirliği öncelikle Meclis Başkanından sorulur!

Değerli basın mensupları,

Ülkemizin en önemli gündem maddelerinin bir de bildiğiniz gibi ekonomide yaşananlar, halkın geçim sıkıntısı ve hayat pahalılığıdır.

Resmi verilere göre 2024 yılının ilk üç aylık döneminde yüzde 5.7 büyüme gerçekleştiği hususu herkesin malûmudur.

Ancak buna rağmen makro göstergelerdeki büyümenin serbest piyasada ve halk içinde çok hissedildiğini söyleyemeyiz.

Hükümet, ekonomideki başarıyı büyümeye endeksliyor ama, büyüme kompozisyonuna bakmıyoruz.

Büyüme inşaat ve ithalata dayalı tüketim ekonomisiyle, örneğin otomotiv ve sıcak paralarla oluşturuluyor. Şeffaf büyüme maalesef yok.

Ülke büyürken Kur Korumalı Mevduat gibi etkilerle bir zengin kesim varlığını artırıyor, halkın geneli ise yoksullaşıyor.

Şu unutulmamalıdır ki, büyümesi yüksek ülkelerde eğer halk fakirleşiyorsa bir ya da birkaç problem vardır. Nelerdir diye soracak olursanız;

  1. Yolsuzluk vardır,
  2. Açıklanan veriler doğru ve şeffaf değildir,
  3. Her ikisi de mevcuttur,
  4. Veya bilinmeyen başka bir sorun varsa ekonomi yönetimi bunu mutlaka ortaya çıkarmalı ve halka açıklamalıdır.

Enflasyon mu, büyüme mi dedik, biz büyümeyi tercih ettik ama yukarıda belirttiğimiz faktörlerden büyüme maalesef hormonlu bir büyüme halinde gelişti.

Denetim yok, şeffaflık yok, güven yok.

Bütün bunların yanında ise öngörürlülük ve denetim yetkisi de Mecliste değil.

Değerli basın mensupları,

Bakınız; 3 Haziran itibariyle Mayıs ayı enflasyonu TÜİK’in verilerine göre aylık yüzde 3.37, yıllık olarak da yüzde 75.45 olarak açıklandı.

ENAG ise aynı dönem için aylık 5.66, yıllık olarak da yüzde 82.20 olduğu bilgisini kamuoyuyla paylaştı.

İşçi ve BAĞ-KUR emeklileri ilk 5 ay sonunda yüzde 22.72, memur ve memur emeklileri de yüzde 17.38 maaş artışlarına hak kazandılar. Bu oranlara Haziran ayı enflasyonu da eklenecek.

Asıl pandomino o zaman kopacak, bu konudaki görüşlerimizi de önümüzdeki basın toplantılarında sizlere değerlendireceğiz.

Ülkemize yabancı ilgisinin artmasının en büyük sebebi, şu an dünyada en yüksek faizi veren ve bunun yanında yabancıya Türk Lirasının dövize karşı güçlü duracağı garantisi vermemizdir.

Bu strateji de esasen carry trade denilen sistemin uygulanmasıdır. Bu şekilde ortaya çıkacak verilerin ve manzaranın yalancı bir bahar oluşturacağını, bu sistemin 1993 – 1999 arası yıllarda uygulanan ve 05 Nisan 1994 yılındaki krizin tetikleyicisi olduğunu önceki açıklamamızda anlatmıştım.

Şu an kısaca yüksek faiz sabit kur yöntemi uygulanıyor. Hükümet bu şekilde “günü kurtarıyor” ama günün sonunda Kur Korumalı Mevduatta olduğu gibi burada da mali açıdan bir kamu yükü oluşacak ve bunu yine 86 milyon insanımız ödeyecek.

İki sene önce faiz sebep, enflasyon sonuçtur ısrarının ülkemizde yarattığı ekonomik krizi Hükümet yine carry trade sistemi üzerinden çözmeye çalışıyor.

Kamunun ihraç ettiği ürünün azlığından dolayı bu oluşacak faiz yükü doğal olarak ek vergilerle ve yükselen oranlarda vergilerle karşılanacak.

Yüksek faiz, sabit kur, üretilen malların maliyetlerindeki artış, üreticinin mutsuzluğu, zarar ifadeleri, nihai tüketiciye çok yüksek fiyat maliyetleriyle enflasyonun dışında bir hayat pahalılığı olarak etki etmektedir.

Görünen bu durum en büyük gelir kaynağımız olan döviz girişini de olumsuz etkileyecektir.

Oluşan sarmalla ilgili Maliye Bakanımızın Eylül 2023 yılında açıkladığı Orta Vadeli Programda önemli bir husus “Bankaların borç çevirme oranlarının artırılacağı” ifadesiydi.

CDS rakamlarımızın düşmesiyle bu oran artmış, Bankalarımız ödedikleri borcun 1.5 – 2.0 katı kadar borçlanma imkânına kavuşmuştur.

Enflasyonun yüksek olduğu bizim gibi ülkelerde yüksek büyüme rakamlarının oluşması bir tezattır.

Türkiye’de 2023 yılı hane halkı harcamaları 15.5 trilyon liradır.

Bunun yüzde 47’si kredi kartları harcamasıdır, yani kayıtlı harcamadır.

Yüzde 53’lük kısım ise yaklaşık 8.215 trilyondur ki, bunun tamamı nakit harcama olamayacağına göre ne kadarlık bölümü kayıt altındaki ekonomiye dahil edilmiştir?

Bu soruları dün Meclis Plan ve Bütçe Komisyonunda bir sunum yapan sayın Merkez Bankası Başkanına sordum, o an için bir yanıt vermedi, umarım en kısa zamanda bunun yanıtını da öğreniriz.

Dolayısıyla, zamanın da uygulama ve anlatım yanlışlığından rafa kaldırılan kambiyo kayıt sisteminin ne kadar önemli olduğu bugün karşımıza çıkıyor.

Biraz önce bahsettiğim, 2023 yılında halkın 15.5 trilyonluk harcaması, tüketim harcamalarının 2022 yılına göre yüzde 133 arttığını göstermektedir.

Bu durumda iki ihtimal akla geliyor.

Ya halk çok zenginleşmiştir ya da harcamalar yüzde 133 artarken adetsel artışlar bunun çok gerisindedir.

Bu durumda da TÜİK’in bize açıkladığı enflasyon verilerinin doğru olmadığını ve aslında uygulanan programın bize anlatıldığı gibi enflasyonla mücadele programı olmadığını gösterir.

Faiz artışıyla uygulanan para politikası, enflasyonla tek başına mücadele etmeye yetmez. O zaman şu konunun çözüme kavuşturulması gerekir.

2.2 trilyon liralık muafiyetler ve uygulanan istisnalar ile tahsil edilemeyen vergilerin akıbeti ne olacaktır? Buradan Maliye Bakanımıza soruyoruz.

Buradan elde edilecek varlıklarla bütçe açığı ciddi oranda kapanmaz mı?

Bunlar olmadan açıklanan servis ve lojman tasarrufuyla, kâğıtları arkalı önlü kullanma yöntemiyle büyük tasarruflar olmaz. Bu gibi pansuman tedbirler karşısında halk enflasyonla mücadele ettiğinize inanmaz ve her açıkladığınız güven endeksi bir önceki ayı aratır.

Açıklanan programın gördüğümüz en önemli özelliği yurtdışından gelen paraların garantiye alınması hususudur.

Eylül / Ekim 2024’e kadar Türk Lirası faizi enflasyondan da, döviz artış hızından da fazla olacak ve carry trade artacaktır.

Geçen hafta da söylediğimizi bir kez daha tekrarlamak isterim, carry trade yöntemi bir soygundur. Kur Korumalı Mevduat uygulamasından daha kötü sonuçlar doğurabilir. Bizden söylemesi.

Burada Maliye Bakanımız kur şoku dalgası yaşamadan swap kanallarını açıp, daha uzun vadeli girişi hedeflemelidir.

Tabii o durumda üretim sübvansiyonu uygulamasında tarım ve hayvancılık sektöründe adil ve akılcı kullanımının şart olduğu gerçeği de gözden uzak tutulmamalıdır.

Bütün bu öngörülerimiz ve düşüncelerimiz kapsamında olmak üzere Haziran/Temmuz/Ağustos ve Eylül’de geçen yılın bu aylardaki enflasyon rakamlarından dolayı baz etkisiyle enflasyon düşecek ama hayat pahalılığı hız kesmeyecektir.

Şu an küresel bir kriz ve bir kur şoku olmazsa yıllık enflasyonun yüzde 45 – 49 bandında gerçekleşeceğini düşündüğümüzü de paylaşmak isterim.

Bu duygu ve düşüncelerle bir kez daha hepinize teşekkürlerimi, en içten saygılarımı sunuyorum. Sağ olun, var olun.

Başa dön tuşu