Demokratik Sol Parti Genel Başkanı Sayın Önder AKSAKAL, DSP’nin resmi sosyal medya hesaplarından her Çarşamba basın açıklaması yapacağını duyurdu. 24 Şubat Çarşamba günü ilki yayınlanan basın toplantısında Aksakal, ülke ve dünya gündemini değerlendirdi. Aksakal açıklamasında; “Değerli Basın mensupları, Bundan böyle her hafta Çarşamba günleri, ülkemizde ve dünyada yaşanan gelişmelerin değerlendirmesini, Demokratik Sol Parti olarak görüş, düşünce ve önerilerimizi sizlerle buradan, sosyal medya mecralarından paylaşacağız. Ana akım medya yapılarının neredeyse tümüyle belli mekanizmaların kontrolüne ve denetimine girmiş olması, elbette bizlerin topluma ulaşma olanaklarını oldukça zorlaştırmaktadır. Hamasetin zirve yaptığı bu mecraları yönetenlerin sözde demokratlıkları, sözde özgür basın arayışları, sözde ilkeli yayıncılık anlayışları, sadece kendilerini ayakta tutan kesimlere biat duygularıyla sınırlı kalmadığı gibi, işlerine gelmeyen duruş sergileyenlere karşı acımasızca saldırmaları da ülkemizdeki demokrasinin bulunduğu seviyenin en çarpıcı göstergesidir. Ülke yönetiminde üç kez yer almayı başarmış ve birinde de 66 milletvekili ile tek başına iktidar olmuş bir siyasi misyonun temsilcileriyiz. Bu konuda hiç kimse bizden tevazu beklememelidir. Şunu çok iyi biliyoruz ki; siyaseten hangi başarıyı gösterirseniz gösterin, hangi yatırımları yaparsanız yapın, hangi sanayi hamlelerini hayata geçirirseniz geçirin, eğer vatandaşın çorbası kaynamıyorsa, eğer ocağı tütmüyorsa, eğer sabah kalktığında gideceği bir işi yoksa yaptığınız hiçbir şeyin anlamı yoktur. Hiçbir başarı insanın açlığının ve gelecek kaygısının önüne geçemez. Küresel sistemin ülkemiz, devletimiz ve milletimiz üzerinde kurguladığı stratejiler gerçekçi bir irdelemeye tabi tutulduğunda, büyük önder ATATÜRK’ün bizlere hedef gösterdiği “Tam Bağımsız Türkiye” idealine kendimizi kilitleyememişsek, geleceğimizin önüne konulmuş demir parmaklıkların kilidini kırabilmemiz mümkün olamayacaktır. Bize bir elbise giydirilmeye çalışılıyor. 2002 yılında biçilen bu elbiseyi diken terzi allayıp pullayarak tarif ettiği modeli üzerimizde denemeye kalktığında, bugün görüldü ki bu kıyafet bizim meşrebimize, bizim kültürümüze ve bizim kadim geleneklerimize uygun bir kıyafet olmaktan uzaktır. Bunu biz 20 yıldır anlatıyoruz. Ama, tanımlanan allı-pullu elbisenin hayaliyle geçen süre zarfında da bizden alabileceklerini aldıklarını, en sonunda elbisenin parası diye aslında evimizi-barkımızı alacaklarını anlayınca can havliyle durumu kurtarmanın derdine düşüp, geçmişe dönüp “nerede yanlış yaptık” sorusunun cevabını arar hale getirildik. Burada sıradan bir siyasetçi profilinde olmayacağım. Milletçe zararın neresinden dönersek kârdır anlayışıyla hareket etmek zorunda olduğumuzun bilincindeyim. Zira biz siyaseti Bülent ECEVİT’in rahle-i tedrisatında öğrendik. Bizim için kendimizden önce vatan, millet ve devlet gelir. Buradan öncelikle iktidar partisine ve sözcülerine seslenmek isterim; İcraatlarınızı anlatırken geçmişe dönük yapılan örneklemeleriniz elli – altmış yıl, seksen - yüz yıl öncesinin konularıyla kıyaslanmamalıdır. O derelerin altından çok sular geçti. Siz, iktidara geldiğiniz 19 yıl öncesinin üzerine ne koyduğunuzdan bahsedin ki vatandaş samimiyetinizi anlasın. 19 yıl öncesinde var olanlardan nelerin gittiğini de yeri geldiğinde konuşuruz ama meselâ, öğrencilere konuşurken “bizden önceki dönemlerde teksir kâğıtlarına basılan notlarla ders yapardık, kitap bulunmuyordu” derseniz, ya da vatandaşlara karşı konuşurken “bizden önce yol yoktu, internet yoktu, fotokopi yoktu, kadın hakları yoktu” derseniz hakikaten Allah’ın gücüne gider, sizden önce bu görevde olanlara haksızlık yapmış olursunuz. Bakın; “biz gelmeden okullarda 90 kişilik sınıflarda eğitim yapılıyordu” derseniz birisi çıkar size, “o ortamlar 1980 öncesinde bile kalmamıştı” der, mahcup olursunuz. Bunları, 2002 yılında devlet yönetimini size devreden partinin Genel Başkanı olarak söylüyorum. Dünyada yaşanan bilim ve teknolojinin ülkemiz insanının istifadesine sunulması konusunda yaptığınız icraatları öne çıkararak anlatmak daha anlamlı ve daha dürüstçe olur. Bugün, pandeminin ağır koşullarını toplumca hepimiz yaşamak zorunda kalıyoruz. Bu badireyi elbette ki kol kola, omuz omuza vererek birlik beraberlik içinde atlatacağız. Kavgadan, gerilimden beslenen bir siyaset anlayışı yerine sevgi dilini hakim kılarak, hukuk düzenini güçlendirecek stratejilerle topluma hep birlikte hizmet etmeliyiz. Toplumsal gerilimi düşürmek ve siyaset kurumunun dilini normale döndürme mecburiyeti, olmazsa olmazımızdır. Başta ana muhalefet olmak üzere parlamentoda yer alan partilere de, salt iktidar karşıtlığını beslemek adına gündem oluşturma alışkanlığından vazgeçiniz diyorum. Eğer demokrasiye inancınızda bir samimiyetsizlik yoksa, halkın oylarıyla oluşturulmuş bir Anayasal zeminde, içimize sinmese de bazı karar ve uygulamaların yanlışlığını halkın ayağına giderek anlatmak ve bir sonraki seçimde gerekli ve yeterli halk desteğini yaratarak olumsuzlukları düzeltmekten başka bir yol olmadığını kabullenmelisiniz. Demokrasi böyle bir şey. Bu anlayış hayata geçirilemezse, dün “damadı gönder, ekonomi düzelsin” diye gündem yaratırken, bugün damat gönderildikten sonra “damat nerede, hep beraber bulalım” arayışına girersiniz ve ekonomide düzelmenin bu yolla olmayacağı geçeğiyle yüzleşmek zorunda kalırsınız. Evet, bugün en büyük sorunumuz ekonomideki darboğazdır. Hiç kimse kimseyi kandırmasın. Üretimsizlik, işsizlik, terörle mücadele, pandemi koşulların yarattığı zorluklar hareket alanımızı daraltıyor ancak, her şey süt limanmış gibi davranmak, gerçekçilikten uzak yorumlarla olayları egzajere etmek de doğru değildir. Bakınız; örneğin hepimiz biliyoruz ki, turizm gelirleri cari açık düzenini doğrudan etkileyen en önemli girdilerin başında gelir. 2021 yılı Ocak ayı itibariyle bir önceki yılın aynı dönemine kıyasla bu gelirlerde yüzde 77,5 gerilemenin olduğunu görmezden gelirsek, önümüzdeki sürecin ne denli sıkıntılı geçebileceğinin farkında olmadığımız anlamı çıkar. Bir taraftan ekonomik savaş, bir taraftan dört yanımızda kurgulanan derin diplomatik sorunlar, diğer taraftan 40 yıldır başımıza musallat edilen PKK terör yapısıyla mücadele, hem devleti hem de milleti yormaktadır. İşte bunun için siyaset kurumunu makul ve mantıklı bir düzlemde, verimli bir şekilde çalıştırmak zorundayız. Bize bizden başka dost yoktur! Türkün Türk’ten başka dostu da yoktur! Devlet, içeride ve dışarıda süregiden azgın terör yapılarıyla ve onların hamilerinin, Kıbrıs’ta, Doğu Akdeniz’de, Ege’de ve Azerbaycan’da yürüttüğü diplomatik saldırılarıyla mücadele ederken diğer taraftan da, AB ülkelerinin bağımsızlığımız üzerine kurguladıkları sözde demokrasicilik oyunlarına muhatap olmak işin tuzu biberidir. Bunu hep birlikte görmek durumundayız. Bu kumpas stratejilerine, dış düşmanlara karşı siyasetin bütün aktörlerinin ve kurumlarının birlik beraberlik görüntüsü vermesi gerektiğini burada özellikle vurgulamak isterim. Uluslararası ilişkilerde elbette ki sınırsız dostluk veya sonsuz düşmanlık gibi bir anlayış yoktur. Ülkelerin milli çıkarları vardır. Bu her şeyin önünde gelir. Dünya’da hiçbir millet bizim düşmanımız değildir ama o devletlerin yönetimlerinin Türk yurdu üzerindeki hevesleri ve emelleri bizim politikalarımızın temel gerekçelerini oluşturur. O halde, ekonomi ve sosyal politikalar konusunda her türlü mücadeleyi işin doğasına uygun şeklide yürütelim. Ancak vatanı ve milletiyle bölünmez bir bütün olan Türk vatanını ve Türkiye Cumhuriyeti devletini her türlü rekabetin dışında duygularla koruyup kollamak, esirgemek zorundayız. Değerli basın mensupları, Sizlerin de yakından takip ettiği gibi sayın Cumhurbaşkanı geçtiğimiz yılın son aylarında Ekonomi’de ve Hukuk’ta Reform ihtiyacından söz etmişti. Bunun üzerine Demokratik Sol Parti olarak hazırlamış olduğumuz Öneriler çalışmamızı Cumhurbaşkanı ve TBMM Başkanı başta olmak üzere HDP dışındaki Mecliste temsil edilen partilere götürmüştük. Her ne kadar bugüne kadar bu konuda bir çalışma yapıldığına dair veriler ortaya konulamadı ise de, özellikle ve öncelikle 2017 referandumu ile ortadan kaldırılan kuvvetler ayrılığı ilkesini güçlendirecek ve TBMM’nin denge ve denetim mekanizmalarının yeniden vücut bulduğu değişiklikleri içeren bir çalışmanın parlamentoya getirilmesi en büyük arzumuzdur. Bütün bu beklentilerin yanında tabii ki güncel yaşam da beklemiyor ve hayat devam ediyor. Covid-19 pandemisinin yarattığı zorunlu koşulların gölgesinde ekonomiden sağlığa, eğitimden sosyal yaşama kadar birçok alanda bunalıma sürüklenen bir toplum yapısıyla karşı karşıyayız. Zaman geçirmeden bu olumsuzlukların giderilmesi öncelikle hükümetin sorumluluğundadır.