DSP Genel Başkanı Önder Aksakal, TBMM’de düzenlediği basın toplantısında; HDP’li vekillerin Kuzey Irak’ta Barzani ve Talabani aileleriyle bir araya geldiklerini, bu görüşmelerinin amacının belirsiz olduğunu, görüşmelerin İmralı’daki temaslarla bağlantılı olabileceğine vurgu yaptı. HÜDAPAR’ın çalıştay bildirgesindeki “Kürt meselesi yüz yıldır çözüm beklemektedir” ifadesin eleştiren Aksakal, Türkiye’de kimlik sorunu bulunmadığını ve hiçbir zamanda olmadığı belirtti. TÜSİAD’ın devlet politikalarına yön verme çabalarını eleştiren Aksakal, bu kuruluşun 12 Mart askeri darbesinden 20 gün sonra kurulduğunu ve darbeci vesayeti kendilerine kalkan olarak kullanarak küresel egemen sistemle kol kola yürümeyi sevdiğini ve geçmişte Bülent Ecevit'in emperyalist telkinlere karşı olumsuz yanıtları karşısında Ecevit’i istifaya zorladıklarını vurguladı. ABD'nin küresel kontrollerine değinen Aksakal, Büyük Ortadoğu Projesi'nin yeni bir aşamaya geçmesi ve küresel güçlerin Türkiye üzerindeki hesaplarının olduğunu söyledi ve yaşanan gelişmeleri emperyalist bir senaryonun parçası olarak nitelendirdi. Ege’deki bu depremlerin teknik müdahalelerle oluştuğuna dikkat çekti. Çanakkale Savaşı’nın yıl dönümünü hatırlatarak Türkiye’nin emperyalist güçlere boyun eğmeyeceğini ve ülkenin bütünlüğünün korunacağını ifade etti.
Genel Başkanımız Önder Aksakal, TBMM’de düzenlediği basın toplantısında; "HDP’lilerden oluşan ve “İmralı Heyeti” olarak adlandırılan bir kısım Milletvekili bu kez de Kuzey Irak Kürt Yönetimi temsilcileriyle görüşmeler yapmak üzere Irak’a gittiler ve orada Barzani ailesinden, Talabani ailesinden kişilerle bir araya geldiler.
Konu itibariyle görüştükleri bu kişilerin ne gibi etkili konumları ve “Terörsüz bir Türkiye” çalışmasında ne gibi bir misyonları vardır bilmiyoruz ama olayın bu kısmındaki gelişmelerin bir muamma olduğu gözleniyor.
Zira sözüm ona kendilerince yeni bir “barış” süreci kovalayanlar, Türkiye ile bir sorunu olmayan Kuzey Irak’lı yöneticilerle neyi paylaşmış olabilirler?
Onarın bu süreçteki rolleri hangi düzeyde olabilir? Çünkü en bariz şekliyle konunun tarafı değiller.
Bizim gördüğümüz ve anladığımız kadarıyla muhtemelen, İmralı’da gerçekleşen görüşmelerin detaylı ve yüz yüze bir şekilde PKK’nın görevlendirdiği elemanlara aktarılması için bu ziyaretlerin planlandığı akıllara geliyor.
Kuzey Irak’ta resmi kurullar ve kişilerle gerçekleşen hal-hatır sorma görüşmelerinden arta kalan zaman diliminde Kandil’e gidecek kadar gemi azıya aldıklarını sanmıyoruz.
Tarih bunları da günü geldiğinde ortaya koyacaktır.
Fakat şu bilinmelidir ki; bu topraklar üzerinde hesabı olanlarla kendi ham hayallerini gerçekleştirme gafletinde olanlara asil Türk milleti asla izin vermeyecektir.
Kısacası bu terör yapıları ya bitecek ya da bitirilecektir!
Değerli basın mensupları,
PKK’nın yüce Meclis çatısı altındaki siyasi ayağı HDP’nin ortaya sürdüğü iddia, görüş ve beklentilerin neredeyse bire bir aynı söylemlerini geçtiğimiz günlerde yine bu Meclis çatısı altında siyaset yapan bir parti’nin yani Hür Dava Partisi HÜDAPAR’ın Diyarbakır’da düzenlediği bir çalıştayın sonuç bildirgesinde vücut bulduğuna tanık olduk.
Şu kadarını sözlerimin başında söylemeliyim ki, İtalyan Filozof Giordano Bruno’nun dediği gibi “gömleğin ilk düğmesini yanlış iliklerseniz diğerleri de yanlış gider.
Söz konusu 15 maddelik bu bildirinin daha ilk maddesinde “Kürt meselesi yüz yıldır çözüm beklemektedir.” dedikten sonra, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde ülkenin bir bölümünü sözde “Kürdistan” olarak tanımladıktan sonra bizim nezdimizde diğer maddelerin hiçbir kıymet-i harbiyesi yoktur.
Zira bu ülkenin 783.562 km coğrafyasının her bir noktasında her kimlikten insanlar yaşamaktadır, geçimlerini sağlamaktadır, belki de kendilerini Kürt olarak tanımlayan yurttaşların büyük çoğunluğu batı illerinde yerleşmiş, herkes birbirinde kız almış, oğlan vermiş, deyimi yerindeyse et – tırnak misali kaynaşmışlardır. Tarih boyunca insanlarımız arasında ve devletimiz nezdinde bir kimlik sorunu yoktur ve hiçbir dönemde de olmamıştır.
Bu ağız ayrılıkçı stratejileri kurgulayanların ağzıyla aynı ağızdır.
Yüzlerce yıl feodal ağaların köleliğine ses çıkaramayan bir toplumu ulusal kurtuluş savaşıyla tebaa olmaktan kurtarıp “birey” yapan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e her gün iki rekat namaz kılarak teşekkür edeceklerine, sözde Kürt meselesinin temelinde “Kemalist ideoloji yatıyor” demek öncelikle kendi geçmişini inkar etmektir, mensubu olduğu devlete açıkça ihanettir.
Yurdun her karış toprağını emperyalist işgalden kurtarıp yeniden vatan yapan, bu başarılarının karşısında tüm dünyanın saygı duyduğu, önünde eğildiği Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu ve bizlere emanet ettiği Cumhuriyeti yıkmak için İngiliz destekli isyan hareketi başlatan Şeyh Sait gibi hainler için devletten özür beklemek de en hafif deyimiyle olsa olsa hadsizliğin nirvanasıdır.
Sözde bildirgenin diğer maddelerinde yer alan saçmalık düzeyindeki ifadelerin bölücü PKK terör örgütünün ve onun siyasi ayağı HDP’lilerin söylemlerinden milim farkının olmaması esasen HDP ile HÜDAPAR’ın aynı çanaktan yemek yediklerini gösterir ki kadim Türk devleti bunun da gereğini mutlaka yapar ve yapmalıdır.
Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına “Türk Milleti” denir. Bunun dışında bir arayışın payandası olanlar zaten bu asil milletin bir parçası olarak da değer bulmayacaktır.
Anayasamızın ilk 4 maddesini hedeflerine koyanlar, demokratik, lâik, sosyal hukuk devletinden dahası Türk Bayrağının isminden rahatsızlık duyanlar çok iyi bilmelidir ki, Cumhuriyet ilelebet payidar kalacak, aksini hayal edenler ise uşaklığına soyundukları emperyalizmin paçavraları altında diledikleri yerde istedikleri kadar rahat edebilirler.
Demokratik Sol Parti, lâik Cumhuriyetin değerlerine ve Atatürk’ün ilkelerine sıkı sıkıya bağlı duruşuyla her türlü emperyalist projeye, onların maşalarına karşı kararlı mücadelesini sürdürecektir.
Değerli basın mensupları,
HDP’lilerin Kuzey Irak ziyareti, HÜDAPAR’ın sözde “Kürt Meselesine İnsani Çözüm Çalıştayı” bildirgesi ile İngiliz The Economist’in ve TÜSİAD’ın Türk devletine ayar verme girişimlerinin aynı tarihlere rastlaması bir tesadüfe bağlanmamalıdır.
TÜSİAD denilen “patronlar kulübü” deyimi yerindeyse tuzu kuruların bir araya geldiği, gerek uluslararası ilişkilerle gerekse devletin her türlü imkânları kullanılarak elde edilmiş “mutluluğun” oluşturduğu bir kuruluştur.
Bunlar küresel egemen sistemle kol kola yürümeyi çok severler.
Bunlar için halk, tamamen bir teferruattan ibarettir. Bunlardaki anlayış “paranın sahibi benim, ben ne dersem o olur.” anlayışıdır.
Bunlar oligarşinin temel unsurlarıdır ve vesayet odaklarının bir numaralı destekçileridir.
Bunlar için maddi – manevi her değer, kendi çıkarları ve gelecekleri için kullanılmaya müsaittir.
Bunlar, 12 Mart 1971 askeri darbesinden hemen 20 gün sonra kurulmuş, darbeci vesayeti kendilerine kalkan olarak kullanıp sömürü düzenlerinin “güven” içinde sürmesini sağlayan kuruluştur.
Her ne kadar günümüzde bunlara Sivil Toplum Kuruluşu yani “STK” deniliyorsa da bunlar kelimenin tam anlamıyla “SAK”tır. Yani Sivil Azınlık Kuruluşudur.
Bunlar, Amerika’nın ne zaman çıkarları bozulsa o gün devreye girerler, mevcut iktidarı sözde hizaya getirmek için ellerindeki her türlü olanağı kullanırlar.
Biz DSP olarak bunları 1979 yılından beri biliriz.
O zaman Amerika’nın çocuklarının gerçekleştirdiği 12 Mart Muhtırasıyla istifaya zorlanan Demirel Hükümeti’nin yerine, CHP’den istifa ettirilerek Başbakan yapılan 1.nci Nihat Erim Hükümeti eliyle Türk çiftçisinin Haşhaş ekimine yasak getirilmişti.
Darbecilerin isteğiyle CHP’den istifa ettirilerek Hükümet kurdurulmasına sessiz kalan İsmet İnönü’ye karşı bayrak açan ECEVİT, bu duruşu karşılığında CHP’ye Genel Başkan olmuş, Demokratik Sol politikaları o günden itibaren hayata geçirmeye başlamıştı.
Bu çıkışın ardından 1974 yılında yeniden iktidara gelen Bülent Ecevit Amerika’nın karşı çıkmasına rağmen hem haşhaş ekim yasağını kaldırmış, hem de 20 Temmuz Kıbrıs Barış Harekâtı ile Kıbrıslı soydaşlarımızı özgürlüğe kavuşturmuştu.
Tabii Amerika bunları kara kaplı defterine kaydetmişti.
1978 yılında yeniden Başbakan olan Bülent Ecevit, kendisine yapılan emperyalist telkinlere olumsuz yanıtlar verince işte bu ağalar “Gerçekçi Çıkış Yolu”, “Ulus Bekliyor”, “Yokluğu Paylaşmak mı, Bolluğu Sağlamak mı?” ve “Refahın ve hürriyetlerin düşmanı Enflasyon” başlıklı arka arkaya dört kez tam sayfa gazete ilanları vermek suretiyle Ecevit’i istifaya zorlamışlardır.
Ne gariptir ki, aslında bir utanç tablosu olan bu ilanlar bugün olmuş hala daha TÜSİAD’ın resmi internet sitesinde yer almaktadır.
Siz bakmayın bunların enflasyonu düşman olarak görmelerine.
Bunlar sermayelerinin büyük bölümünü enflasyonist politikalar sonucunda sahibi oldukları dolar yığınlarının değerini katlamasıyla servetlerine servet katmışlar, fakir halkın daha da fakirleşmesi karşısında ellerini ovuşturarak İstanbul’da boğazın kenarındaki yalılarında kadeh tokuşturmuşlardır.
Hampadan para kazanmak daha kolay olduğu için kendilerini riskli yatırımlardan uzak tutmuşlardır.
Onlar için montajcılık, distribütörlük, toprak ağalığı yeterli olmuştur ve asla ağır sanayi, savunma sanayii işlerine de bulaşmamışlardır.
Bu yüzden son zamanlarda hızla gelişen savunma sanayii yatırımlarına, İHA’lara, SİHA’lara, KAAN’lara, HÜRKUŞ’lara karşı mesafelidirler.
Onlar için Uçak Gemisi yapmak sadece hayalden ibarettir.
İşte tam da bu yüzden, tıpkı ECEVİT hükümetini devirdikleri gibi, bugün kendilerinin yörüngesine girmeyen Recep Tayyip ERDOĞAN’ı devirme gayreti içindedirler.
Tabii bu hesap tutmayacaktır. Askeri vesayet dönemleri geride kaldığı gibi artık Türk Silahlı Kuvvetlerinde “Amerika’nın çocukları” da kalmamıştır.
Bu arada bir hususa daha değinmek isterim, tüm bu yaşananların olduğu ortamda kasıtlı ya da salakça ortaya konulan söylemleri sebebiyle bazı isimleri tutuklamak gibi uygulamalar ve tasarruflar, üzerimizde hesapları olanların amacına hizmet eder düzeylerde seyretmektedir.
Buradan Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a hatırlatmak isterim; yakınınızda size “şirin” görünmeye çalışanlar, esasen kendi güçlerini sağlam tutmak amacıyla bu gibi bir takım telkinlerde bulunuyor olabilirler.
Küçük taşlardan yararlanmaya kalkışmak, büyük taşların hedefi olmanın zeminini yaratır!
Hiç kimse sorgulanamaz değildir ancak her suçun karşılığı da tutuklu yargılamayı gerektirmez. Sadece çapı beş kuruş etmeyenlere hak etmedikleri payelerin sahibi olmalarını sağlar. Bizden söylemesi.
Değerli basın mensupları,
ABD Başkanı Trump’ın 20 Ocak’ta yemin ederek göreve başlamasından sonra hızla gelişen bu süreç, belli ki aynı merkezden planlanarak yürürlüğe konulmaktadır.
Dikkat edilecek olursa, ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi yeni bir boyuta evrilmiş, kendilerince “dünyanın tümüne hâkimiyet kuracak” niteliğe bürünmüştür.
Bu çılgınca bir çıkıştır, ikinci dünya savaşı öncesi Hitler’in hayallerinden kat be kat fazlasıdır.
Tüm dünyada süren ağır ekonomik koşulların bugün geldiği nokta 1929 ekonomik buhran dönemini anımsatmakta, bilim ve teknolojinin olanakları çerçevesinde sürmekte olan üçüncü paylaşım savaşı korkarım ki yerini göğüs göğüse çarpışmalara bırakma eğilimindedir.
Böyle bir manzarayı hiç kimse yaşamak istemez. Fakat gemi azıya almış olan küresel emperyalizm, elinde bulundurduğu her türlü teknik sistemleri kullanma amacı ve gayretindedir.
Bakınız; bugüne kadar beraber oldukları Avrupa devletlerini dahi yok sayacak düzeye gelmiş olan ABD, yeni bir yapılanmanın senaryosunu yazma peşindedir.
Hemen her gün Ege denizinde yaşanan 5,0 ve üzeri büyüklükteki depremlerin doğal süreçler sonucunda değil de bir takım teknik müdahalelerle oluştuğu algısı tüm dünyada yankı uyandırmaktayken, kalleşçe yıkımlarla karşı karşıya kalabilecek ülkelerin içine düşebilecekleri badireleri düşünmek bile istemeyiz.
Başta Amerika olmak üzere herkes aklını başına almalıdır!
Bugün 19 Şubat ve 1915 yılında Çanakkale Savaşının başladığı gündür bugün.
Çanakkale’de destan yazan bu milletin asil evlatları gerektiğinde aynı tarihi yeniden yazmaktan asla geri durmayacaklardır.
Bu vesileyle 110 yıl önce yaşadıklarını unutanlara bunu önemle ve özellikle hatırlatmak isterim.
Çanakkale savaşında vatan uğruna şehit düşen, gazi olarak kalıp daha sonra ebediyete irtihal eden tüm kahramanlara, başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere Allahtan rahmet diliyorum. Mekânları cennet olsun.
Şehitlerin kanlarıyla sulanarak vatan yapılmış bu topraklar, üç-beş çapulcu terörist emperyalist uşağının ve servetlerine servet katan işbirlikçi bezigânların inayetine teslim edilmeyecektir. Herkes bunu böyle bilsin" ifadelerini kullandı.