Genel Başkanımız Sayın Önder Aksakal, TBMM’de düzenlediği basın toplantısında; Ramazan ayının hayırlı olmasını dileyerek, Edip Akbayram’ın vefatından duyduğu üzüntüyü dile getirdi ve sanatçının toplumsal duyarlılığına katkılarının unutulmayacağını belirtti. Dünya Emekçi Kadınlar Günü’ne de değinen Aksakal; DSP’nin kadınlarımızın bireysel ve toplumsal sorunlarının, sıkıntılarının giderilmesini desteklediğini vurguladı. Son haftalarda yaşanan siyasi gelişmelerle ilgili değerlendirmelerde bulunan Aksakal, 12 Eylül darbecilerinin terör örgütü kurma çabalarına dikkat çekti. Örgütün silah bırakması gerektiğini ancak yapılan ateşkes ve barış çağrılarının geçerli olmadığını belirtti. HDP'nin terör örgütü PKK’yı desteklemeye devam etmesi halinde, partinin de sorumluluk taşıyacağını belirtti. HDP'nin, PKK'nın bir terör örgütü olduğunu açıkça kabul etmesi gerektiğini vurgulayan Aksakal, bu konuda net bir tutum sergilenmesini istedi. Amerika’nın Orta Doğu ve Ukrayna politikalarını eleştirerek Türkiye’nin emperyalist oyunlara karşı dikkatli olması gerektiğini ifade etti.
Genel Başkanımız Önder Aksakal, TBMM’de düzenlediği basın toplantısında; "Sözlerime başlarken, içinde bulunduğumuz onbir ayın sultanı mübarek Ramazan ayının tüm inananlara, islâm alemine ve insanlığa hayırlı olmasını, bu ayda yapılacak tüm ibadetlerin, hayır ve hasenatın Allah katında kabulünü, mazlum halkların içine sürüklendiği açlık, sefalet, savaş, kan ve gözyaşı ortamının sonlanmasına vesile olmasını diliyorum.
Önceki gün Türk pop ve protest müziğinin usta sanatçısı Edip Akbayram’ı da kaybettik. Bir dönemin toplumsal reflekslerinin oluşmasına ve gelişmesine katkı koyan ekolün önemli temsilcilerinden biriydi.
Sinop Cezaevinden firar eden bir mahkûma ithafen yazılan “Eşkıya dünyaya hükümdar olmaz!” dizelerine müziğiyle hayat vermiş sanatçılardan biri olarak, Aldırma gönül aldırma, Hasretinle yandı gönül, Hakim bey gibi şarkıları dillerden düşmeyen Edip Akbayram, sonsuza kadar ezilenlerin ve emekçilerin gönlündeki yerini koruyacaktır.
Dün sevenlerinin katılımıyla düzenlenen törenlerle ebedi istirahatgâhına uğurladığımız Edip Akbayram’a Allah rahmetiyle muamele eylesin, mekânı cennet olsun, başta ailesi olmak üzere yakınlarına, sevenlerine başsağlığı, sabır ve metanet diliyorum.
Değerli arkadaşlar,
Üç gün sonra Dünya Emekçi Kadınlar Gününü de hep birlikte kutlayacağız.
Demokratik Sol Parti olarak gerek iktidarlarda bulunduğumuz dönemlerde gerekse yerel yönetimlerimizde kadınlarımızı her zaman önceledik, onların bireysel ve toplumsal sorunlarının, sıkıntılarının giderilmesi, ortadan kaldırılması doğrultusunda hep çalıştık, çalışmaya devam ediyoruz.
Başta burada, gazi Meclisimizin kutsal çatısı altında bulunan, her meslekten ve görevden emekçi kadınlarımız olmak üzere tüm emekçi kadınlarımızın hak mücadelesi gününü bir kez daha yürekten kutluyorum.
Değerli basın mensupları,
Son bir haftadır yaşanan siyasi gelişmeler, Cumhuriyet tarihimiz içerisinde gerçekleşen en önemli dönemlerden biri olarak değerlendirilmelidir.
“Amerika’nın çocukları” olan 12 Eylül darbecileri Generallerin darbeden önce oluşturdukları bir terör örgütü, kuruluşundan 46 yıl sonra kendini lağvetme sürecine girmiştir. Ya da en azından öyle olacağını umuyoruz.
12 Eylül darbecilerinden başlayan bir sürece özellikle işaret ediyorum, zira 1979 yılı öncesinde de var olan sosyalist sol fraksiyonlar içinde, birçoğunda Kürt kökenli gençlerin yer aldığı yapılanmalar da faşist dikta tarafından tasfiye edilerek bunların yerine kendi organizasyonları olan PKK güçlendirilmişti.
Amaç belliydi, çok net ve açıktı. Bu faşist cuntacıların ağababaları, yani İngiltere, ABD ve bazı Avrupa ülkeleri, Ortadoğu ve Anadolu topraklarını da içine alan bir bölgede kendilerine yeni bir uydu devlet yaratma amacındaydılar.
Bu projelerini gerçekleştirebilmek için, hedeflerindeki ülkelerde ekonomik ve toplumsal istikrarı bozacak silahlı yapılar kurulması gerekiyordu.
Bu amaçla İran’da PJAK, Suriye’de DEAŞ/YPG/PYD ve Türkiye’de PKK’yı yarattılar.
Türkiye’de PKK olarak1983 yılında Eruh baskını ile ilk saldırısını gerçekleştirerek terör faaliyetlerine başladılar, 40 binden fazla insanımızın, 4 trilyon dolar maddi kaynağımızın yok edilmesine sebep oldular.
Emperyalist devletlerin bu girişimi sadece 1983’le sınırlı değildi.
Bunu, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu ve “Tam Bağımsız Türkiye” hedefini şiar edinmiş lâik, demokratik Türkiye Cumhuriyeti’nin yıkılması amacıyla, kuruluşunun ilk yıllarında doğu ve güneydoğu bölgemizde, Said-i Nursi ve Şeyh Said isyanlarını da organize ederek denediler fakat başaramadılar.
İmralı sakini “bebek katili” de güncel çağrısında bu konuya dikkat çekme ihtiyacı hissetmiş olmalı ki; “Cumhuriyet tarihinin en uzun ve kapsamlı isyan ve şiddet hareketi olan PKK’nin..” diyerek misyonlarını tarif etmiş, “şiddet hareketi” tanımıyla PKK’nın bir terör örgütü olduğunu itiraf etmiş ve yüce Türk adaletinin kendisine verdiği cezayı resmen kendisi de onaylamıştır!
Kan ve gözyaşıyla geçen 46 yılın sonunda bireysel nedamete ermiş bir isyancı ve terör suçu hükümlüsü sıfatıyla başında olduğu örgütün silahları bırakmasını ve kendini feshetmesini istemiştir.
Burada bir görev ve sorumluluk da TBMM’ndeki siyasi ayağı HDP/DEM’e düşmektedir.
Örgütün kurucusunun itirafları ve kabulleri kapsamında zaman geçirmeden kendilerinin de PKK’nın bir terör örgütü olduğunu ilân etmeleri, gerçekten arayışı içindelerse demokratik siyasetin zeminine katkı sağlayacaktır.
Cumartesi günü sabahı itibariyle terör örgütünün Kandil Karargâhından yapılan açıklamada “Çağrının içeriğine olduğu gibi katılıyoruz ve kendi cephemizden çağrının gereklerine uyacağımızı ve uygulayacağımızı belirtiyoruz. Bugünden geçerli olmak üzere ateşkes ilan ediyoruz” şeklinde niyeti ve hedefi konusunda şüpheler uyandıran bir metin paylaşılmıştır.
Hatta, sözde PKK Kongresinin toplantısına İmralı sakini “bebek katilinin” başkanlık etmesi şartını dahi ileri sürülebilmişlerdir.
Kandil’deki teröristlerin bu açıklamasından çıkan en basit sonuç şudur ki; HDP/DEM heyeti tarafından hem Kürtçe hem Türkçe olarak okunan metnin bir de İngilizce olarak okunmasının düşünülmemiş olması nedeniyle, terör örgütü ağababalarının, açıklamanın tercümesini doğru yapamamış oldukları ortaya çıkmıştır.
“Ateşkes ilânı” yapıyorlarmış!
Değerli basın mensupları,
Pişkinliğin ve kurnazlığın boyutlarına bakar mısınız?
Türkiye Cumhuriyeti devleti, Sayın Cumhurbaşkanımızın ağzından net bir şekilde sadece PKK değil, PYD/YPG/HDG dahil tüm KCK unsurlarının “kayıtsız şartsız silahlarını bırakmaları..” gerektiğini ortaya koymuş ve bu süreç bunun üzerine kurgulanmış, sonucunda da İmralı’da cezasını çeken elebaşılarının “PKK ömrünü tamamladı, tüm gruplar silah bırakmalı ve PKK kendini feshetmelidir.” çağrısını anlamamış gibi sadece sözde “ateşkes” ilânına kalkışması komedinin son sahnesidir.
Adama sormuşlar “adın ne?” adam da demiş ki “Mülayim.” “Sert olsan ne yazar!
Son günlerde bir “barış” teranesi tutturulmuş gidiyor.
Bu topraklar üzerinde binlerce yıldır kader birliği yapmış her kökenden insanlar ne zaman kavga etmişler, küsmüşler de barış ihtiyacında olsunlar?
40 yıl önce ilk kurşunu sıkarak terör hareketini yani elebaşının deyimiyle, “Cumhuriyet tarihinin en uzun ve kapsamlı isyan ve şiddet hareketini” başlatan asilerle, teröristlerle barış olur mu?
PKK terör örgütünün bugünden tezi yok derhal yapacağı hareket mahiyetindeki bütün teröristlerin elinden silahları, belirlenecek bir alanda toplayıp ya teslim etmek ya da dünyanın gözü önünde imha etmektir.
Ondan sonra eli kanlı katillerini de Türkiye’deki ailesi yanına dönmek isteyenleri devletimizin adaletine, istemeyenleri de kaderlerine teslim etmektir.
Bunun başka bir yolu kalmamıştır!
Daha önce de paylaştığım için bir kez daha belirtmek isterim ki; İmralı sakini terörist elebaşı silahların bırakılması çağrısını sadece PKK’ya yönelik yapmış, silahların hangi yöntemlerle bırakılması gerektiğini belirtmemiş ve PYD/YPG/KCK /SDG gibi diğer terörist yapıları ismen dahil etmemiştir.
Zaten SDG temsilcisi Mazlum Abdi’de açıklamanın kendilerine değil PKK’ya yönelik olduğunu belirterek kendilerini bu sürecin dışında tuttuklarını ifade etmiştir.
Burada bir hatırlatmada daha bulunmak isterim, Türkiye Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan Suriye’deki tüm terörist unsurları da içine katarak bu çağrıyı yapmıştı, buna PKK’nın Suriye kolu PYD/YPG/KCK dahil olduğu gibi kendilerine Suriye Demokratik Güçleri adını veren SDG de dahildir.
Dolayısıyla, “akıllı olmalarında fayda var” diyorum.
Bugün gelinen noktada yapılacak olan ilk işin “toplanacak kongreye “bebek katilinin” başkanlık etmesi gibi absürt talepler öne sürerek ipe un sermek değil, çağrı içerisinde çok net bir şekilde ortaya konulmuş ve bizce de doğru görülen “Ayrı ulus-devlet, federasyon, idari özerklik ve kültüralist çözümler, tarihsel toplum sosyolojisine cevap olamamaktadır.” görüşüne uygun olarak esasen sözde Kürt sorunu olarak adlandırdıkları bir sorunun da olmadığı hususunda fikir birliğini ilan etmeleri, bu itiraf sonrasında PKK’nın kendisini feshetmesiyle eş zamanlı olarak siyasi ayağı olan HDP/DEM’in de parti programında kapsamlı güncellemeler yapma sürecini başlatması anlamlı olacaktır.
Yapılan çağrının karşılığı konusundaki belirsizlikler henüz ortadayken, özellikle basında ve televizyonlarda zamansız sevindirik tepkiler ortaya koyan bazı gazeteci, siyasetçi ve akademisyenlere de; toplumsal bir iyi niyet duygusu zemini yaratmak için makul bir süre daha beklenmelidir, iki tane teröristin neidüğü belirsiz açıklamalarının karşısında ateş dansı yapmanın alemi yok diyorum.
Bu arada bir hususu daha dikkatinize sunmak isterim; PKK elebaşı yazılı açıklamasının dışında ilettiği notta; “şüphesiz pratikte silahların bırakılması ve PKK’nin kendini feshi, demokratik siyaset ve hukuki boyutun tanınmasını gerektirir” diyerek bazı yasal düzenlemelerin yapılmasını da bir şart olarak dayatmaktadır.
Sürece dair öngörü ve beklenti “pazarlıksız, kayıtsız ve şartsız çağrı olacak” şeklindeydi, oysa bu not kendisinden beklenen kayıtsız şartsız içerik beklentisine de tamamen aykırıdır.
Murad edilen hukuki düzenleme nedir? Bu konudaki beklentiler nelerdir?
Eğer devlet adına süreci yönetenler bizlerin ve halkın bilmediği birtakım tavizleri resmen olmasa bile zımnen kabul yaklaşımı göstermiş iseler, ki buna ihtimal bile vermek istemeyiz, bu daha vahim süreçlerin oluşmasına ve gelişmesine yol açar, bunun sonuçlarını da hiç kimse bugünden kestiremez!
Son Başbakan Sayın Binali Yıldırım’ın bir konuşmasında; “vatandaşlık tanımı, yeni Anayasa’da elbette ki gözden geçirilebilir, bir etnik kimliği tanımlamak, öne çıkarmak değil de etnik kimliğinin kim olduğuna bakmaksızın vatandaşlığı önceleyen bir güncelleme yapılabilir.” demesi, akıllara kapalı kapılar arkasında bilmediğimiz başka senaryolar mı var sorusunu getirmektedir.
Anayasa’nın 66.ncı maddesinin birinci fıkrası izaha muhtaç değildir!
Eğer gerçekte böyle bir tertip yoksa, adının ve yaptığı görevin önünde “eski” sıfatı bulunanlar da her gördüğü mikrofona aklına estiği şekilde açıklamalar yapmaktan menedilmelidir.
Değerli basın mensupları,
Ortada bir Amerikan oyunu vardır, emperyalist bir kurgu ve senaryo vardır.
Türkiye bu oyuna gelmemelidir!
Bakınız; geçtiğimiz Cuma günü Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski ABD’ye giderek ülkesindeki zengin toprak elementlerinin Amerika ile birlikte ortaya çıkarılması için bir sözleşme imzalayacaktı.
Kısacası, Rusya ile savaşmasını destekledikleri, binlerce insanını bu savaşta kaybeden ve esasen savaşın başlatıcısı olmayan Ukrayna’ya para, silah ve mühimmat desteğini sürdüren Amerika, Rusya’yla baş edemeyeceğini anlayınca Ukrayna’yı bir dakikada satmış, savaştan dolayı Ukrayna’yı suçlamış ve sorumlu tutmuş, ardından da savaş süresince yaptığı 100 milyar dolarlık yardımı tefeci faiziyle hesaplayarak 350 milyar dolar karşılığı değerli toprak elementleri bulunan madenleri istemişti.
Emperyalizm işte tam da budur! Kullanır kullanır, işi bitince bir mendil gibi çöpe atar.
“Yeniden Terörsüz Türkiye” hedefindeki tüm terör ve bileşen unsurları hangi topraklar üzerinde olursa olsun yakın coğrafyamızdan tamamen silinmelidir.
İmralı sakini çağrısını yaptıktan sonraki süreçte terör örgütünün ve onların değnekçisi kesimlerin “görev sırası TBMM’nde” şeklindeki yaklaşımları terör örgütüne zaman kazandırmak, ağır yara almış örgütsel yapılarını yeniden toparlama konusunda onlara fırsat yaratılmasını amacını taşımaktadır.
İki ay içerisinde, üç ay içerisinde gibi takvim tanımlamalarına asla itibar edilmemelidir. Yarından tezi yok silahların nerede ve nasıl teslim edileceğine dair planlamalar netleştirilmeli ve gerçekleştirilmelidir.
Türkiye bu kararlılığından asla taviz vermemeli, en kısa zamanda bu sorunu gündemimizden çıkarmalıdır. "