Genel Başkanımız Aksakal, 26 Haziran Uluslararası Uyuşturucu Kullanımı ve Kaçakçılığına Karşı Mücadele Günü dolayısıyla yaptığı konuşmada. Uyuşturucunun toplum üzerindeki etkilerine değinerek, “Uyuşturucu insanlığın en büyük düşmanıdır” diyerek özellikle genç nesillerin bağımlılık tehdidi altında olduğunu ifade etti. Devletin, dara düşen yurttaşa kelepçe takmak yerine şefkat eli uzatması gerektiğini belirtti.
Genel Başkanımız Sayın Önder Aksakal konuşmasında; "26 Haziran Uluslararası Uyuşturucu Kullanımı ve Kaçakçılığına Karşı Mücadele Günü nedeniyle söz aldım, yüce heyetinizi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün burada, toplumumuzu içten içe kemiren, en sessiz fakat en acımasız sarsıntılarından birini konuşmak; yitip giden on binlerce fidanımızın ve yüreği evlat acısıyla yanan anaların, babaların sesi olmak sorumluluğuyla karşınızdayım.
Yıllardır hepimize bir hikâye anlatılıyor; deniyor ki, “Uyuşturucuyla amansız bir savaş veriyoruz.” Peki, durup düşünelim: Bu savaş kiminle verilmektedir? Devletin gücü, bu zehir ticaretinin tepesindeki varsıl ve karanlık odaklara mı, yoksa o zehrin pençesinde kıvranan, esasen şefkate ve tedaviye muhtaç evlatlarımıza mı yönelmiştir?
Cezaevlerimiz, uyuşturucu baronlarından çok, devletin el uzatması gereken yoksul ve umudunu yitirmiş gençlerimizle doludur.
Uyuşturucu insanlığın en büyük düşmanıdır, özellikle genç nesillerin uyuşturucu alışkanlığı ülkemiz için en büyük beka meselesidir.
Bu acı tablonun sebebi, soruna en başta yanlış teşhis konulmasıdır. Biz, Demokratik Sol Parti olarak, bu meseleyi bir zabıta olayı veya bir ahlak sorunu olarak görmeyi reddediyoruz.
Bu mesele, temelinde hakça bir düzenin kurulamamış olmasının, toplumsal adaletteki derin çatlakların ve yitirilen umudun yarattığı, acı bir halk sağlığı sorunudur.
Değerli Milletvekilleri,
Bir hastalığı iyileştirebilmek için, evvela o hastalığı doğuran sebepleri ortadan kaldırmak gerekir. Gelin, kendimize bütün dürüstlüğümüzle soralım: Bir gencimizi, bir evladımızı bu karanlık dehlize sürükleyen nedir?
Bu sorunun cevabı; problem, yalnızca gencin kendisinde değil, onu çepeçevre saran düzendedir.
Birincisi, ekonomik çaresizlik ve geleceğe dair umutsuzluktur. Eğer, gençlerimize nitelikli bir eğitim, güvenceli bir iş, onurlu bir yaşam sunamıyorsak, o gencin umutsuzlukla açılan kalbine zehir tacirlerinin sızması kolaylaşır.
İkincisi, kentlerimizi beton yığınlarına çeviren plânsızlıktır. Gençlerimizin nefes alacağı, sporla, sanatla ücretsiz buluşacağı kamusal alanları, parkları çoğaltmak yerine yarattığımız o ruhsuz mekânlar, uyuşturucu şebekeleri için en verimli tarlalar haline gelir ve o gençler sokağın güvensizliğine, çetelerin insafına teslim olur.
Üçüncüsü ise toplumsal bağlarımızın zayıflamasıdır. Komşuluğun, mahalle kültürünün, o güzelim dayanışma ruhunun yok olması da insanımızı yalnızlığa itmektedir. Yalnızlaşan insan ise, acısıyla başa çıkabilmek için ne yazık ki yanlış yollara daha kolay sapabilmektedir.
İşte tam da bu yüzden, Onursal Genel Başkanımız Bülent Ecevit'in bize miras bıraktığı en temel ilke olan “sosyal devlet” anlayışını yeniden ayağa kaldırmak zorundayız.
Devletin görevi, dara düşen yurttaşına kelepçe takmak değil, ona şefkat elini uzatmak, onu bir ana gibi koruyup iyileştirmektir.
Sayın Başkan, değerli Milletvekilleri,
Bugün bu kürsüden yalnızca bir durum tespiti yapmak yerine, aynı zamanda uygulanabilir, bütüncül ve insancıl çözüm önerimizi de paylaşmak isterim.
Parolamız açıktır: İnsan, Bilim ve Vicdan. Programımız, birbirini güçlendiren dört ana ilke üzerine kuruludur:
Birinci ilkemiz, KORUYUCU KALKAN: ÖNLEME ve EĞİTİM’dir. Sorun kapıyı çalmadan, o kapıyı sağlamlaştırmalıyız. Okullarımızda, korku salmak yerine, gençlerimize hayatın zorlukları karşısında güçlü durmayı, duygularını tanımayı, “hayır” diyebilmeyi öğreten “Yaşam Becerileri” eğitimleri vermeliyiz.
Her mahallede, gençlerimizin destek alabileceği, sanatla, sporla ruhunu doyurabileceği kamusal merkezler kurmalıyız. Bunu sağlayabilmenin en kesin ve kalıcı yöntemi, DSP programında yer alan, Orta Öğretim kurumlarını kampüs biçiminde "AVLULU" okul sistemine dönüştürmektir.
İkinci ilkemiz, ŞEFKAT ELİ: İNSANCA TEDAVİ HAKKI’dır. Tedavi bir lütuf değil, anayasal bir haktır. İhtiyacı olan her yurttaşımız, hiçbir ücret ödemeden, aylar süren sıralar beklemeden, en geç 48 saat içinde tedaviye kavuşmalıdır. Tedavi merkezlerimiz, yalnızca bedeni değil, ruhu da onaran; bağımlılığa eşlik eden travmaları da iyileştiren bütüncül bir anlayışla hizmet vermelidir.
Üçüncü ve en hayati ilkemiz, ÖNCE HAYAT: BİLİMSEL ve VİCDANİ SORUMLULUK’tur. Bu, asla uyuşturucuyu onaylamak değildir; bu, bir tek canı bile feda etmemek adına bilimin ve vicdanın gereğini yapma cesaretidir!
Aşırı dozdan ölümler kader değildir. Bu trajediyi önlemek için, panzehiri olan ilaçlar ücretsiz verilmeli ve yaygınlaştırmalıdır. Bizim için her şeyden önce insan hayatı gelir.
Dördüncü ilkemiz ise YENİDEN BAŞLANGIÇ: ONURLU BİR GELECEK’tir. Tedavi görmüş bir insanı, damgalanmış bir şekilde, işsiz ve evsiz olarak sokağa bırakırsak, onu yeniden o karanlık dünyaya itmiş oluruz. Barınma sorununu çözerek, istihdamda ayrımcılığı önleyerek ve her yurttaşımızın topluma onuruyla dönebilmesi için gerekli köprüleri kurmalıyız.
Değerli Milletvekilleri,
Tüm bu adımlar, ancak köklü bir zihniyet devrimiyle mümkündür. Adalet sistemimizin odağını değiştirmeliyiz. Emniyetimizin ve yargımızın değerli gücünü, sokaktaki hasta bir genci kovalamaktan alıp, bu zehri ülkeye sokarak servetine servet katan büyük suçluların üzerine yönlendirmeliyiz.
Ülkemizde uyuşturucu kullanım yaşı giderek düşmektedir. Özellikle Güney Asya ve Güney Amerika ülkelerinden deniz yoluyla getirilen tonlarca uyuşturucunun geçiş yolu olarak kullanılan ülkemiz bu olumsuzluktan kurtarılmalıdır. Türkiye uyuşturucu baronlarının cirit attığı yer olmamalıdır.
Ve tüm bu çabaları eşgüdümle yürütmek üzere, günübirlik siyasetin çekişmelerinden arındırılmış, aklı ve bilimi rehber edinmiş, özerk bir Türkiye Bağımlılıkla Mücadele ve Ruh Sağlığı Ajansı’nın kurulması, ertelenemez görevdir.
Demokratik Sol Parti olarak biz, bu insani ve bilimsel yolun inşasına katkı vermeye hazırız. Gelin, bunu bir milli seferberlik ruhuyla ele alalım. Gelin, yitirdiğimiz çocuklarımızın anısına ve gelecekteki evlatlarımızın aydınlığına borcumuzu, bu umut dolu yolu birlikte açarak ödeyelim." ifadelerini kullandı.