Genel Başkanımız Sayın Önder Aksakal, TBMM’de düzenlediği basın toplantısında, küresel emperyalizmin saldırıları karşısında mücadelelerinin Çanakkale ruhuyla bugün de aynı inançla sürdüğünü ifade etti. ABD ve İsrail'in iş birliğiyle terör örgütlerinin bölgedeki faaliyetlerine karşı uyarılarda bulunan Aksakal, Türkiye’nin büyük bir tarihi sınavın tam ortasında olduğunu belirterek, terör örgütleriyle masaya oturmanın yılanla çuvala girmekten farksız olduğunu söyledi. PKK terör örgütünün iradesinin İmralı’daki bebek katilinin değil onu maşa olarak kullanan Amerika olduğunun altını çizerek, Amerika istemediği sürece PKK’nın silahlarını bırakmayacağını ve teslim olmalarının hayalden öte bir anlam ifade etmediğini belirtti. 2024 yılı Mart ayında CHP İstanbul İl Binası alım sürecine ve yaşanan para kulelerine ilişkin iddialara değinerek, "Kent Uzlaşısı" adı altında PKK terör örgütü ve siyasi ayağı HDP ile birlik olup bir çok Belediyeye risk ortamı hazırlaması sonucunda, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ve 105 kişinin gözaltına alınmasına yol açtıklarını belirtti. Aksakal hazine yardımı almayan partilere sağlanan cüzi desteklerin yolsuzluk gibi yansıtılmasını eleştirerek, bu desteklerin yolsuzluk yapılmış gibi çarpıtılmasının kendilerini temize çıkarmayacağını dile getirdi.
Genel Başkanımız Önder Aksakal, TBMM’de düzenlediği basın toplantısında; "Küresel emperyalizmin topyekûn saldırıları altında başlayan işgale karşı Çanakkale Geçilmez! şiarıyla sürdürülen mücadele bugün de aynı inançla ruhumuzda yaşamaya devam ediyor.
ABD öncülüğünde, İsrail’in taşeronluğunda, PKK ve benzeri terör örgütlerinin tetikçiliğinde yürütülen yeni işgal stratejileri, bölge ülkelerinin sahip olduğu dahili ve harici bedhahlar eliyle sonuca ulaştırılmaya çalışılıyor.
Ülkemizde de yıllarca milliyetçi duyguları istismar edenlerin bugün geldiği nokta terör örgütü mensuplarını şirinleştirme, onlara güzellemeler yaparak toplumu farklı duygulara sevk etme gayretinden başka bir anlam ifade etmemektedir.
Herkes iyi bellemelidir ki, son devletimiz olan Türkiye Cumhuriyeti, Gazi Mustafa Kemal Atatürk liderliğinde, kahraman şehitlerimizin ve gazilerimizin kanlarıyla sulanarak yeniden vatan yapılmış ve ilelebet yaşatılacaktır.
110 yıl önce bu destanı yazan tüm kahramanlarımızı bir kez daha saygı, rahmet ve şükranla yâd ediyorum. Çanakkale zaferimizi bir kez daha gururla kutluyorum!
Değerli basın mensupları,
Türkiye olarak büyük bir tarihi sınavın tam da ortasındayız.
Bir taraftan dört yanımızda devam eden siyasi istikrarsızlıklar, bir taraftan coğrafyamızı hedefine koymuş küresel emperyalizmin kirli planları, bir taraftan da iç siyasetin geldiği nokta bu sınavın en önemli aşamalarının başında gelmektedir.
Amerika’nın Ortadoğu’yu şekillendirme projesi zaman zaman duraksamalar yaşasa da arzulanan sonuca doğru kararlılıkla yürümeye devam ediyor.
Emperyalizmin karakteristik özelliklerinin birincisi para en büyük güç olarak belirlenmiştir.
Dünyanın önemli yeraltı kaynaklarının ve jeopolitik konumunun bulunduğu bu topraklar neredeyse dünya kurulduğundan bu yana paylaşım savaşlarının merkezi olmuştur.
Dirayetli medeniyetler ayakta kalmış, diğerleri tarihin tozlu sayfalarında kaybolup gitmişlerdir.
Bugün tarih tekerrür etmektedir. ABD öncülüğünde sürdürülen bu saldırılarda en küçük zaafiyet milli bekamızın ortadan kalkması demektir ki buna hiç kimsenin hakkı ve gerekçesi olamaz.
Bebek katili elebaşının da itiraf ettiği üzere, terör örgütü ile masaya oturmak, yılanla çuvala girmekten farklı değildir. Son günlerde sözde “milliyetçi” geçinenlerce şirinleştirilmeye çalışılan terör yapıları zaman geçirmeden yok edilmelidir. Aksi halde sıra kadim Türk devletine gelecektir.
Sayın Devlet Bahçeli’nin Ekim ayında başlattığı ve adı bile konulamayan bu sürecin bugün geldiği nokta başından beri öngördüğümüz ve söylediğimiz gibi tam anlamıyla fiyaskodur.
PKK’nın tebliğcisi ve parlamentodaki siyasi ayağı HDP yöneticilerinin son ziyaretlerinden ortaya çıkan manzara, sürekli dikkat çekmeye çalıştığımız bir oldu-bitti girişiminin ete kemiğe bürümüş halidir.
Bu terörist yancıları kendilerine tanımlanan görev kapsamında saldırgan, işgalci ve katil emperyalizme sözde “demokrasi, insan hakları, eşitlik” talebiyle bu değerleri kötüye kullanarak payandalık yapmaya devam ediyor.
Artık bunu anlamamak için saflığın ötesinde bir zihinsel sorun sahibi olmak gerekir.
Şunu unutmayalım ki PKK terör örgütünün iradesi İmralı’daki “bebek katilinde” değil, onu maşa olarak kullanan Amerika’dadır. Amerika istemediği müddetçe bunların silahlarını bırakmaları, teslim olmaları hayalden öte bir anlam ifade etmez.
Ne dedik?
Suriye’de defakto bir durum yaratılmış, adına SDG denilen ve PKK/PYD/YPG gibi terör yapılarının ortak çatısı haline getirilmiş bu terör örgütüne istedikleri statü verilmiştir.
Bunu HDP’li sözcüler defalarca Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında savunmuş ve ilan etmişlerdir.
Bugün SDG elebaşının Suriye ile 8 madde içeren bir anlaşma imzalaması değil bu anlaşmanın maddelerinin satır araları önemlidir. SDG bu anlaşmada “Suriye devletine teslim oluyoruz, silahlarımızı Suriye ordusuna teslim ediyoruz.” demiyor.
Ya ne diyor?
SDG, Kuzeydoğu Suriye’deki tüm sivil ve askeri kurumlarını, sınır kapıları, havaalanları ve petrol ile gaz sahaları da dahil olmak üzere devlet yönetimi altında entegre edecek.
Olay bu kadar açık ve net.
Sayın Cumhurbaşkanımızın ortaya koyduğu, PKK/PYD/YPG/SDG terör örgütlerinin tamamının amasız, fakatsız, silahlarını gömmeleri, aksi taktirde kendilerinin silahlarıyla birlikte gömülecekleri iradesi gördüğümüz kadarıyla ve öngördüğümüz şekliyle ciddiye alınmamıştır.
Zaafiyet yıkım getirir! Bunu kimse aklından çıkarmamalıdır.
Daha fazla tolerans, daha fazla müsamaha doğrudan zafiyet yaratır ki, böyle bir kötülüğü kadim Türk devletine karşı yapma hakkı da kimsede yoktur.
Değerli basın mensupları,
Çok uzunca bir süredir ülke siyasetinin en önemli konularından bir haline gelen “siyasette çapsızlık sorunu” nihayet yapacağını yaptı ve demokrasilerin vazgeçilmez unsuru olan ve iktidarların yanlışlarına karşı fren mekanizması görevine haiz ana muhalefet partisinin frenlerinin patlamasıyla sonuçlandı.
Tüm eleştirel argümanlarını küresel sosyoekonomik olaylar, bölgemiz üzerinde oynanan oyunlar ve bütün bunların milli ekonomi üzerinde yarattığı etkilerin ortadan kaldırılmasına dair önermeleri ortaya koymak yerine sadece mevcut Cumhurbaşkanı’nın hukuki statüsü üzerine kilitleyen CHP, cumhuriyet tarihinde görülmemiş bir pespayeliğin öznesi haline geldi.
Bugün yaşananları bu halka yaşattıkları için CHP’nin yönetici konumundaki sorumlularını Allaha havale ediyorum. Buna hakları yoktu.
Evet, iktidar olmak istemiyor olabilirsiniz, yerel yönetimlerdeki dar alan iktidarı size yeterli geliyor olabilir, ülkenin devasa sorunlarıyla uğraşmak gibi bir idealiniz olmayabilir ama bugün üzerinize isnat edilen, telaffuzu bile insanı irite edecek olaylar içerisinde koskoca bir partiyi konuşulur ve tartışılır hale getirmeniz asla makul görülemez.
2024 yılı Mart ayında medya platformlarına düşen ve Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul İl Binası alım sürecindeki para kuleleri hadisesinin, Yerel Seçimlerde Kent Uzlaşısı adı altında PKK terör örgütü ve siyasi ayağı HDP ile birlikte olup bir çok Belediye için bir risk ortamı hazırlanmasının sonucunu bugün İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ile birlikte 105 kişinin soruşturmaya dahil edilerek gözaltına alınmasıyla gördük.
Devletin Savcılarının, ellerinde geçerli ve değerli bilgiler, belgeler, tanıklar ve iddialar olmadan böyle bir uygulamanın içerisine girmeyeceklerini herkesin bilmesi gerekir.
Rüşvet ve terör örgütüyle iltisaklı suçların iddia edildiği soruşturmanın olabilecek en kısa sürede sonuçlandırılması demokrasimiz açısından büyük önem arz etmektedir.
Türkiye bir hukuk devletidir ve hangi görevde olursa olsun, ne kadar varlıklı veya zengin olursa olsun hiç kimse yasalar karşısında layüsel değildir!
Bulunduğu makamın yüksekliği, hiç kimseye suç işleme özgürlüğü ve hakkı veremez. Bu böyle bilinmelidir.
Sükûnet ve sabırla hukuki sürecin sağlıklı bir şekilde tezahürüne katkı koyacak yaklaşım içerisinde olmak demokratik ve erdemli bir yaklaşım olacaktır.
Efendim, “bu CHP’ye kurumsal bir saldırıdır” diyerek işin içerisinden çıkamazsınız sizin temize çıkmanızı sağlamaz.
Cumhuriyet Halk Partisi bugün İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı Ekrem İmamoğlu ile birlikte parti olmadı. Yüz yıllık geçmişi olan kadim bir siyasi partidir.
Cumhuriyetin kurucu iradesi olmuş bir partiyi böyle iddialarla muhatap kılmaya hiç kimsenin hakkı da haddi de olamaz.
Öyle Meclis kürsülerinden hazine yardımı almayan partilerin kurumsal faaliyetlerine mahalli idarelerin sağladığı cüzi destekleri bir yolsuzlukmuş gibi çarpıtarak kendinizi temize çıkarmaya kalkmanızın asıl sebebinin neler olduğu bir bir ortaya dökülüyor.
“Kent Uzlaşısı” adı altında yol arkadaşlığı yaptığınız HDP’nin, seçimlere katılmadığı halde 2023 seçimlerinde devletten aldığı 539,5 milyon liranın peşine düşeceklerine, hazine yardımı alamayan partilere yapılan ufak tefek destekleri ağzında sakız etmesi “alma mazlumun ahını” deyimini akıllara getiriyor.
Yaşananlar güzel midir? Elbette değildir. Yüce Meclis çatısı altında bulunan ikinci büyük partinin mensuplarının rüşvet gibi, ihaleye fesat karıştırmak gibi, terörle iltisaklı yasa dışı ilişkiler gibi suçlarla itham edilmeleri üzücüdür.
“Şeriatın kestiği parmak acımaz!” böyle bir atasözü var halkımız içerisinde. Elbette hak yerini bulacaktır, suçlular cezasını çekecek, suçu olmayanlar da aklanacaklardır. Umarız bu iddiaların hepsi mesnetsiz çıkar ve hiç kimse mağdur olmaz. Bu bizim halisane dileğimizdir.
Ancak değerli arkadaşlar Cumhuriyet Halk Partisi’nin iradi mekanizmasının aktörleri öyle bir zemin yarattılar ki, kendileri arasında bile uluorta konuşulan ve bazı milletvekillerinin kontrolünde Belediyelerin olduğu, buralarda da akçeli işlerin döndüğü konuları da gündeme gelirse eğer turpun büyüğünü asıl o zaman göreceğiz" dedi.