Genel Başkanımız Sayın Önder Aksakal, TBMM’de düzenlediği basın toplantısında Temmuz ayında belirlenecek maaş zam oranlarının çalışan ve emekliler için yetersiz olacağını ifade etti. Açlık ve yoksulluk sınırlarının maaşların çok üzerinde olduğunu belirterek, asgari ücretin en az 35 bin TL olması ve emeklilere seyyanen 10 bin TL zam yapılması gerektiğini söyledi. Aksakal, İzmir’deki çöp yığınları ve karayolları eylemlerine dikkat çekerek toplumsal yaşamın tehdit altında olduğunu ifade etti. Dış politikada İsrail, ABD ve İngiltere’nin bölgede yürüttüğü stratejilere değinerek, Türkiye’nin kuşatılmaya çalışıldığını dile getirdi. Suriye’nin kuzeyindeki terör yapılanmalarına karşı uyarıda bulunan Aksakal, Türkiye’nin güvenlik stratejilerini gözden geçirmesi gerektiğini söyledi. Ayrıca 1915 olaylarına ilişkin “soykırım” ifadesi kullanan milletvekilini kınadı ve cezalandırılmasını desteklediklerini belirtti.
Genel Başkanımız Önder Aksakal, TBMM’de düzenlediği basın toplantısında; "Temmuz ayı kapıya dayandı, Haziran / 2025 ayı itibariyle gerçekleşecek enflasyon oranının da hesaplanmasıyla birlikte çalışanların ve emeklilerin maaşlarına yapılacak zam oranı belirlenecek ve tabii ki milyonlarca çalışan ve emekli, insanca yaşam koşullarını sağlayacak miktarda olmasını istedikleri bu açıklamayı merakla bekliyor.
Hepimiz biliyoruz ki bugün içinde bulunduğumuz ekonomik sıkıntıların ilk sırasını paranın alım gücündeki düşüş oluşturuyor.
Elbette gerek tarımsal alanda gerek hayvancılıkta yaşadığımız üretim sistemlerimizdeki zaafiyetler ve yetersizliklerle sanayi sektörlerindeki dışa bağımlı üretimlerin kur artışlarından kaynaklanan olumsuzlukların etkisi altında yüksek maliyetlere ulaşması bunun yanında sayılabilse de, her zaman ifade ettiğimiz gibi 2020 yılı Mart ayında açıklanan Covid 19 pandemisinin açtığı yaralar, 06 Şubat’ta yaşadığımız asrın felaketi sayılan 11 ilimizi neredeyse yerle bir eden büyük depremin devlet bütçesine yüklediği sorumluluklar ve küresel emperyalizmin özellikle bölgemizde yürüttüğü savaş politikalarının etkisiyle oluşan belirsizlikler gözden uzak tutulmayacaktır.
Ancak devlet yönetimini elinde bulunduran siyasi iradenin her şeye rağmen üzerindeki en büyük sorumluluk da halkın refahını sağlayacak ve bu refahın sürekliliğini koruyacak politikaları hayata geçirmek.
Dikkat ederseniz bugün hemen tüm sektörlerde yaşanan grevlerin ana gerekçesi tam anlamıyla budur.
Hem kamuda çalışanlarının hem de özel sektörde çalışanların ortaya koydukları demokratik eylemler geldiğimiz gün itibariyle toplu yaşam ortamlarını tehdit eder boyutlara ulaşmaktadır.
Özellikle İzmir’de çöp dağlarının oluşması, karayolları çalışanlarının genel trafik düzenini tehdit edecek düzeye çıkarılmış yol kapama eylemleri küçümsenecek boyutlarda görülmemeli.
Demokratik Sol Parti olarak her fırsatta şunu söyledik, gerek TÜİK gerekse Sendika Konfederasyonlarının yetkin kişiler eliyle tespit ettikleri açlık sınırı ya da yoksulluk sınırı rakamları, çalışanlara ödenen maaşların çok çok üzerinde seyretmektedir.
Bu da emekçilerin yaşam standardı konusundaki tanımlamalarda toplumun yüzde 80 üzerindeki kesimlerinin en hafifi deyimiyle yoksulluktan kurtulamadığı anlamına gelmektedir.
Açlık ve yoksulluk kader olmamalıdır!
Siyasi iktidarların öncelikli görevi halkın huzur ve refah içerisinde yaşamasını sağlayacak uygulamaları ortaya koymaktır.
Bu gerçek hiç kimsenin önemsiz sayabileceği bir durum değildir.
Sözün özü, beklenti olarak yüzde 15’ler düzeyinde oluşması muhtemel Temmuz ayı maaş artış oranı esasen gerçeklerden uzak bir tespit olacaktır.
Böyle bir kararın sonucunda özellikle emeklilerin geçim koşullarında kayda değer bir rahatlama sağlamayacağı görülmelidir.
Bir de asgari ücretle çalışanların durumu var ki o da apayrı bir durumu ortaya koymaktadır. Zira 01 Ocak itibariyle uygulamaya konulan asgari ücret tutarı 22.105 lira belirlenmiş ve ikinci bir artış uygulanmayacağı bilinmektedir.
En önemli sıkıntılardan bir diğeri de maalesef bu durumdur.
Dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapılması gereken aylık gıda harcaması tutarı, yani açlık sınırı 25 bin TL’ye, gıda harcaması ile giyim, konutlarda kira, elektrik, su, ısınma gideri, ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer aylık harcamalarının toplam tutarı ise, yani yoksulluk sınırı 82 bin TL’ye, bekâr bir çalışanın ‘yaşama maliyeti’ de aylık 33 bin TL ’ye yükselmişse beş dakika oturup düşünmek hepimizin ortak sorumluluğudur.
Demokratik Sol Parti olarak önerimiz ve beklentimiz, öncelikli olarak asgari ücretle çalışanların aylıklarının açlık sınırının üzerine çıkarılması ve en az 35 bin lira olmasıdır.
Emeklilerimizin durumu asgari ücretlilerimizden daha vahim boyuttadır. Yani 14.500 lira ile büyük sıkıntılar yaşayan emeklilerimizin maaşlarındaki artış salt enflasyon artış oranıyla belirlemek yerine öncelikle seyyanen verilecek 10 bin lira zamla birlikte değerlendirmeye almak daha doğru ve hakkaniyetli olacaktır.
Değerli basın mensupları,
Sadece Orta Doğu'yu değil dünyamızın tümünü bir anda savaş alanına çevirme çılgınlığını yapabilecek karaktersizliğe sahip bir meczup ülkenin yani İsrail'in bölgemizde yarattığı gerilim insanlık tarihinde eşine az rastlanır bir hâl almıştır.
Gazze'de her gün onlarca masumun katledilmesine devam edilirken gündemden düşürülen bu saldırılar arasında son 13 gündür komşumuz İran'la yaşanan uzaktan kumandalı savaş hâli açıklanan sözde ateşkes de bir süre dinlenmeye çekilmiş görülüyor.
Zira İngiltere-Amerika-İsrail üçlüsünün nihai hedefi Anadolu topraklarını içerisine alan bir stratejiyle İsrail’i Ermenistanla sınır komşusu yapmak ve böylelikle Asya’da tam hakimiyeti tesis etmektir.
Bunu görmemek için kör olmak gerekir!
Böyle bir planın gerçekleşmesi halinde ayrıca büyük Türk dünyası da hedef tahtasına oturtulacaktır.
Tüm bu süreci yakından izleyen ve stratejilerini ona göre kurgulayan Türkiye mutlaka kendi açısından güvenlik tedbirlerini ve kurgulayacağı stratejileri yeniden gözden geçirmelidir ve mutlaka geçirecektir.
Devletimiz tarafından bu doğrultuda ilk olarak ortaya konulan Terörsüz Türkiye projesi içeriğinde yer alan kural ve koşulların muhatabı terör örgütlerinin sözde kendilerini feshettikleri günden bu yana havaya ıslık çalarak zamana oynadıklarını gözden uzak tutmamak gerektiği bir gerçektir.
Bu kapsamda ABD öncülüğünde yürütülen planının yarın kapımıza hangi kisveyle çıkacağını kestirmek güç olmayacaktır.
Türkiye olarak daha kararlı bir duruş bugünden tezi yok ortaya konulmalı ve teröristlerin silahlarıyla birlikte teslim olacakları süreç zaman geçirmeden tamamlanmalıdır. Bu bir mecburiyettir!
Dikkat edilirse Suriye’nin Kuzeyinde çöreklenmiş terör yapıları kendilerini sözde bir statü kapsamında görmekte ve çömez Suriye yönetimi ile birtakım sözleşmeler imzalayarak defakto girişimlerde bulunmaktadır.
Buna sessiz kalmanın tarihi bir hata olacağını buradan hatırlatmak Demokratik Sol Parti olarak bizim milli sorumluluğumuzun gereğidir.
Bugün itibariyle ABD – İsrail – İran hattında yaşananlar genel karakteri açısından bir mizansenin parçalarıdır.
12 gün süren sözde savaşta kim ne kazanmış, kim ne kaybetmiştir belli değildir.
Bir taraftan ABD zafer çığlıkları atıyor, İsrail sözde en büyük galipmiş gibi kendi kamuoyuna mesajlar veriyor ve ne hikmetse İran’da zafer mitingleri yapılıyor. Bu ne yaman çelişkidir değerli basın mensupları?
Türkiye dört koldan kuşatılmaya devam ediliyor ve küresel emperyalizmin İran’dan önceki hedefinin Türkiye olduğu gözden artık net olarak görülmektedir.
Dolayısıyla duruşumuzu netleştirmeli ve tüm dünyanın anlayacağı düzeye getirmeliyiz.
Daha önce de bu konuda görüşlerimizi tüm açıklığıyla ortaya koymuştuk. İran üzerinde hayata geçirilen saldırıların birinci aşamasında ülkede yerleşik hainlerin yardımıyla ve ihanetiyle önce devletin kurmay kadrosu yok edildi sonra da stratejik hedeflerine saldırılar düzenlendi.
Bu hain zümrenin benzeri bir yapı kat be kat fazlasıyla bizim içimizde yer alıyor. FETÖ’cüsünden PKK’lısına, Ermeni uşaklarından Yahudi yalakalarına kadar dört koldan tehdit altında olduğumuzu kimse inkâr edemez.
Bakın geçtiğimiz günlerde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde bir HDP’li milletvekili 1915 olaylarını bir soykırım olarak bu milletin meclisinin kürsüsünden söyleme hadsizliğini hayata geçirdi. Bu söylemi şiddetle reddediyoruz ve Demokratik Sol Parti olarak bu tanımlamayı şiddetle kınıyoruz. Ardından kendisine cevap veren İYİ Partili milletvekillerinin daha sonra yine bu milletvekili hakkında Türkiye Büyük Millet Meclisi iç tüzüğü hükümlerine göre Meclis Genel Kurulundan 3 oturum çıkarılması yönündeki başvurusu gündeme geldi ve bunu İYİ Parti grubu bir turnusol kâğıdı olarak tanımladı.
Demokratik Sol Parti rengini her zaman net olarak ortaya koymuştur. Milliyetçi duruşuyla, Atatürk’ün kurduğu demokratik, laik, sosyal hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ilelebet yaşatılması konusunda en küçük bir tereddütümüz ve kararsızlığımız yoktur. Dolayısıyla İYİ Parti’nin vermiş olduğu bu başvuruyu Demokratik Sol Parti olarak biz de destekliyoruz.
Değerli arkadaşlar bakın
İşte daha dün Türk Silahlı Kuvvetleri Teşkilatı içinde 174 tanesi muvazzaf, yani halen görevde olan toplam 176 kişi hakkında gözaltı kararı verildi. Bunlardan 3 tanesinin yurtdışında oldukları tespit edildi.
Nasıl bir kanser hücresi olduğunu tüm çıplaklığıyla görmekle birlikte bunlara içimizdeki FETÖ’cüler, PKK’lılar, Suriye iç savaşında kaçıp sözde bize sığınan PYD/YPG/DEAŞ artıkları dahil değildir.
Bu vesileyle İçişleri Bakanımız Sayın Ali Yerlikaya’ya, Jandarma ve Emniyet Teşkilatlarımıza sonsuz şükranlarımı sunuyorum. Allah ayaklarına taş değdirmesin." dedi