Genel Başkanımız Sayın Önder Aksakal, TBMM'deki basın toplantısında, Papa Franciscus'un vefatına ilişkin taziye mesajını ileterek sözlerine başladı. 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nın ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılışının 105. yıl dönümüne değinerek, şehitlerimizi rahmetle andı. Aksakal, terör örgütleriyle mücadelenin önemine dikkat çekerek, Türkiye’nin terör örtüğünün ipini tutan Amerika’yla çözüm süreci yürütmesi gerektiğini ifade etti. Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin tanınması gerektiğini vurguladı. Tarımsal rekolte kayıplarına dikkat çekerek, çiftçilere yönelik acil tedbirler alınması gerektiğini belirtti. Ayrıca, emeklilere yönelik maaş artışı ve intibak yasası düzenlemelerinin hayata geçirilmesini önerdi.
Genel Başkanımız Önder Aksakal, TBMM’de düzenlediği basın toplantısında; "Sözlerimin başında dün yaşamını yitirdiğine dair haberleri gündeme düşen, Vatikan Devlet Başkanı ve dünya Katolik aleminin ruhani lideri Papa Franciscus için düşüncelerimi sizlerle paylaşmak isterim.
Bizim inançlarımıza göre Ankebut suresi 57.nci ayetinde “Her can, ölümü tadacaktır; sonra bize döndürüleceksiniz.” denilmektedir. Sonunda ne olacağına dair inancımızda ise elbette insanlığın selameti ve huzuru adına neler yapıldığı sorgulanacaktır.
Daha fazla detaya girmeden ve inancımıza göre yine ölenin arkasından konuşmamak ilkemiz çerçevesinde sadece tüm dünya Katolik alemine taziyelerimizi gönderiyorum.
Yarın, çatısı altında bulunmaktan büyük onur duyduğumuz, Tam Bağımsızlık yolunda büyük ve kutlu bir mücadelenin başladığı süreçte ulusal kurtuluş savaşımızın karargâhı, demokrasimizin mabedi olmuş, iki kez “Gazi” ünvanı ile şereflenmiş Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılışının 105.nci yıldönümü.
23 Nisan aynı zamanda Cumhuriyetimizin bânisi Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün bugünü tüm dünya çocuklarına armağan ettiği bayramdır.
Bu duyguyu asil Türk milleti olarak birlikte 105 yıldır yaşıyoruz, sonsuza kadar gururla yaşayacağız ve yürekten kutlamaya devam edeceğiz.
Yaşasın 23 Nisan! Yaşasın Cumhuriyet! Yaşasın Türk milleti!
Yüce Meclisin açılışının 105.nci yılında bu topraklar uğruna canlarını düşünmeden feda eden aziz şehitlerimizi ve başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere bugüne kadar ebediyete irtihal eden tüm kahramanlarımızı bir kez daha rahmet, minnet ve saygıyla anıyorum.
Mekanları cennet olsun.
Şehitlerimizin kanlarıyla yazdığı destanlar sadece tarihimizin değil, özgürce yaşadığımız bugünün ve umutla kurguladığımız yarınların da temelidir.
Harcında şehitlerimizin kanı olan milli mücadelemizin karargâhından bir kez daha sesleniyorum;
Herkes bilmelidir ki onlar, sadece bedenleri bu kutsal toprakların altında yatan yiğitler olarak düşünülse de ruhlarıyla her an ve her yerde bizimle birlikte bu vatanın bölünmez bütünlüğüne dair mücadelenin ilâhi destekçileri, bu kutlu mücadelenin yanında ya da karşısında olanların da takipçileridir!
Terörsüz Türkiye yaratma amacıyla bir umutla yola çıkan ancak bunun gerçekleşmesi adına 40 yıldır mücadele eden ve binlerce vatan evladının şehadetine sebep olan terör örgütü unsurlarının “kendilerini feshetmesi” gibi bir karar açıklamaları beklenirse şehitlerimizin ve şehit analarının ahı cehennem azabından daha güçlü olur. Bizden söylemesi.
Hoş, kaldı ki terör örgütü PKK işte bu gazi Meclis çatısı altında kendileri adına görevlerini yapan siyasi temsilcileri aracılığıyla Anayasa’da ve ceza infaz yasalarında yapılmasını istedikleri değişiklikler konusunda ısrarlı duruşlarını sürdürmekteler, daha önce de belirttiğim gibi zamana oynamaktadırlar.
Türkiye Cumhuriyeti devletini oyalamaktadırlar.
Doğru tektir. Bildiğimiz ve gördüğümüz şudur ki, bu bölücü hainlerin hamisi ve ABD’dir, vasisi İsrail’dir.
Bugün itibariyle bölgemizdeki tehlikelerin bertaraf edilebilmesinin yegâne şartı bu terör örgütü mensuplarıyla, onların kuryeleriyle süreç yürütmek yerine doğrudan bunların ipini elinde tutan Amerika’yla masaya bu oturup meseleyi çözmektir.
Bölgemizde yaşanan bir diğer önemli konu da değerli arkadaşlar Kıbrıs ve Doğu Akdeniz meselesidir. Amerika ve İngiltere Kıbrıs Adasından vazgeçmiş değillerdir. 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı ile sadece Türklere değil Rumlara da barışın getirildiği tarihten bu yana ne Rum politikalarında ne de Yunanistan’ın hedeflerinde olumlu bir gelişme yaşanmamış, gerek ABD/İngiltere gerekse AB ülkeleri yangına körükle hep gitmişlerdir.
1960’lı yıllarda dönemin Başpiskoposu Makarios ne dediyse bugünkü Başpiskopos da aynı kavalı çalmaktadır.
Sizlerin de yakından takip ettiği üzere Güney Kıbrıs Rum Ortodoks Kilisesi Başpiskoposu Yeorgios, Paskalya genelgesinde Türkiye'yi ve Kıbrıs Türklerini hedef aldı.
Ne dedi papaz Yeorgios? "Kıbrıs’tan Türkleri kovmak ve vatanı kurtarmak için mücadele etmeliyiz." Bu üslup ve bu yaklaşım biçimi asla kabul edilemez. Ada’da 1983 yılında kurulmuş bir Türk devletinin varlığını hala kabul etmekte zorlananlara, Kıbrıs adasının ilk ve gerçek sahibinin Türkiye olduğunu, bu adanın yüzlerce yıllık geçmişinde Türk milletinin iradesi bulunduğunu ve en önemlisi bugün dahi ada üzerindeki kararlarda Garantör olan üç devletten birinin Türkiye olduğunu bir kez daha önemle hatırlatmak isterim.
Tereddüt ve müsamaha yıkım getirir!
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin adının en kısa zamanda Kıbrıs Türk Cumhuriyeti olarak değiştirilmesi ve öncelikle dindaş ve soydaş devletler başta olmak üzere bu devletin artık tanınması noktasında kesin ve kararlı bir tavır sergilenmesi zaruret halini almıştır.
Alınacak bu kararlar sonrasında oluşabilecek her türlü zorluğu milletçe göğüslemek bizim boynumuzun borcudur.
Biz ne badireleri defetmiş, ne sıkıntılı dönemleri geride bırakmış bir milletiz. 1974 Barış Harekâtı ve Haşhaş ekim yasağının kaldırıldığı dönemde Başbakan Bülent Ecevit’e yapılan şantaj ve tehditlerin bini bir paraydı.
Uçaklarımız lastiksiz, yakıtsız, yedek parçasız bırakıldı, haşhaş tarlalarımızın, hatta Sultanahmet Camimizin bombalanması tehditleri yapıldı ve hatta 1999’da AB müzakerelerinde Kıbrıs ön şart olarak öne sürülünce Ecevit AB üyeliğini elinin tersiyle itti ve AB yetkilileri gece yarısı Başbakanlığın kapısında sıraya girdiler.
İşte böyle kararlı ve milli bir duruşla bütün bunların üstesinden gelmeyi başardık. Yine başarabiliriz.
Değerli basın mensupları,
Küresel siyasetin getirdiği sorunlar ve doğanın da yarattığı yıkımlar sonucunda ekonomilerin yaşadığı sıkıntılar elbette hepimizi yakından ilgilendirmektedir.
Tüm bu gelişmeler karşısında milli ekonomiyi de yöneten Merkez Bankası ve Ekonomi yönetimi devletin güçlü tarafta kalabilmesi üzerine politikalar üretmekle meşgul olmaktadırlar.
Dünyanın yaşadığı bu olumsuz dönemde milli bir duruş ortaya koyarak güçlü bir görüntü vermek de önemlidir. Bakınız;
Merkez Bankası 17 Nisan 2025 tarihli toplantısında politika faizini 350 baz puan artırarak yüzde 42.5’den yüzde 46.0’ya çıkardı.
Alınan bu kararın uygulamadaki amacına tam olarak vakıf olamayan ve bazı televizyon kanallarında tartışma programlarında görüş ortaya koyan birtakım ekonomistler ve kendilerini ekonomist yerine koyan her konuda bilirkişi olarak bu programlarda gerdan kıranlar bunu doğrudan faiz artırımı olarak ilan ettiler.
Halbuki bize göre Merkez Bankası son dönemlerdeki en akıllı ve doğru kararını vermiştir.
Ülkemizde 19 Mart’tan bu yana yaşanan gerek yurtiçi gerekse küresel ekonomik gelişmeler sonucunda likidite sıkıntısı riskleri artmış ve Merkez Bankası 21 Mart itibariyle “haftalık borç verme” politikasından, “gecelik borç verme” politikasına dönmüş ve faiz yüzde 46 olmuştu.
Böylece yüzde 42.5 görünen politika faizini aslında yüzde 46.0’ya çıkarmışlardı. Son toplantı ile bu durumu düzeltti ve haftalık borç verme sistemine bu kez yüzde 46.0 ile geri döndüler.
Yani politika faiziyle eşleştirdi ve kabul edilecektir ki haftalık yüzde 46.0 gecelik yüzde 46.0’dan daha az maliyetlidir. Dolayısıyla bir yanlıştan dönüldü.
Gecelik oranda ise yüzde 49.0 yapılarak ihtiyaç kanalı isteyene açıldı, mevcut durum resmileşti, faizde artmadı.
Biz bu kararlarla birlikte faizlerin yüzde 46.0 olması sonucunda Nisan ayı enflasyonunun yüzde 3 düzeylerinde gerçekleşebileceğini öngörüyoruz.
14 Mart 2025 tarihinde 65.4 milyar dolar olan swap hariç net dolar rezervimiz 11 Nisan 2025 tarihinde 20.7 milyar dolar seviyelerine kadar gerilemiştir.
Şimdi faiz silahı ile yine carry trade gündeme gelecektir, Euro/Dolar paritesinin Merkez Bankası rakamlarında da gerçeği yansıtması artık şarttır. Bu arada daha önce de yapıldığı gibi özellikle dolar kurunun yabancıyı cezbedecek nokraya gelmesi de şarttır.
Değerli basın mensupları,
Ülkemizde Nisan ayında yaşanan kış şartları tarım ürünlerinde rekoltenin önemli ölçüde azalmasına ve hatta bazı ürünlerde neredeyse yüzde 100 düzeyinde zarara yol açmıştır.
Bu çok önemlidir ve acil tedbir alınması gerekir. Tarımsal üretimin içinde yer alan çiftçilerimiz bu doğal afet karşısında dikkate değer bir zararın içerisine girmiştir. Tarım üretimini ve üreticilerini görmezden gelemeyiz, yaşananları “Allah böyle istedi” gerekçesine de sığdıramayız.
Elbette doğal afetler her dönemde ve türlü şekilleriyle insanlığın yaşamını olumsuz etkilemiştir ancak sosyal devlet olmamızın gereği bu zararları ortadan kaldıracak, olumsuz etkilerini en aza indirecek tedbir, karar ve uygulamalar zaman kaybetmeden hayata geçirilmelidir.
Bu vesileyle bir kez daha belirtmek gerekirse tarımsal üretimde ve hayvancılıkta gerçek kalkınmayı sağlamak adına yürürlükteki Büyükşehir yasasının mutlaka yeniden gözden geçirilmesi ve köylerin köylülere geri verilmesi, bununla birlikte gelişen iklim değişiklikleri kapsamında yapılacak ciddi çalışmalarla yeni politikaların hayata geçirilmesi hayati öneme sahiptir.
Ayrıca, toplumsal olarak irdelediğimizde sosyal statü itibariyle sabit gelirle yaşamlarını sürdürmek zorunda olan insanlarımızın insanca yaşam koşullarını eriştirilmesi de önemlidir.
Bu konuda özellikle Temmuz ayı maaşları zammına seyyanen bir artış yapılması önemli olup 2000 sonrası emekli olanlara da intibak yasası çalışması acilen gündeme getirilmeli ve gerçekleşmelidir.
Emekliler ve orta gelir sınıfı esnaf, çiftçi gibi kesimlerin haklı beklentileri de karşılanmadığı ve sorunları çözüme kavuşturulmadığı durumda önümüzdeki seçim sürecinde beklenen sonuçların elde edilmesi ihtimali ortadan kalkacaktır.
Bir kez daha hatırlatmak isterim ki, küresel düzeyde kapımıza dayanan bunca sorunun çözümünde halkın tümünün katkı vermesi için onların huzur ve mutluluğu önemlidir" ifadeleri kullandı.