Genel Başkanımız Sayın Aksakal; “Terör Ya Bitmelidir, Ya Bitirilmelidir"

Genel Başkanımız Sayın Aksakal; “Terör Ya Bitmelidir, Ya Bitirilmelidir"

Genel Başkanımız Önder Aksakal, TBMM’de düzenlediği basın toplantısında; "Yeni bir yılın ilk günlerindeyiz, bir haftasını geride bıraktık bile. Zaman su gibi akıp geçiyor. 2025 yılında sağlık, mutluluk ve başarılarla dolu günleri doyasıya yaşamanız dileğiyle yeni yılınızı yürekten kutluyorum. Sözlerime başlarken müzik dünyamızın önemli isimlerinden ve halkımızın büyük çoğunluğunun gönlünde taht kurmuş değerli sanatçımız Ferdi Tayfur’u kaybetmenin üzüntüsüyle kendisine Allah’tan rahmet, sevenlerine ve müzik dünyasına başsağlığı diliyorum. Dünya gündemi oldukça yoğun ve çeşitli olayları yaşatmaya devam ediyor. Elbette bireysel ve toplumsal yaşamın olmazsa olmaz gereği, insanca yaşam koşullarında bir hayatın kurgulanabilmesidir. Bunun öncelikli gereği ekonomi politikaların halkın ve ülkenin yararına bir çerçevede oluşturulup hayata geçirilmesi önemlidir. Fakat bugün içinde bulunduğumuz manzara bizleri, farklı öncelikleri konuşmak ve tartışmak mecburiyetinde bırakmaktadır. Değerli basın mensupları, Türkiye çok uzun yıllardır bir terör belâsıyla mücadele ediyor. Hepimiz biliyoruz ki bu mekanizma, ABD öncülüğünde yürütülen bir emperyalist projenin parçasıdır, eseridir ve mütemmim cüzü haline gelmiştir. Soğuk savaş dönemin sona ermesiyle birlikte, Sovyetler Birliği’nin dağılması sonrasında emperyalizm kendisine bir denge unsuru olarak “terörü” tercih etmiş, eylemlerini ve saldırılarını vekâlet savaşları kapsamında bu unsurlarla hayata geçirmiştir. 11 Eylül saldırıları, El Kaide, DEAŞ, PKK, YPG, FETÖ gibi yapılar bunların ön planda görünenlerinden sadece bir-kaçıdır. Anadolu coğrafyası ve komşu topraklar dünyanın en mümbit tarım alanlarına, yer altı ve yer üstü zenginliklerine sahip topraklarıdır. Ve elbette batı ile doğu ekonomileri arasındaki kapitalist rekabet, beraberinde doğal olarak bir paylaşım savaşını da zorunlu hale getirmektedir. İşte yaşananları bu perspektiften değerlendirdiğimizde daha gerçekçi ve anlamlı analizler yapabileceğimize dikkat çekmek isterim. Emperyalizmin hedefine koyduğu en önemli jeopolitik bölgelerden birinde yer alan ülkemiz ve devletimiz işte bu yüzden büyük bir tehdit ve risk altındadır. Şu bir gerçektir ki; büyük önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Cumhuriyeti emanet ettiği gençlere hitabesinde de vurguladığı ve dün olduğu gibi dahili ve harici bedhahlarımız bugün de vardır ve tüm gayretleriyle çalışmaktadırlar. Yüzüncü yılını idrak ettiğimiz Cumhuriyet dönemimizin neredeyse yarısına yakın bir süredir başımıza musallat edilen bu terör belâsından mutlak surette ve behemehâl kurtulmak zorunda olduğumuz konusu izahtan varestedir. Ancak bu stratejiler kurgulanırken hukuk devletinin temel değerlerinden biri olan adalet anlayışından uzaklaşmak, toplumsal değer yargılarını bir kenara bırakmak, kadim Türk devletinin sonsuza dek yaşatılması ülküsünü yaşamına şiar edinmiş kahramanlarımızın aziz hatıralarının üstünü örtmek, bu toprakları bize vatan yapan ve vatan olarak kalması uğruna canlarını feda etmiş şehitleri kader torbasına doldurmak en hafif deyimiyle haksızlıktır, vicdansızlıktır. Türkiye olarak ikinci yüzyılına girdiğimiz Cumhuriyetimizin en önemli kazanımı olan demokratik siyaset kurumu her türlü sorunu yüce Meclisinde çözebilecek yasal zemine ve iradeye sahiptir. Bölücü siyasetin temsilcilerinin sıklıkla ortaya sürdükleri “kardeşlik” kavramı üzerine bina etmeye çalıştıkları ayrılıkçı görüşleriyle asla samimi olmadıkları kırk beş yıllık mazileriyle tescillidir. Zira Türk milleti tarihi boyunca barış ve kardeşlik içinde yaşamış, bu toprakları hep birlikte vatan yapmışlardır. Fakat emperyalizmin uşaklığını yapan PKK ve yüce Meclis içerisine yerleşmiş terörden beslenen unsurları “Ya barışı inşa edeceğiz ya da her yer Gazze olacak.” diyebilecek kadar gözünü kan bürümüş figürlerle sözüm ona “kardeşlik” inşa etmeye çalıştıklarını iddia etmektedirler. Biz bu takiyeleri çokça gördük ve yaşadık, dolayısıyla bunlara karnımız tok. Demokratik Sol Partinin toplumda ve siyaset dünyasında bir misyonu, bir vizyonu vardır. Demokratik Sol Partinin vizyonu; Türkiye’nin gelecekte karşılaşacağı tehlikeleri önceden görerek terörsüz, yaşanabilir bir Türkiye’nin inşası için gerekli önlemler almış ve yasal düzenlemeleri yapmış olmasıdır. Demokratik Sol Partinin vizyonu; Demokratik, lâik, sosyal hukuk devleti özelliklerine haiz, çağdaş medeniyetler seviyesine erişmeyi hedefine koyarak tam bağımsız Türkiye ideali için çalışmasıdır. Demokratik Sol Partinin misyonu; Türk halkının refah ve mutluluğu için sosyal, ekonomik ve siyasi faaliyetlerini gerçekleştirmek ve sürdürmektir. Özellikle bugünkü gündemimizi alabildiğine meşgul eden terörü tamamen bitirmiş, yurttaşlarımızın, ülkemizin ve devletimizin varlığına kasteden terör örgütü PKK’nın elebaşını dünyanın öbür ucundan, Kenya’dan yakalayıp getirerek bağımsız Türk adaletine teslim etmiş olması bunun en çarpıcı örneklerinden biridir. Bütün bu süreci tam anlamıyla şeffaflık içerisinden sürdürülmesini sağlamış, uluslararası hukuk kuralları çerçevesinden çıkmadan sonuca ulaştırmış, bağımsız Türk adaleti PKK terör örgütünün elebaşı hakkında Ağırlaştırılmış Müebbet Hapis Cezası olarak kesin kararını vermiş ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de bu kararı onaylamıştır. Demokratik Sol Partinin misyonu içinde maskeli siyaset yapan parti ve yöneticilerinin maskelerini düşürmek ve halkın önünde onların “takkelerini düşürüp, kellerinin görünmesini” sağlamak da vardır. Bunun için, faşist 12 Eylül darbesinden sonra kurulan siyasi partiler içerisinde en deneyimli olan, üç kez devletimizin en zor zamanlarında görev alan Demokratik Sol Parti, halkımız ve basınımız tarafından “terörü bitiren parti” olarak bilinir. Özetle şunu söylemem gerekir ki; egemen güçlerin her türlü siyasi, psikolojik ve stratejik baskılarına rağmen bugün TBMM’nde hak ettiği ölçüde bir temsiliyete sahip olamasa da Demokratik Sol Parti’nin Türk toplumunda bir karşılığı ve özgül ağırlığı vardır. Değerli basın mensupları, Bu nedenlerle karakterimiz gereği biz DSP olarak “terörle müzakere yapılmaz, mücadele yapılır” anlayışına sahibiz. Hep de bunu söyleyegeldik. Bugün ortaya konulan hisseli harikalar kumpanyasını, trajikomik tiyatroyu hep birlikte ibretle izliyoruz. Kendi içlerinde bile kardeşliklerini ve yoldaşlıklarını tahkim edememiş terör örgütü yandaşlarının sözde barış diyerek ortaya düşürülmelerini tarih bir gün en ince ayrıntısına kadar yazacaktır. Zira bu figüranların bir kesimi “güvercin” rolünde diğer bir kesimi de “şahin” rolünde görevlerini yapmaktadırlar. Bunun yanında, yine sözde “derin akılların” tebliğciliğini üstlenmiş olanların her seferinde siyaseten savrulmuşluklarına kılıf uydurulma gayretine girilmesi de, bu savrulmuşluklara esrarengiz kıyafetler giydirme çabaları da esasen bir gaflettir, delâlettir! Bu arada kulağımıza kadar gelen bir söylentiye de açıklık getirmek isterim; bazı basın mensubu arkadaşlarımızdan öğrendiğimiz kadarıyla, güya terör elebaşı beklenen ve umulan çağrısını 15 Şubat’ta yapacakmış, zira bu zatın yakalanması sırasında Türkiye’ye teslim ederlerken Ecevit – Bahçeli – Yılmaz tarafından imzalanan ve “25 yıl sonra salıverileceğine dair” bir anlaşma varmış da onun için bunlar yaşanıyormuş. Değerli arkadaşlar öncelikle şunu belirtmeliyim ki terör elebaşı olan zat DSP -MHP – ANAP koalisyonu olan 57.nci hükümet zamanında değil, 56.ncı Cumhuriyet Hükümeti olarak DSP’nin tek başına iktidar olduğu zaman, Şubat 1999'da Kenya'nın başkenti Nairobi'de yakalandı ve Türkiye'ye getirildi, 16 Şubat 1999'da da Başbakan Bülent Ecevit'in yaptığı “Abdullah Öcalan Türkiye'dedir” açıklamasıyla halka duyuruldu. Dolayısıyla bunca hengâme içerisinde, bu kadar ciddi bir süreçte bu ve benzeri geyik muhabbetlerini yapan insanları anlamakta güçlük çektiğimizi ifade etmek isterim. Evet, bölgemizde büyük bir emperyalist operasyon vardır, Türkiye uyanık olmak durumundadır. Suriye’de katil Esad rejiminin sona erdirilmesi ve bugünkü yapının ortaya çıkarılması Türkiye adına büyük bir başarıdır. Bu başarıyı gölgeleyecek, aşındıracak hiçbir yaklaşıma asla müsaade edilmemelidir. Buradan sesleniyorum; sözde barış, kardeşlik teranesi yapan HDP’li aktörler önce kendi kendilerinin kardeşliğini ve barışını sağlasınlar. İmralı ve Edirne sakinleri ayrı telden, Kandil ve DEM sakinleri başka telden çalıp oynarken ortalıkta barış ve demokrasi havarisi kesilmeleri inandırıcı ve gerçekçi değildir. Sayın Cumhurbaşkanımızın net bir dille ortaya koyduğu hedef ve irade zaman kaybetmeden hayata geçirilmelidir. Suriye toprakları bir bütün olarak korunmalıdır, PKK/PYD/YPG terör örgütleri silahlarını derhal Suriye’deki yeni yönetime teslim etmelidir. Bu kararlı duruş başta ABD olmak üzere terör destekçisi sözde müttefik ülkelere de tebliğ edilmelidir. Son söz terör ya bitmelidir ya bitirilmelidir! Başka yolu yoktur. Değerli basın mensupları, Ekonomide yaşanan son gelişmeleri daha detaylı bir şekilde önümüzdeki günlerde sizlerle paylaşacağım ancak; Güncel ve önemli olması sebebiyle şu hususu da değerlendirmek isterim. Dün Sayın Cumhurbaşkanımız bir konuşmasında hayat pahalılığının önlenmesi konusunda toplumsal bir çağrıda bulunarak “Pahalı ürün satanları dize getirecek etkili yöntemlerden biri boykottur. Fırsatçılık yapanlara karşı en büyük kozumuz, satın almama özgürlüğünü kullanmaktır.” dedi. Zaman zaman bu benzetmeyi yapıyorum; bu zihni sinir projeleri Sayın Cumhurbaşkanımızın önüne kimler getiriyor bilemem ama, bu durumda sormazlar mı, ülke ekonomilerinin boykotlarla rayına oturtulduğu hangi örnek esas alınmıştır? Peki; vatandaş et yemesin mi mesela? Bu her kasapta üç aşağı beş yukarı aynı fiyattan satılıyor. Kamyonuna, traktörüne, iş makinasına mazot koymasın mı? Her istasyonda aynı fiyata satılıyor. Dar gelirlinin en basit kahvaltı maddesi simit 20 lira olmuş meselâ, ne yapsın simit de mi yemesin? Sayın Cumhurbaşkanımızın, kendilerine bu önerileri getiren danışmanlarıyla bir kez daha görüşmeleri gerektiğini belirtmek isterim. Zira, bulundukları makam Cumhurbaşkanlığıdır ve yürütme erkinin başıdır. Önerilen yöntem ekonomide ve toplumsal düzende telafisi zor yıkımlara neden olabilecek niteliğe haizdir. Üretimin artırılması, özellikle tarım ve hayvancılık üretimine yönelik alınacak etkili kararlarla bu sıkıntıların önüne geçilebilecektir. Bu vesileyle bir kez daha çağrıda bulunuyorum; gelin şu Büyükşehir Belediye Yasasını değiştirelim, köyleri gerçek sahiplerine yani köylülere geri verelim" dedi.