TBMM’de kurulan “Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonun” üçüncü toplantısında Aksakal’dan Uyarı: “Toplumsal İkna Öncesi Örgüt Fiziksel Teslim Olmalı.”

TBMM’de kurulan “Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonun” üçüncü toplantısında Aksakal’dan Uyarı: “Toplumsal İkna Öncesi Örgüt Fiziksel Teslim Olmalı.”

Genel Başkanımız Sayın Önder Aksakal, TBMM’deki “Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu” toplantısında, “Terörsüz Türkiye” sürecinde somut bir silah bırakma ve tasfiye adımı atılmadan toplumsal ikna yöntemlerinin tartışılmasını gerçekçi bulmadığını belirtti. PKK’nın feshi halinde tüm unsurlarıyla Türk adaletine teslim olması gerektiğini söyleyen Aksakal, silahların kayıtsız şartsız bırakılması, terör bağlantılı yapılardaki unsurların ülkelerine entegrasyonu, cezaevinden salıverilecekler için siyaset ve yurtdışı yasağı gibi tedbirler önerdi. Ayrıca Siyasi Partiler ve Seçim Kanunu’nun sadece teröristlerin yararlanacağı şekilde kanun değişikliği yapmak yerine, tüm Seçim ve Siyasi Partiler Kanunun yeniden düzenlemesi gerektiğini vurguladı.

13.08.2025

Genel Başkanımız Aksakal Konuşmasında; "Terörsüz Türkiye amacıyla ortaya konulan programın fikrini ortaya koyan siyasi anlayış tarafından, bu projenin detaylarını da ortaya koyan bir sunumun yapılması gerekiyor. Zira konu bizim açımızdan çok farklı bir boyutta gelişmektedir.

Projenin başlangıç şartı sayın Cumhurbaşkanı tarafından tüm terör örgütlerinin silah bırakması ve tasfiyesi olarak açıklandığına göre bu konuda an itibariyle nasıl bir gelişme yaşanmıştır ki toplumsal iknanın yöntemi konuşulacaktır? Zira kendilerinin tasfiyesi beklenen örgütler yasal yapılar olmadığına göre yarın yeniden faaliyet göstermeye başlamayacakları konusunda bir güvence yoktur, bunlar yasal kurumlar değildir, kanunla kurulmuş değillerdir ki tasfiyeleri yasal olsun.

Dolayısıyla teslim ve tasfiye süreci nesnel ve fiziki olarak yaşanmadıkça diğer konulara girilmesinin, hangi kurum ve kişilerle görüşülmesinin konuşulmasını gerçekçi bulmadığımızı ifade etmek isterim.

Devlet yapması gerekeni yapmış, terör örgütü elebaşı tarafından ortaya konulan silah bırakma ve adalete teslim olunması çağrısının gereği gözle görünür bir şekilde gerçekleşmesi yönünde gerçekleşecek bir zaman kaybı Türkiye’nin kaybı olacaktır.

08 Ağustos 2025 Cuma günü yapmış olduğumuz ikinci toplantıda İçişleri Bakanı Sayın Ali Yerlikaya, Milli Savunma Bakanı sayın Yaşar Güler ve MİT Başkanı sayın İbrahim Kalın genel bir çerçeve kapsamında Türkiye’nin kırk yılı aşkın süredir uğraşmak zorunda bırakıldığı terör örgütünün tasfiyesi ve ülke gündeminden çıkarılması gerektiğine dair görüş ve düşüncelerini, buna dair yöntemlerin neler olabileceğine ilişkin de çözüm önerilerini Komisyonumuzla paylaştılar.

Hedefine ve niyetine “Terörsüz Türkiye” denilen ve icraata geçtiğinde “Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu” adı verilen bu yapının öncelikle şu konuda bir fikir birliği oluşturması zarureti vardır.

Türkler ve Kürtler birbirleriyle düşman mıydı? Biz tarihimizin hiçbir döneminde bu topraklar üzerinde yaşayan insanların, hangi inanç ve etnik temele dayanırsa dayansın birbirlerini düşman olarak gördüklerine şahit olmadık.

Tam tersi birbirleriyle evlenerek aileler kurmuşlar, iş ortamlarında ortaklıklar tesis etmişler, gerek vergisini vererek gerekse askerlik vazifesini ifa ederek, yeri geldiğinde bu topraklar uğruna canlarını feda ederek vatana ve devlete bağlılıklarını göstermişlerdir.

Kısacası hiçbir zaman birbirlerine ve devletlerine düşman olmamışlardır. 

Dolayısıyla, sadece Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin PKK terör örgütü ile mücadelesinde aralarında Kürt kökenli teröristlerin de olduğu uluslararası destekle saldırılarını planlayan ve yaşayanlar arasında yani Ermeni, Rum, Fransız, Arap, vs. diğer paralı askerlerle, vekil savaşçılarla bir mücadelenin geldiği aşamada mıyız? Bu çok iyi irdelenmeli. 

Türkiye Cumhuriyeti Devletinin defakto olarak karşı karşıya bırakıldığı bu terör örgütü yani PKK bugün gelinen noktada artık işlevsiz kaldığını düşünerek kendini fesh edebilir. Bundan hiç kimse rahatsızlık duymaz, duyamaz, duymamalıdır.

Ama olayı, ABD öncülüğünde sürdürülen yeni Ortadoğu planlaması içerisinde onların talep ve beklentileri düzleminde yürütmeye çalışırsak, değerli arkadaşlar, bu Allah’ın gücüne gider.

Zira emperyalizmin karakteristik özelliklerinin başında yer alan böl, parçala, yönet stratejisi devrededir ki, bu asla kabul edilemez.

Onursal Genel Başkanımız Bülent Ecevit, Azerbaycanlı soydaşlarımıza atfen bu taktiğe onların lehçesiyle “ayır, buyur” denildiğini de söylerdi.

Şimdi kim ne derse desin, her lâfın başında komşularımızın toprak bütünlüğünden söz ediyoruz ancak hepimiz gayet iyi biliyoruz ki Irak bölündü. Bugün Suriye de fiili olarak bölünme aşamasına geldi.

Önceki toplantımızda sayın MİT Başkanımıza Suriye sınırına yakın bölgelerde yapmış olduğumuz binlerce konut ve işyeri bugün kimler tarafından kullanılmaktadır diye bir soru sordum, yanıtını alamadık.

Sayın Milli Savunma Bakanımıza Süleyman Şah Türbesi eski yerine yeniden taşınacak mı diye sordum, kendileri taşınacak ya da taşınmayacak gibi bir cevap vermek yerine eski bölgesinin Türk askerinin gözetimi altında olduğunu söyledi.

Daha farklı konuları yeri geldiğince değerlendirmek üzere konuyu toparlayacak olursak;

Görünen ve anlaşılan odur ki hadisenin organizatörü ve yöneticisi ABD ile bir karar diyaloğu henüz söz konusu değildir ya da Komisyon tarafından (en azından bizim tarafımızdan) bilinmemektedir. 

Bu büyük bir eksikliktir, maça 1- 0 yenik başlamaktır.

Birincisi; şayet terör örgütü kendi iradesiyle bir fesih kararı aldıysa, yapması gereken tek şey hiç zaman kaybetmeden tüm yöneticileriyle birlikte derhal Türk adaletine sığınmak olmalıdır.

Bu gibi durumlara ilişkin yasal mevzuatımız oldukça geniş ve kapsamlı hak ve kolaylık sağlayan hükümlerle doludur.

İkincisi; şayet fesih kararı, örgütün elebaşı tarafından açıklanan “..ayrı ulus-devlet, federasyon, idari özerklik ve kültüralist çözümler, tarihsel toplum sosyolojisine cevap olamamaktadır.” Şeklindeki kapsamda özümsenmişse demek ki temelde Güneydoğu sorunu olarak adlandırdığımız noktaya gelinmiştir ki bu da dillere pelesenk edilen sözde “Kürt sorunu” kavramının altını boşaltmıştır. Dolayısıyla çözüm sosyo-ekonomik politikaların genişletilmesi, çeşitlendirilmesi ile sağlanabilir, bu gibi yöntemlerin hayata geçirilmesinden 86 miyon insanımız istifade edebilir.

O halde;

Sayın Cumhurbaşkanımızın ortaya koyduğu irade tahtında terör örgütü bir takım pazarlık taktiklerinden vazgeçmeli ve hadisenin doğru bir zeminde ve süreçte hedefe ulaşmasına katkı koymalıdır.

Yani kayıtsız şartsız hafif-ağır tüm silahlar teslim edilmeli, zaman içerisinde KCK yapılanmasına dahil edilmiş PYD, YPG, SDG, PJAK vb. isimlerle Irak, Suriye ve İran’da konuşlandırılan diğer unsurlar da ülkelerine entegre olmalıdırlar.

Bunlar sağlandıktan sonra; başta Üniversitelerin siyaset bilimcileri, güvenlik uzmanları olmak üzere terörden mağdur olmuş tüm kesimlerin yasal temsilcileri ve kurumsal yöneticilerine kulak verilmelidir.

Ayrıca Her ne surette olursa olsun cezaevinden salıverilecek olanlara denetimli serbestlik kuralları çerçevesinde en az 5 yıl siyaset yapma yasağı getirilmelidir.

Denetimli serbestlik çerçevesinde her hafta ikamet ettikleri yere en yakındaki şehitlikte açılacak deftere güvenlik mensupları nezaretinde imza atmalıdırlar. Bu işlem ceza miktarı orantısında 5 yıla kadar sürdürülmelidir. 

Bu işlem uluslararası ceza uygulamasına uygundur. Amaç kişiye vicdani hesaplaşma fırsatı vermektir.

Salıverilenler en az 5 yıl kamuda ya da Belediyelerde çalıştırılmamalıdır.

Salıverilenlere denetimli serbestlik çerçevesinde en az 5 yıl yurtdışı yasağı getirilmelidir.

Salıverilenlere, yanan ormanların yerine yeniden orman dikiminde, tarım işçiliğinde, çalışma fırsatı verilebilir.

2- Anayasa değişikliği gerektiren durumlar ise ayrıca bir program çerçevesinde ele alınmalıdır.

3- Siyasi partiler ve seçim kanununda sadece teröristlerin yararlanacağı şekilde torba kanunu içinde değişiklik yapmak yerine, tümden Seçim ve Siyasi Partiler Kanunu müstakil olarak yeniden düzenlenmelidir.

Yeni düzenlemede, siyasetin finansmanının şeffaf olması sağlanmalı, seçim barajları kaldırılmalı, örgütlenme, üye yazımı ve üyelik aidatları elektronik ortamda gerçekleşmelidir.

4- Anayasamızın 76.ncı maddesinin ikinci fıkrası kimlerin nasıl siyaset yapabileceğine dair gayet net tanımlamayı ortaya koymuştur. Buna göre, “…terör eylemlerine katılma ve bu gibi eylemleri tahrik ve teşvik suçlarından biriyle hüküm giymiş olanlar, affa uğramış olsalar bile milletvekili seçilemezler.” denilmektedir. 

Dolayısıyla bugünden yarına bazı terör örgütü mensuplarının siyaset yapma hevesleri makul karşılanmamalıdır. Şu anda aynı düşünce kapsamında olup da terör suçuna bulaşmamış, terörün bir mücadele yöntemi olmasını benimsememiş bir çok arkadaşımız siyaset yapmaktadır, dolayısıyla eli silahlı ve kanlı bazı aktörlerin de bu kutlu çatı altına girmesine asla müsaade edilmemelidir.

Ulus devlet anlayışı algısı zayıflatılmamalıdır. Hatta bu saatten sonra beşikten bşlayan süreçte yeni nesil bu bilinçle eğitilmelidir.

Atatürk Milliyetçiliği, siyasetin omurgası olmalıdır. 

Tüm bu iyi niyetli ve Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi ile yaşama hayalini kendi zihinlerinde kuramayanlar da varsa onlar da bugünden “bölücü” olarak toplum karşısında deşifre edilmelidir." dedi